İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Gerçek oyunlaşırsa, oyun gerçek olur!

Gerçek oyunlaşırsa, oyun gerçek olur!

Kutlukhan KUTLU

Diskdünya kitaplarıyla da tanınan Terry Pratchett, ilk Körfez Savaşı döneminde yazdığı, İnsanlığı Ancak Sen Kurtarabilirsin adlı kitapta, oynadığı bilgisayar oyunu birdenbire, “ateş açıp yok etmekten” çok daha karmaşık hal alan bir çocuğun öyküsünü anlatıyor.

Bilgisayar oyunları popüler olduğundan beri romanlarda ve filmlerde, “gerçek olan oyunlara” dair hikâyelerle sık sık karşılaşıyoruz. Şöyle bir düşününce, pek de tuhaf değil bu aslında. Ne de olsa bir bilgisayar oyununun en cazip yanlarından biri, bizimle bir tür gerçeklik anlaşması yapmasıdır. Oyunu oynadığımız süre boyunca kendi dünyamızın, kendi hayatımızın kurallarını, kısıtlamalarını ve tasalarını arkada bırakıp, oyunun bize sunduğu kuralları, kısıtlamaları ve tasaları kucaklarız; bir bakıma oyunun gerçekliği içinde solumaya başlarız. Besbelli ihtiyaç duyduğumuz ve farklı farklı alanlarda tekrar tekrar icat ettiğimiz bir takas bu. Belki de, İnsanlığı Ancak Sen Kurtarabilirsin’in kahramanı Johnny Maxwell’in arkadaşlarından Yo-yok’un dediği gibi, gerçek hayattaki sorunları çözemediğimiz için başka bir yerde çözebileceğimiz sorunlar yaratıp onlarla uğraşmak istiyoruz. Belki o yüzden hayatın karmaşıklıkları yerine, sorunların ve çözümlerin basit olduğu oyunlara ihtiyaç duyuyoruz.

Doğrusu Terry Pratchett’ın bu tür yansımaların doğası üzerine düşünmemiş olması tuhaf olurdu. Ne de olsa Diskdünya kitaplarını okumuş olanların bileceği gibi, kendisi, yaşadığımız şu “gerçek dünya”yı ondan bahis bile etmeden hicvedebilme becerisine sahip bir mizah ustası. Yarattığı ilginç ve muzip fantastik evrenlerle bizi kendimize biraz yabancılaştırıp şöyle iki adım geri çekilmeye ve kendi hayatımıza başka bir gözle bakmaya, onunla dalga geçmeye teşvik ediyor. Tabii bu arada hasbelkader içine düşmüş gibi göründüğü öykü türünün, yani genellikle fantastik romanların gelenekleriyle de dalgasını geçmeyi ihmal etmiyor. Eh, ne de olsa anlattığımız öyküler de yaşadığımız “gerçek hayat” kadar şey söylüyor hakkımızda. Onları bu hicvin dışında tutmak olur mu hiç?

Nitekim İngiliz yazar, İnsanlığı Ancak Sen Kurtarabilirsin’de de hikâye anlatma geleneğimizi hicvinin dışında tutmuyor: Bu sefer de, anlattığımız hikâyelerde sıkça kendini gösteren “insanlığı kurtarma” fantezileriyle dalga geçiyor. En çok da, “insanlığı kurtarmak” deyince aklımıza hemen savaşarak bir şeyleri yok etmenin gelmesiyle…

Aslında temel bir açıdan Pratchett’ın alıştığımız çizgisinden biraz farklı bir roman bu: Hayali bir gezegende değil, dünyada geçiyor, en azından kısmen! Romanın kahramanı Johnny Maxwell, doksanlı yılların başında İngiltere’de yaşayan 12 yaşında bir çocuk. Annesiyle babası evliliklerinde sıkıntılı bir dönemden geçiyorlar,
belki de boşanmayla sonuçlanacak bir dönem bu. Salonda fırtınalar koparken, Johnny’nin çoğu zaman odasına çekilip kendi başına oyalanmaktan başka çaresi kalmıyor, bunu da genellikle bilgisayar oyunu oynayarak yapıyor. Kendi halinde, sakin bir çocuk Johnny; pek öyle sivrilikleri, dikkat çekici özellikleri olmayan biri. Oyun dükkânında karşılaştığı bir kıza daha sonra telefonda kendini hatırlatması gerektiğinde, kız dükkândaki neredeyse herkesi sayıyor, ama onu hatırlamıyor. Öte yandan Johnny’nin paha biçilmez bir özelliği var: Ezbere davranmak yerine durup düşünmeyi, alışılmışın dışında seçeneklere bakmayı beceriyor. Ayrıca, başkalarını dinlemeyi de iyi biliyor. İşte bu yüzden, oynadığı bilgisayar oyunundaki “istilacı uzaylılar” ekranına panik dolu mesajlar göndererek ona teslim olduklarını söyleyince, oyunu oynayan diğer çocukların aksine ateş etmeye devam etmiyor. Onlarla yazışmaya başlıyor!

AMA BİZ ÖLÜYORUZ!
Bu ilginç fantezide, bilgisayar oyunu, içindeki varlıklar (yani oyuncunun açısından “düşmanlar”) için, somut sonuçları olan, son derece gerçek bir yer haline geliyor. İnsanlar gibi öldüklerinde “yeni hak”ları olmuyor bu uzaylıların, yok olup gidiyorlar. Nitekim Johnny kendisini ateşkese ikna etmeye çalışan ScreeWee’lere, “Ben size ateş ederim, siz de bana ateş edersiniz, oyun bu,” deyince, uzaylı filosunun dişi kaptanı, “Ama biz ölüyoruz!” yanıtını veriyor.

Bir süre sonra Johnny uzaylılarla bilgisayarından yazışmakla kalmıyor, uyuduğunda kendini onların, yani oyunun evreninde bulmaya da başlıyor. Başta bu yolculuklar rüyadan ibaret izlenimi verse de, kısa süre sonra etkileri “dışarıdaki” diğer oyuncuların bilgisayarında da görülüyor. Mesela Johnny uzaylıların “güvenli geçiş hakkı” talebini kabul edip, yıldız gemisinde onlarla birlikte, oyunun geçtiği bölgeden uzaklara, Scree- Wee’lerin dünyasına doğru yola çıktığında, “gerçek hayat”ta oyunu oynayan herkesin dünyasında uzaylılar yok oluyor, geriye sadece karanlık bir uzay kalıyor! Böylece “İnsanlığı Ancak Sen Kurtarabilirsin” adlı oyun, Johnny için başta beklediğinden epeyce karmaşık bir hal alıyor.

Fakat Pratchett için de bütün mesele bu zaten: işleri biraz karmaşık hale getirmek. İngiliz yazar bu kitabı 1992’de, yani ilk Körfez Savaşı devam ederken yazmış. Televizyonda naklen görüntüleri verilen ilk savaştı bu: Her tarafı koyu yeşile boyayan “gece görüşü”nde Irak semalarında ışık gösterisi gibi iz bırakan ağır silah mermilerinin görüntüleri, tuhaf bir şekilde bilgisayar oyunlarını hatırlatıyordu, gerçek değilmiş gibiydi. Oysa elbette ki sonuçları son derece gerçek ve ağırdı. Kitapta da defalarca bahsi geçiyor bu savaşın: Johnny, arada bir televizyonu açtığında bu savaşın görüntülerini görüyor ama her seferinde de film sanıyor.

OYUN GERÇEK OLUYOR!..
Bu bakımdan Pratchett’ın, “gerçeğin oyun gibi”leştiği bir zamanda, yazdığı romanda “oyunu gerçek gibi” yaptığı söylenebilir. Hani arkadaşı Yo-yok Johnny’ye, çözemediği sorunları çözülebilecek sorunlara dönüştürmeye çalıştığını söylüyor ya… Belki Pratchett da gerçek hayatta karmaşık konuları basitleştirmeye çalışmamızdan duyduğu hayal kırıklığıyla, tam da kendisine yakışır bir muziplik yapıyor ve basit olması beklenen bir şeyi, yani bir bilgisayar oyununu karmaşıklaştırıyor. Biraz daha olgun düşünmeyi gerektiren kararların verildiği bir yere dönüştürüyor onu.

Peki, öyleyse Pratchett, “Gerçek oyunlaşırsa, oyunlar da ister istemez gerçek olur” mu demeye çalışıyor? Kim bilir? Ama İngiliz yazarın bu fikri sadece okuruna nasihat vermek için kullanmadığını söylemek gerek. Verdiği mesaj yalın ve üstüne düşünmeye değer bir mesaj, ama roman bu mesajın ağırlığı altında boğulmuyor; tüm Pratchett kitapları gibi İnsanlığı Ancak Sen Kurtarabilirsin de hayli komik anlarla ve renkli tiplerle dolu. Üstelik Johnny Maxwell gibi, çoğu okurun hemen özdeşleşebileceği bir kahramanın yanı sıra, bilgisayar oyunlarını oynamak yerine koruma sistemlerini kırmaya meraklı Bıngıl ve “havalı” şeylerle pek işi olmayan, büyümüş de küçülmüş Yo-yok gibi akılda kalıcı yan karakterlerle dolu.

Evet, şimdiye kadar “gerçek olan oyun”larla ilgili çok hikâye okuduk. Ama Terry Pratchett’ınki ciddiyetiyle de mizahıyla da bu alanda kendine çok özel bir yer ayırıyor.

İnsanlığı Ancak Sen Kurtarabilirsin
Terry Pratchett
Çeviren: Niran Elçi
Tudem Yayınları / 208 sayfa
Show More