İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

İnsan en çok neyden korkar?

Geçtiğimiz yıllarda çok ses getiren Çizgili Pijamalı Çocuk’un yazarı John Boyne’dan zamana, mekâna
ve türlere sığmayan bir kaçış ve aydınlanma hikâyesi: Nuh Arpasuyu Evden Kaçıyor. Boyne, bir
çocuğun hayatın çetin gerçekleriye yüzleşme çabasını özgürlük arzusuyla bir araya getiriyor.

G. Mine OLGUN

Son günlerde merak ve endişe içindeydim. İçine düştüğüm merakın sebebi Nuh Arpasuyu. Öyle ki başka şeyler yaparken bile zihnimi kurcaladı durdu. Benim gibi, hikâyelere inancınız sonsuzsa edindiğiniz dostların etten kemikten olması gerekmez. Sanırım en baştan başlamalıyım: Yeni bir arkadaş edindim. Arkadaşlar, hayatımıza güzel şeyler katarlar katmasına ama bir bakmışsınız içinize endişe ve merak gibi duygular çöreklenmiş. Daha da önemlisi, anlamak istiyorsunuz. Yanlış anlamayın, asla şikâyet değil, dostluğun doğası bu.

Nuh’la tanıştığımızda sıcak yuvasını henüz terk etmişti; aklında dönüp duran mutlu anılarına bakılırsa gitmesini gerektirecek bir sebebi olmadığını düşündüm. Oysa adımları ürkek, cesareti ise tamdı. Yola çıkış sebebi ise görünüşte basitti: Kendi yolunu bulmak.

Nuh’a kalırsa, sekiz yıllık hayatına pek başarı sığdırabilmiş değil. Hesaplarına göre her yıl yedi ay altı güne bir başarı düşüyor. Otuz kişilik sınıfının en zeki yedinci çocuğu olmanın pek gelecek vaat etmediğinin farkında. Eğer varlığınıza bir anlam, bir renk katacak hikâyeleriniz yoksa yaşamınız zehir olabilir. Hiçbir şey bu kadar sıkıntı vermez insana. Bir de geç kalmışlık… Sekiz yaşında mı? Neden olmasın. Bu duygular içimize ne zaman kaçıyor bilmem, ama yaşadığımız an, kişisel tarihimizin en sonunda durduğumuz hissine meylettirir bizi ve bir sonraki adımı atmak üzere parmaklarımızın ucunda tetikte bekleriz, belki bu yüzden her an telaş doludur hep.

Çoğumuz ne kadar sıradan olduğumuzun farkında bile değiliz. Kimimiz ne kadar harika özelliklere sahip olduğumuzu kendimize tekrarlayıp dururuz, kimimizse en baştan, sapılacak yan yolların olmadığı hayatlara bırakırız kendimizi. Nuh ise ilk başta, mesela gazetelerde hoş bir sütun kapabilmek ve herkesin ondan konuşmasını sağlayacak bir başarı kazanmak olarak gördüğü sıradanlık duvarını aşmanın yolunu; çıtayı biraz daha yükseltip, dünyayı görmek ve büyük maceralar yaşamak için yola çıkmakta buluyor. En azından öyle olduğuna inanmak istiyor. Alın size sebep.

İçinde filizlenen suçluluk duygusunu bastırmak için olsa gerek, kimsenin onu suçlayamayacağını kendi kendine tekrarlayıp duruyor. Bu çocuğun başka bir derdi olmalı, diyorum. Fazla üzerine
gitmeden anlatmasını bekliyorum.

Nuh, geçtiği köylerde başını çok kereler talihsiz bir şekilde belaya soktuktan sonra, kukla olamayacak kadar gerçek görünen kuklalarla dolu, zamanın kendi kendine geçtiği, müşterisi olmayan, içinde yaşlı bir adamla karşılaştığı bir oyuncak dükkânına varıyor. Burası büyülü bir dünya. Yaşlı adam bu ziyareti uzun süredir bekliyormuş gibi karşılıyor onu, ana ekseni “zaman” olan bir sohbete dalıyorlar. Tam bu noktada, masada gözlerim muhtemelen Harikalar Diyarı’nda kendi işleriyle meşgul olan Alice’i arıyor. Şaka bir yana, ilk başlarda bir macera güzellemesi olduğunu düşündüğüm Nuh’un kaçışının altındaki sebep bu sohbetle yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Nuh, güven duyduğu yaşlı adamın yanında, zihnine düşünmeyi yasakladığı şeyleri serbest bırakmakta sakınca görmüyor. Yaşlı adamın anlatacak çok macerası −bunlar dünyanın dört bir yanına serpiştirilmiş gerçeküstü hikâyeler−, soracak çok sorusu var. Yaşlı adam, Nuh’un hiçbir şeyin gözüktüğü gibi olmadığını anlamasını ve o ana kadar kabullenmeyi reddettiği, başa çıkması gereken gerçekleri kabullenmesini sağlıyor. (Benim de Nuh’la birlikte keşfettiğim bu gerçeğin kitabın sayfalarında saklı kalmasını daha uygun buluyorum.)

Nuh’un evi terk edişinin üzerindeki sır perdesini aydınlatmak ve aradığı şeyin ya da bu yolculuğun anlamını –kendisi de ne olduğunu tam olarak bilemese de− bulmasını sağlamak yolunda ilerliyor sohbet. Her yolculuk bir bilgelik taşır. Bu bilgelik bazen hayatın tam böğrüne doğru yapılan seferler sonucunda elde edilen yeni bir ganimet olmaktan çok, öylece bırakılıp gidilende
saklıdır. Hep söylendiğinin aksine, insanoğlu bilinmeyenden değil, bazen en iyi bildiğinden korkar. Kaybetmekten, acı çekmekten, başa çıkamamaktan… Bilinenin korkusu bilinmeyenden daha ağırdır. Kaçışlar bu yüzdendir. Yaşananlara ya da yaşanacaklara şahit olmayıp, hafızamızda aynı resmi parçalanmamış haliyle saklayabilmek için. Ama dönmek, dönüp rıza göstermek, gitmekten
daha zordur.

Nuh sıradan biri olduğunu düşünedursun, aksine, yeryüzündeki en değerli hazinelere, duyarlılığa ve cesarete sahip. Olağanüstü özelliklerle donatılmış bir kahramandan çok, zaafları, korkuları ve üzüntüleriyle sahici biri o. Yaşadıkları ise onu daha güçlü kılacak. Yakınlarda gerçek bir dost edindim, daha ne isterim.

Nuh Arpasuyu Evden Kaçıyor
John Boyne
Çeviren: Zarife Biliz
Tudem Yayınları, 208 sayfa
Show More