İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Kültürel aktarımın önemi

Mizahi öyküleriyle akıllarda yer eden Pelin Güneş’ten peş peşe üç kitap… Momo’nun Sarayı ve Konakta Neler Oluyor insan yaşamında kültürel aktarımın önemini vurgularken, Beş Yıldızlı Ev kentin hızlı dönüşüm sürecinde insanın yaşadığı açmazları ele alıyor.

Aylin OMİNÇ

Pelin Güneş’in “Kültürel Miras Serisi” başlığı altında Elma Çocuk Yayınları’ndan çıkan iki kitabı, Momo’nun Sarayı ve Konakta Neler Oluyor, insan yaşamının diğer canlılarla ortaklaşa örgütlenebileceğini, temel yaşam alanlarımızın ve kültürel değerlerin aktarım ve paylaşımının var olanı sürdürerek, anlayarak, hissederek mümkün olabileceğini hatırlatıyor. Tudem Yayınları’ndan çıkan Beş Yıldızlı Ev ise kentin hızlı dönüşüm sürecinde ebeveynlerin yaşadığı açmazı; değişen beslenme alışkanlıklarımızdan, zamanını trafikte heba etmemek için tüm tatilini evde geçiren ebeveynlere varan geniş bir perspektifle günümüz toplumunun hastalıklı sayılabilecek hâlini eleştirel öykülerle anlatıyor. Aslında Güneş son üç kitabında da hızla değişen hayatın getirdiklerini, sonuçlarını, insanın yaşam alanlarıyla olan ilişkisini, kültürel aktarım denilen şeyin insan için önemini ele almış. “Hatıraları yıllar içinde silinip giden Alzheimer hastası insanlara benzetiyorum bazen şehirleri. Bu yüzden çocuklara bir yerleşim bölgesine ait karakteristik ve estetik özelliklerin korunması, bozulmaması gerektiğini anlatmak çok önemli,” diyen yazarla sizin için sohbet ettik.

Çocuk kitapları yazmaya başlamadan önce bankacılık yapıyorken 2003 yılında ilk kitabınız Babama Kamera Vermeyin Tudem Edebiyat Yarışmasında mansiyon ödülü aldı. Ardından diğer çocuk kitaplarınız geldi. Neden çocuk edebiyatı diye sorsak…

Yazmayı, çizmeyi, okumayı ve çocukları seven biri olarak, tesadüfen gördüğüm yarışma ilanı her şeyin başlangıcı oldu aslında. “Çocuklar için yazın” diye bir başlığı vardı afişin. Duyurunun detaylarını not aldım, gülümsedim ve yeni bir hedef edinmiş olarak eve döndüm. Sonrası uzun bir yolculuk, hiç bitmesin istediğim…

Momo’nun Sarayı ve Konakta Neler Oluyor  adlı iki kitabınız “Kültürel Miras Serisi” başlığıyla yayımlandı. Neden çocuk kitaplarında böyle bir çalışmaya ihtiyaç duydunuz?

“Kültürel miras” aslında benim son senelerde üzerine kafa yormaktan hoşlandığım bir konu. Son hızla her şeyi tüketip, güncelleyip, yeni ve akıllı formlara dönüştürmeye bayılıyoruz ama yine de içimizi titretenler hep anılarda kalanlar. Çocukluğumuzun geçtiği sokaklar, okullar, bakkal, mahalle… “Kültürel kimlik, kent kimliği, köy kimliği” ve bunların önemini ancak içinden çıkılmaz dertleri yaşarken fark ediyoruz. “Keşke eski mahallemiz dursaydı da, dalına salıncak kurduğumuz ceviz ağacını gösterebilseydim,” diyoruz çocuklara. Çünkü o ceviz ağacı biraz bizim çocukluğumuz, anılarımız, geçmişimiz. Pek çok şehrimizde gittiğiniz ilkokulu bile bulamıyorsunuz yerinde. İkinci, üçüncü kuşağa aktarılabilen evler çok az ne yazık ki. Hatıraları yıllar içinde silinip giden Alzheimer hastası insanlara benzetiyorum bazen şehirleri. Bu yüzden çocuklara bir yerleşim bölgesine ait karakteristik ve estetik özelliklerin korunması, bozulmaması gerektiğini anlatmak çok önemli. Tabii ki neden ve niçinleri ile…

Momo’nun Sarayı’nda, Edirne’ deki evlerin dış duvarlarında bulunan, ancak günümüze dek pek azı korunabilmiş olan kuş saraylarını anlatan bir öykü anlatıyorsunuz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Neden kuş
sarayları?

Kuş saraylarını bir belgeselde izledim ilk kez. İnanamadım bir zamanlar el işçiliğini, sanatı, estetiği böyle küçük, şirin, maket gibi yapılarda bir araya getirdiğimize. Hem de kuşlar için! Kuş saraylarının geçmişi 16. yüzyıla dek uzanıyor ama günümüzde birkaç ilimizde tek tük örnekleri kalmış. Amaç hem kuşları korumak hem de han, hamam, cami, köşk gibi büyük yapıların dış cephesine estetik bir görünüm kazandırmak. “Mimari estetik” ile “hayvan sevgisi ve korumacılığı”nı çocuklara anlatmak için bundan güzel örnek mi olur, dedim ve hikâye
şekillenmeye başladı.

Konakta Neler Oluyor adlı kitabınızdaki fare ailesi, Çamlıhemşin’de değil de Samatya’da ya da adalarda yıkılıp yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan ahşap evlerden birinde de yaşıyor olabilirdi sanki. Neydi sizi bu öyküde, Ermeni ustaların elinden çıkma, asırlık Çamlıhemşin konaklarına çağıran?

Çamlıhemşin ve Karadeniz Bölgesi’nin doğal güzellikleri en etkileyici nokta oldu açıkçası. Bir de tabii konakları yaptıran ailelerin pastacılık hikâyeleri var ki çocukları olduğu kadar büyükleri de cezbediyor. Evlerin mutfaklarına sinmiş pastacı dedelerin hazırladığı lezzetlerin kokusu. Aslında ülkemizin pek çok yöresinde, dediğiniz gibi yıkılmaya yüz tutmuş yüzlerce yıllık ahşap ya da taş evler var ama hikâyesi olanın üzerinden iz sürmek ve anlatmak daha cazip.

Tudem Yayınları’ndan çıkan son kitabınız Beş Yıldızlı Ev’de, tatil ödevi için başlarından geçen bir olayı öyküleştirmeleri istenen öğrenciler var başrolde. Öğrenciler bu öykülerde pek çok farklı sosyal konuya el atıyorlar. Nasıl doğdu ve nasıl yazıldı bu öyküler? Gerçekten çocukların yazdığı metinleri temel alarak mı yazdınız, yoksa bütünüyle siz mi kurguladınız?

Okura “çocuklar yazmış” hissi veriyorsa ne mutlu bana! Aralarında yaşanmış diyaloglar, olaylar olsa da hikâyeler bütünüyle kurgu. Hitap ettiğim yaş grubu ile empati kurmaya, onların ilgi alanlarını ve kendilerine ait dünyayı iyi gözlemlemeye
çalışıyorum.

Öykülerde genel olarak, teknolojik tüketimdeki cahilliğimizden bes- lenme ve tüketim alışkanlıklarımıza, kentle köy arasındaki farklılıklardan şehrin dönüşüm süreçlerine nasıl dâhil olduğumuza kadar, modern toplumun çıkmazı sayılan pek çok konuya değiniyorsunuz. Bu meseleleri ele alırken üç farklı kuşak üzerinden hareket etmişsiniz. Çocukların nine dede ya da yalnız yaşayan teyze veya dayılarıyla kurdukları ilişkilerden birtakım farkındalık süreçleri doğuyor öykülerde. Buna karşılık ebeveynler bu sürecin tamamen dışında kalıyor. Bu yaklaşımınızın nedeni nedir?

Ebeveynler bu sürecin tamamen dışında demek doğru olmaz ama şöyle bir durum var: Anne baba olarak çocuklarımıza dışarıdan bir göz kadar objektif bakmayı beceremiyoruz bazen. Oysa büyükanne, büyükbaba, komşu teyze, servis şoförü ya da basket takımındaki antrenör ağabey bu konuda nötr, tarafsız. Çocuk da bunu bildiğinden, onlarla kurduğu ilişkiler daha çıkarsız, hesapsız oluyor. İki yetişkin gibi karşılıklı fikir alışverişi yapabiliyorlar.

Öykülerinizdeki kahramanlar ilginç ve biraz fantastik. Kuaför salonundaki astronot teyzeler, Galapagos kaplumbağalarının yavaş ve uzun yaşamlarına özenen bir dede, ürettikleri teknolojiyi dünyaya satarken kendileri en eski teknolojiyi kullanan Japonlar, ördüğü örgüde ve çaldığı müzikteki matematik denklemlerini fark eden teyzeler… Kahramanlarınız hakkında neler söylemek istersiniz?

Bilerek böyle olmadı ama sıradan insanları gözlemleyip onların sıradışı hikâyelerini ortaya çıkarmak hoşuma gidiyor. Sanırım, bu ters köşeye yatırma hâli çocukların da ilgisini çekiyor. Çevremize baktığımızda Galapagos Çetin amca da, kırsalda yaşayıp para ve teknolojiyi isteyerek minimumda kullanan dayı da, örgüsü konusunda akademik ders verebilecek komşu teyze de biraz abartılı anlatılmış olsa bile aslında hepsi sıradan karakterler…

Öykülerinizde modern toplumun değişen alışkanlıklarını, beslenme, barınma, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarımızı konu ediniyorsunuz aslında. Diğer yandan tüketim alışkanlıklarımızda sorun yaratan bir kontrolsüzlük var. Siz bunu neye bağlıyorsunuz ve çözümü nerede görüyorsunuz? Ya da sizce bir çözüm var mı?

Çözümü var mı bilemem ama problem tespiti doğru. Teknoloji ilerlesin istiyoruz, ilerliyor da. Ama bu ilerlemenin durmaması için öncelikli koşul, var olan teknolojiyi tüketmek. Böyle bir açmaz var bana göre. Satın aldığımız teknoloji, ihtiyacımız olanı tam karşılayamadığı gibi, sürekli güncellenerek hepimizi peşinden sürüklüyor. Fareli Köyün Kavalcısı masalında kavalcının peşine takılan fareler gibiyiz. Şimdi konforlu, akıllı evlerimizde dokunmatik makinelerimizle yaşıyoruz, ne güzel, ama bize kalan zamanı kendimizi geliştirecek uğraşlar için değil de, “Kim, nerede, ne yapmış?” mesajlarıyla tüketiyoruz. Oysa bir zamanlar sobalı evlerde kitaplıklarımız vardı hiç değilse.

Momo’nun Sarayı Pelin Güneş Resimleyen: Sadi Güran Elma Çocuk Yayınları, 32 sayfa
Momo’nun Sarayı Pelin Güneş Resimleyen: Sadi Güran Elma Çocuk Yayınları, 32 sayfa
Konakta Neler Oluyor Pelin Güneş Elma Çocuk Yayınları 32 sayfa
Konakta Neler Oluyor Pelin Güneş Elma Çocuk Yayınları 32 sayfa
Beş Yıldızlı Ev Pelin Güneş Resimleyen: Doğan Gençsoy Tudem Yayınları, 145 sayfa
Beş Yıldızlı Ev Pelin Güneş Resimleyen: Doğan Gençsoy Tudem Yayınları, 145 sayfa
Show More