İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Hannah Arendt’in umutlu mücadelesine buyrun

Hannah Arendt, erkek dünyasına mahsus sayılan bir alanda iz bırakmış çalışmaları kadar; doğrudan erki ve faşizmi hedef alan eserleri ve bunları kadın, Yahudi kimlikleri ile başarmış hayatıyla, kadına yönelik klişe kalıpları da yerle bir eden ilham verici bir kişilik.

Yazan: Karin Karakaşlı

Toplumsal cinsiyet kalıpları, kendini kanıksanmış replikler ve tutumlar üzerinden kurgular. Bu bağlamda kız çocukları pembeli, cicili bicili oyuncaklarla oyalanacak, ille de bir prens tarafından kurtarılan prenses masallarıyla uykuya yatacaktır. Sonrasında da sorgulamadan, uysallıkla erkeğine itaat edecektir. Öyle ya onun yerine düşünen biri zaten vardır. O veciz cümle bir kez daha gündeme gelir: “Takma sen o güzel kafanı böyle şeylere…”

Bütün bu tornadan çıkma kadın-erkek kalıplarının temelinin çocukluk yıllarında atıldığı düşünülürse, bu yaşta okunacak kitapların, kurulacak düşlerin ve yaratılacak alternatif hayat modellerinin önemi daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Metis Yayınları’nın Küçük Filozoflar serisinden çıkan Hannah Arendt’in Küçük Tiyatrosu kitabı, tam da farklı bir kadın kahraman modeline rastlanan özgün içeriğiyle bütün basmakalıp cinsiyetçi yaklaşımları kırmaya, cinsiyet eşitsizliğini alabildiğine gözler önüne sermeye talip.

Küçük Filozoflar dizisi, 9 – 14 yaş çocukları için dünyaca ünlü filozofların hayatını ve düşünce dünyasını anlatan çok güzel resimlenmiş kitaplardan oluşuyor. Malum, memleketimizde felsefe, birkaç sıkıcı test sorusuna indirgenmiş sıkıcı bir ders konumundadır. Eğitim sistemi, eğer layıkıyla hakkı verilse, bu dersin bizzat sistemin kendisini dinamitleyecek güce sahip olduğunun farkında olduğundan, onu mümkün olan en “ehil” halde tutmayı tercih eder. Ne de olsa felsefe soru sorar, verili olanı sorgular, başka türlüsünü hayal ettirir. Kısacası özü itibariyle çok tehlikelidir. Metis Yayınları, felsefeyi çocuklarla buluşturan, onların doğal merak ve keşif duygusunu tetikleyen bu seride Hannah Arendt’in Küçük Tiyatrosu ile 21. kitaba ulaştı. Marion Muller-Collard’ın sıradışı kurgusu, yakın tarihe damga vurmuş bir kadın düşünüre odaklanırken dizinin tehlike katsayısını da ikiye katlıyor. Zira Hannah Arendt, erkek dünyasına mahsus sayılan bir alanda iz bırakmış çalışmaları kadar; doğrudan erki ve faşizmi hedef alan eserleri ve bunları kadın, Yahudi kimlikleri ile başarmış hayatıyla, kadına yönelik klişe kalıpları da yerle bir eden ilham verici bir kişilik.

Felsefe hayata karışırsa

Genelde soyut bir alan olarak görülen felsefe, Hannah Arendt’in muhalif kişiliğinde hayatın tam merkezinde durur. Marion Muller-Collard da hikâyesini tam bu noktada, Arendt’in hayatın akışında doğrudan yer almayı ve sözünü eylemeyi seçen duruşu üzerinde kuruyor. Arendt’in hayatının son gününe, Zihnin Yaşamı adlı eseriyle boğuştuğu zamana götürüldüğümüz hikâyede, aynanın aksinden kendi çocukluğu ile karşılaşan düşünürün şaşkınlığına tanıklık ediyoruz. Yazar, yaşlı ve çocuk Hannah’yı aynanın aksinden görünmüş haliyle, tersten de aynı okunan o ismin metaforunda birleştirmiş. Çocuk Hannah, yetişkin Arendt’in katettiği hayat yolundan habersiz olarak hem onu hem de bizleri bir yolculuğa çıkarıyor. Hannah Arendt felsefesinin mihenk taşlarını yolculuğun temel durakları kılarak hem de…

Öykünün diğer iki metaforu da tilki ve kurt. Küçük Hannah’ya eşlik eden tilki, yolculuk ilerledikçe zor zamanlarda inine çekilmeyi tercih eden ve güvenlikli köşesinden kelimelerle oynaşan yazar ve düşünürlerin simgesine dönüşüyor. “Ben sahaya inen bir düşünürüm, inime kapanıp oturmuyorum” diye haykıran Hannah Arendt’in hayattaki duruşunu vurgulamak adına bu tezat karakterin işlevi büyük. Keza kurt da insanlığı yönetmesine göz yumulan kötülük, baskıcı rejimler, yıkım ve faşizm gibi anlamları kuşanıyor.

Hayat denen şu tiyatro sahnesi

“Anlatmak dediğin, bir şeyler yapmak olmalı. Sırf anlatmak için anlatmak ya boş laftır ya da yalan” diyen Hannah Arendt, kendi küçüklüğünü bir tiyatroya buyur ediyor. Burası aslında insanlık tarihinin sahnesi. Önce gündelik ihtiyaçları karşılayan kölelerin tutsaklığı pahasına, agorada özgür insanların fikir alışverişine tanık oluyorlar. Bu sistemin kurucu ve savunucusu Aristoteles, zamanla yerini devrimle değişen farklı toplumsal yapılara ve onların temsilcilerine bırakıyor. Clémence Pollet’nin çarpıcı ve ayrıntılara dayalı çizimleri, siyaset tarihinin farklı duraklarını görsel olarak da belleğe kazıyor. Temsili demokrasiden faşizme giden incelikli yol, Holokost gibi tarihin en ağır insanlık suçlarından birinin yalın ve simgesel anlatımı çocuklar kadar onlara eşlik etmesi kaçınılmaz yetişkinler için de etkileyici.

“Bu dünyaya gelme nedenin, yalnızca bedenin yaşamı değil. Aynı zamanda zihnin yaşamı. Düşünmek, istemek, yargılamak… Ve sahneye çıkmak için geldik bu dünyaya!” diyen Arendt’i çileden çıkaran nokta düşüncenin yokluğu. İyi ile kötüyü ayırt etmekten bile vazgeçecek koşulsuz bir itaatin sonuçlarını görüyoruz hikâyenin bu noktasında. Ama Hannah Arendt, umutsuzluğa teslim olacak biri değil. Gördükleri karşısında kimi zaman dehşete düşen çocukluğuna fısıldadığı şu cümle onun insana olan sarsılmaz inancının bir özeti: “Ben asla geçmişe özlem duymam. Başlama olanaklarının sonsuzluğunu özlerim.”

Hannah Arendt bu sonsuz olanakları, insanlığın geleceği olan çocuklarda, yeni kuşaklarda görüyor.  Onlar başka türlü bir hayatın ihtimalleri. Sorgulayan, yaratan ve iyiye inanan bireyler. Hayat kendini hep daha farklıyı mümkün kılacak insanların dünyaya gelişiyle yenilemez mi zaten? Bütün kötülüklerin ortasında yine de sığınılacak ve devam etmeyi sağlayacak bir iyi yok mudur? Bir mücadele alanı? Hannah Arendt işte bunu hatırlatıyor hepimize. Ve için için biliyoruz ki tam da bu yüzden Hannah Arendt’in Küçük Tiyatrosu kitabını çok severdi. Tıpkı bizim gibi. Umut ve mücadele gücü hepimize lazım…

    Hannah Arendt’in Küçük Tiyatrosu Marion Muller-Colard Resimleyen: Clémence Pollet Türkçeleştiren: Nesrin Demiryontan Metis Yayıncılık, 64 sayfa Hannah Arendt’in Küçük Tiyatrosu
    Marion Muller-Colard
    Resimleyen: Clémence Pollet
    Türkçeleştiren: Nesrin Demiryontan
    Metis Yayıncılık, 64 sayfa
Show More