İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Ayı ve keselisıçan kapitalizmin pençesine düşerse…

Kitapların, çocukların evrenine ait değilmiş gibi görünen içeriklerine rağmen küçük okurlarca ilgiyle karşılanmasında çizimlerin de payı var. Kuşaklar boyu çok sevilmelerinin asıl nedenine gelince; yanıtı zor ya da hazır formülle çok kolay: Tam da çocuğa göreler.

Yazan: Suzan Geridönmez

“Çocuğa görelik” çocuk edebiyatında üzerinde en çok durulan kavramlardan biri. Bu alanda üreten tüm aktörler gibi çocuk için kitap seçenler de çocuk kitaplarının “çocuğa göre” olması gerektiğinin altını çiziyor. Çocuk edebiyatıyla ilgili birbiriyle zıt görüşlerde olanlar dahi bu kavramda birleşiyor. Yazar, editör, kütüphaneci ya da öğretmen zor bir soruyla karşılaşmayı görsün, hemen aynı sava sarılıyor: “Çocuk kitabı çocuğa göre olmalı. Konunun uzmanıyız. Değilsek de farklı disiplinlerden uzmanlara başvururuz.”
Madem öyle (ve burada biz bize olduğumuza göre) benim de birkaç zor sorum var:
– Kapitalist üretim sürecinde kimliğini yitiren birey ya da sanayi toplumunda yabancılaşma ve tek-tipleşme çocuk kitabına uygun konular mıdır?
– 1940’ların sonu yazılmış, o dönemin siyasal ve toplumsal sorunlarına eğilen kitaplar 2017’nin çocuğuna hitap edebilir mi?
– Çok net, üstelik de politik mesaj kaygısı güden bu tür eserlerin henüz okuma yazma dahi bilmeyen 3-6 yaş grubuna okunması caiz -pardon uygun mudur?
Herkesin çocukluk anlayışı, kafasındaki çocuk kavramı kendine göre tabii. Ben yukardaki sorulara yüksek sesle evet yanıtı veriyorsam, bu her şeyden önce benim çocuğa bakışımla, ondan beklentilerimle, benim çocuk kavramına neler yüklediğimle ilgili. Yani “çocuğa görelik” kavramını biraz deştiğimizde altından çoğunlukla söz sahibinin “ben”i ya da “bana göre”si çıkıyor…
Ama dönelim bana. Yoksa bende kalalım mı demeliydim? Belki de en doğrusu Frank Tashlin’e gelmek… Çünkü itiraf etmeliyim ki bu çok yönlü sanatçının Ayı Olmayan Ayı ve Yüzünde Güller Açan Keselisıçan’ıyla kısa süre önce tanışmasaydım, her iki eseri üç yaşındaki bir çocuğa okuma şansı yakalamasaydım, az önce sorduğum sorulara verdiğim tok “evet” yanıtının yerini büyük ihtimalle “kem-küm” alacaktı.
Birbirlerine referans veren orijinal isimlerinin hemen çağrıştırdığı (ve keşke bu Türkçe başlıklarda da düşünülüp gözetilseydi dedirttiği) gibi Ayı Olmayan Ayı (The Bear That Wasn’t) ve Yüzünde Güller Açan Keselisıçan (The Possum That Didn’t) eserlerin ikisi de kimlik bunalımını konu ediyor.
Tashlin, 1946’da yazıp-çizdiği ilk çocuk kitabında, doğada yattığı kış uykusundan uyanıp da kendini birden sanayinin kalbinde bulan bir ayının kendine yabancılaşmasına odaklanıyor. Orman o uyurken yok edilmiş, yerine fabrika binaları dikilmiştir. Ayının uyku sersemliğiyle mağaranın çıkışı zannettiğiyse aslında kapitalist üretime açılan kapıdır. Orada var olabilmenin tek koşulu vardır: Çarkın dişlisine dönüşmek. Düne kadar doğasıyla barışık yaşayan ayı başta buna karşı direnmeye çalışsa da ustabaşıdan fabrika başkanına kadar herkes aynı şeyi tekrarlar: “Sen ayı değilsin. Tıraş olması gereken, kürk palto giymiş, budala adamın tekisin.” Ta ki ayı durumu kabullenip büyük bir makinanın başında bir sürü başka işçiyle birlikte haftalar, aylar boyu çalmaya razı oluncaya dek. Sonunda ayı, başta zoraki kabullendiği duruma kendisi de inanmaya başlar. Öylesine ki günün birinde fabrikaya kilit vurulduğunda nereye gideceğini, ne yapacağını bilemez. Varlık zeminini kaybetmiştir. Çoktan unuttuğu ayı kimliğini tam da bu an hatırlar gibi olması rastlantı değildir. Acaba ayı silkinip mağarasına yürüme gücü bulacak mı? Yoksa bastıran kışta donup ölecek mi?
Yazarın gönlü korkunç bir sona el vermiyor. Hikâye mutlu bitiyor. Ancak realite ve kapitalizmin birey üzerinde yarattığı yabancılaştırıcı tahribat Tashlin’i meşgul etmeyi sürdürüyor. İlk kitabından 4 yıl sonra Yüzünde Güller Açan Keçelisıçan’ı kaleme alıyor. Keçelisıçan da tıpkı ayı gibi doğasından (ve doğadan) koparılıncaya dek kendi hâlinden gayet memnun. Sürekli gülümsemesinden de anlaşıldığı gibi sahiden mutlu o. Tabii bunu kapitalizmin mutluluk reçetelerine inanmış, hayata farklı bir yerden bakanlara (öyle ya keçelisıçan ağaçtan baş aşağı sarkıyor) tahammülü olmayan, kendi gibi görünmeyeni önce yok sayan, ardından tek tip kalıba sokmayan çalışan zihniyete anlatması imkânsız. Onların baktığı yerden keçelisıçan, bin kere aksini iddia etse de gülümsemiyor, ağız kenarları aşağı kıvrık göründüğüne göre kesinlikle somurtuyor. İstese de istemese de ona kendi mutluluk anlayışlarını dayatacak, onu kendilerine benzetecekler. Karşılığında da (ve keselisıçanı derin bir mutsuzluğa sevk etme pahasına) toplumu dizayn eden kurumların övgüsünü alacak, yakalarına madalya takılacaktır.
Çevre sorunlarının henüz günümüz boyutlarına ulaşmadığı bir dönemde kaleme alınmış iki kitap da doğa ile şehri, orman ile fabrikayı karşı karşıya koyarken elbette yazarın bu sorunlara ilişkin öngörüsünü yansıtıyor. Ancak Tashlin’in doğa ile insan doğasını, şehir ve sanayi ile insanın doğasına aykırı kapitalizmi sembolize ettiği de aşikâr.
Uzun yıllar sinema sektörü içinde bulunmuş, animasyon alanında çalışmış, kısa ve uzun metrajlı filmler yönetmiş, Jerry Lewis, Bob Hope gibi usta komedyenler için senaryoları yazmış Tashlin, bant karikatürleri de çizmiş. Özellikle karikatür geçmişi, çocuklar için yazıp çizdiği sayılı kitaplarına güçlü bir şekilde yansımış. İllüstrasyonlar son derece ayrıntılı bir şekilde hikâyeyi görselleştiriyor. Kitapların hiç de onların evrenine ait değilmiş gibi görünen içeriklerine rağmen çocuklarca ilgiyle karşılanmasında bunun da payı var. Kuşaklar boyu çok sevilmelerinin asıl nedenine gelince; yanıtı zor ya da hazır formülle çok kolay: Tam da çocuğa göreler.

 

 

Ayı Olmayan Ayı
Frank Tashlin
Türkçeleştiren: Şiirsel Taş
Redhouse Kidz, 64 sayfa
Yüzünde Güller Açan Keselisıçan
Frank Tashlin
Türkçeleştiren: Şiirsel Taş
Redhouse Kidz, 64 sayfa
Show More