İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Duvar kağıdını söküp atmak…

“John o kadar bilgili ve beni o kadar çok seviyor ki sağlık durumum hakkında onunla konuşmak hiç kolay olmuyor”

Yazan: Feryal Saygılıgil

1800’li yılların ikinci yarısında devrimi yaşamış, sanayileşmenin getirdiği nimetler ve sıkıntılar arasında bocalayan Amerika, geleceğe yönelik umut vaat eden bir yerdir. Tam da bu dönemde doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen Charlotte Perkins Gillman (1860–1935), Amerikan edebiyatında Melville, Thoreau, Emerson ya da Whitman gibi erkek yazarlar arasında etkili ve aykırı sesiyle kendine yer bulmaya çalışır. Feminist harekete önemli katkıları olan, feminist edebi
metinler kaleme alan Amerikalı (feminist) kadın yazarların ilklerinden olarak kabul edilir.

Babası ailesini terk edip gittiğinden Gillman’ın çocukluğu, gençliği zorluklar içinde geçer. Yoksulluk sınırında yaşar. Tebrik kartı yazmak, mürebbiyelik ve sanat tarihi öğretmenliği gibi işler yaparak yaşamını kazanır.

Evliliğin kadını kapatma yöntemlerinden birisi olduğunu düşünen yazar 1884 yılında Charles Walter Stetson ile gönülsüzce evlenir. İlk çocuğu olan kızını dünyaya getirdikten sonra depresyona giren Gillman, kocası tarafından tedavi için ünlü nörolog Dr. Sir Weir Mitchell’a gönderilir. Mitchell döneminde dâhi sayılmaktadır. Özellikle kadınların depresyonu konusunda uzmanlaşmıştır ve hastalarına dinlenme kürleri uygulamaktadır. Gillman’a da altı haftalık yatak istirahatı verir ve entelektüel aktivitelere; yazmasına izin vermez. Bu tavsiyelere uyan Gillman, daha da kötüleşip deliliğin eşiğine gelir. Yaşamını isteksiz bir eş ve anne olarak yaşamak ile hevesli bir yazar olmak arasında kararsızlıkla geçirdiğini düşünür. Tedaviyi, kocasını, evini arkasında bırakıp Kaliforniya’ya taşınır. Kocasına boşanma davası açar; ancak 1892’de resmen boşanabilir. Aynı yıl yazarın yaşamından otobiyografik öğeler taşıyan Sarı Duvar Kâğıdı yayınlanır. Gillman, 1900’de ikinci evliliğini yapar. 1915’de Jane Addams1 ile birlikte “Kadınların Barış Partisi”ni kurar; kadınların oy hakkını savunur. Aynı yıl, Gillman’ın kurama ve feminist eleştiriye en büyük katkılardan biri sayılan aileyi erkek egemen sistem yapısının ekonomik birimi olarak formüle ettiği ve mit eleştirisini başlattığı Kadınlar Ülkesi (Herland) isimli eseri yayımlanır. Eser, feminist ütopya türünün ilk örneği kabul edilir. 1934’de eşinin ölümü üzerine kızının ailesinin yanına taşınır ve bir yıl sonra meme kanseri olduğunu öğrenince intihar eder.

1 Louise W. Knight Jane Addams: Eylemci Bir Ruh, Ayizi Kitap, 2014. Jane Addams, önemli bir sosyal bilimci, barış hareketinin kurucularından; işçi hakları ve sendika mücadelesinin önemli bir savunucusu, aktivist. 20.yüzyıl feminist hareketin temsilcilerinden biri.

SARI DUVAR KÂĞIDI
Sarı Duvar Kâğıdı, Türkçede ilk kez 1993 yılında İletişim Yayınları (çeviri: Aksu Bora) ve ardından da 2012’de Otonom Yayınları (Çeviri: Aksu Bora ve Aysun Altınışık) tarafından yayımlandı. Elimizdeki baskı ise DeliDolu Yayınları tarafından Ekim 2018’de Başak Çaka’nın çevirisiyle çıktı.

Gillman’ın yaşadıklarından esinlenerek kaleme aldığı metin, kendine ve deli olduğu gerekçesiyle kapatılan, toplumdan uzaklaştırılan diğer kadınlara zarar veren erkek aklının, dönemin psikiyatri biliminin eleştirisi olarak okunabilir.

On yedinci yüzyıla kadar doğayı anlayıp gözlemleme yoluna giden bilim, modernleşme yolunda doğayı anlayıp uyum sağlamayı zayıflık olarak görür. Akıl öne çıkar; bilim doğaya hükmetmeye, ele geçirmeye karar verir. Dönemin erkek egemen tıbbı akılcıdır. Kadınların duygularına teslim olduğunu düşünür. Keller, bunu şöyle anlatır: “Doğa bilimlerini mercek altına alan feminist bakış açısı için en yakıcı sorun nesnelliği, aklı ve zihni eril; öznelliği, duyguları ve doğayıysa dişi diye nitelendiren şu kökleri derinlerdeki popüler mitolojidir. Bu duygusal ve düşünsel iş bölümüne göre, kadınlar kişisel, duygusal ve tikel olanın garantörleri ve korucuları olmuşken, bilim-gayri şahsi, akli ve genel olanın o mükemmel alanı- erkeklere tahsis edilmiştir” ( Evelyn Fox Keller, Toplumsal Cinsiyet ve Bilim Üzerine Düşünceler, çev.: Ferit Burak Aydar, Metis Yayınları, 2007, s.31). Tıp bilimi kadınların zihinsel meşguliyetinin, meslek edinme çabasının, kitap ve de özellikle roman okumasının sinir hastalıklarına, histeriye neden olduğu iddiasındadır. Bu nedenle kadınları iyileşmeleri için geleneksel anne-ev kadını rollerine geri çağırmaktadır. Kahramanımızın kocası olan John da bu anlayışın tipik bir temsilcisidir: “Aşırı derecede akılcı bir adam John. İnanca hiç tahammülü yok, batıl itikattan şiddetle tiksiniyor. Dokunamadığı, göremediği, hesaba dökemediği şeylerin bahsi her geçtiğinde alenen dudak büküyor” (s.5).

Metinde kahramanın kocası da erkek kardeşi de benzer düşünmektedirler. İkisi de mesleğinde saygın birer tıp adamıdır. Yalnızca kendi seslerini duymakta, kahramanımızın ne hissettiğiyle zerre kadar ilgilenmemektedirler. “Sarı duvar kâğıdıyla” bezeli sevmediği odasını değiştirmek bile kocasının umurunda değildir. Sonunda duyuramadığı sesiyle kendi kendine, kafasının içinde konuşmaya başlar kahramanımız.

Kitapta ev içi vurgusu önemlidir. Kadın kahramanın sinir buhranı yüzünden doktor tavsiyesi üzerine kocasıyla ve onun kız kardeşiyle birlikte gittiği (“perili ev” diye ima ettiği) yazlık malikâne kocasıyla ayrışma yaşadıkları mekân olur. Kahramanımız kocasından ve onun kız kardeşinden gizlenerek yazı yazmaya ve kitap okumaya çalışırken tamamen çıldırır; evin sarı renkli duvar kâğıtlarının desenlerinden dışarı çıkmak isteyen bir kadın olduğunu düşünür.

Perili ev gotik bir atmosfere sahiptir. Patriarkal bir simge gibi tasvir edilen harap ev kadınların onlara öğretilen rol modellerinin dışına çıkarak -evden de dışarı çıkarak- özgürleşebileceklerini vurgular. Metnin sonunda anlatıcı kadın, baskıdan kaynaklanan kendi ruhunun/zihninin bölünmesini yansıtır kocasına: “Sonunda kurtulmayı başardım, hem de sana ve Jane’e rağmen. Kâğıdın çoğunu da söküp attım, yani beni tekrar oraya koyamazsınız artık.” der (s.45).

Duvarda sanrı olarak gördüğü kadının, kâğıtların içinden çıkmak isterken süründüğü gibi kocasının gözleri önünde halının üstünde sürünür. Kocası ise karısının bu meydan okuması karşısında şaşırarak bayılır: “Şimdi ne oldu da bu adam yere yığıldı ki? Düşüp bayıldı, tam da duvarı takip ettiğim yolun orta yerine, çaresiz, üstünden sürünüp geçiyorum her seferinde” (s.46)

Gillman bayılmak gibi kadına özgü görülen bir zayıflık durumunu erkeğe aktarır. Güçler sembolik olarak yer değiştirir. Güç kadındadır artık. Anlatıcı Jungcu
anlamda, gölgesini duvar kâğıdından çıkarır. Roller değişir. Koca histeri krizi geçirir gibi bayılır. Kadın kocasının her seferinde üstünden atlayarak yoluna
devam eder; “delirse de” özgürleşir. Patriyarkal sistemin temsilcisi olan baskıcı, otoriter, akılcı, her şeyi bilen erkekten geriye eser kalmamıştır…

Kitabın DeliDolu Yayınlarından çıkan özenli baskısına değinmeden geçmemek gerek. Metni resimleyen Polonya asıllı Maria Brzozowska’nın desenleri adeta bir görsel şenlik, metinle de son derece uyumlu. Başak Çaka’nın çevirisi de oldukça usta işi. Feminist yazının önemli temsilcilerinden biri sayılan eser okurlarını bekliyor…

 

 

 

Sarı Duvar Kâğıdı
Charlotte Perkins Gillman
Resimleyen: Maria Brzozowska
Türkçeleştiren: Başak Çaka
DeliDolu, 48 sayfa
Show More