İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Herkesin anlatacak bir hikâyesi vardır

Nehir Yarar, Bulgaristan göçmeni muhacirlerin farklı kültürlerini, doğup büyüdükleri yerlere özlemlerini aktarırken zorunlu göç gibi ağır bir konuyu milliyetçilik, ayrımcılık tuzaklarına düşmeden, insan hikâyeleri üzerinden ele almanın mümkün olduğunu gösteriyor.

Yazan: Özlem Toprak

İnternet ve sosyal medyanın bilgiyi yaydığı kadar ikili ilişkileri, sohbetleri kesintiye uğrattığı çokça tartışılan bir konu. Gençleri farklı kuşaklarla iletişime, kitap okumaya, yaratıcı oyunlara yöneltmek de sadece “Böylesi daha yararlı” demekle olmuyor. Bu konuda çocuk ve gençlik edebiyatının oynadığı rol çok önemli. Nehir Yarar’ın Anlat Dede romanı da bu anlamda güncel örneklerden biri. Daha adından başlayarak, bir hikâyenin anlatılacağı sözünü veren kitap, ergenlik denen o zor dönemde kendi doğrularını bulmaya çalışan Günce ile buluşturuyor okuru.

Günce, hak ve adalet duygusu gelişmiş, çevresine duyarlı, esprili ve kitap kurdu bir genç kız. Sınıfta, uzun boyundan renkli çoraplarına, alnında bitiveren sivilceden, hâl hareketine kadar her şeyini didikleyen ve alay konusu eden Simge ve Selin de olmasa, hayatı çok güzel sayılabilir. Neyse ki zalimliğe karşı nasıl hareket edeceği de dâhil pek çok şeyi konuşup öğrenebileceği arkadaşı Poyraz var. Vejetaryen babasından hayvan ve doğaya karşı saygıyı öğrenen Günce, bir yandan da sosyal medya bağımlısı ilan edilmemek için gizli gizli kedisi Zozo’nun komik videolarını çekmekle meşgul. Ta ki günlerden bir gün Şadiye Öğretmen, bir aile büyüğünün anısını dinleyip aktarmalarını ödev olarak talep edene kadar…

Hala, dede, büyük dede dâhil geniş ve renkli bir aileye sahip olan Günce için bu ödev ilk başta angarya olsa da çocukluğu Bulgaristan’da geçmiş doksanına yakın büyük dede Sabri Bey ve Belene Kampı’nın acısını yaşayan, mahalleden komşuları Münevver Teyze’den dinledikleriyle sarsılıyor. Vardığı sonuç, karşılıklı sohbetin ve deneyim aktarımının önemini vurguluyor: “Geçmişimizi öğrenmek için büyüklerimizle daha çok konuşmamız ve araştırmamız gerekiyormuş. Sabri dedem ve Münevver teyze hayatta olmasaydı onların bu
yaşadıklarını belki de sadece kitaplardan okuyacaktım. Ama tarihi yaşayanlardan dinlemek, gözlerindeki acıyı, sevinci görerek o yıllara tanık olmak muhteşem bir deneyimdi.”

Öte yandan diğer arkadaşlarının hele de Simge’nin anlatacağı anılar, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, her ailenin ve insanın aşmak durumunda olduğu zorlukların bulunduğunu ve ön yargıların nasıl da bir anda un ufak olacak kalın ama kof duvarlar olduğunu öğretecek Günce’ye.

FARKLI KÜLTÜRLERİN ZENGİNLİĞİ
Nehir Yarar, Bulgaristan göçmeni muhacirlerin farklı kültürlerini, doğup büyüdükleri yerlere özlemlerini aktarırken zorunlu göç gibi ağır bir
konuyu milliyetçilik, ayrımcılık tuzaklarına düşmeden, insan hikâyeleri üzerinden ele almanın mümkün olduğunu gösteriyor. Bu sayede genç
okurlar bu kültüre ait pek çok renkli ayrıntıyla tanışıyor. Buna en iyi örneklerden birisi Sabri Dede’nin anlattığı Marta Nine günleri olsa gerek: “Mart ayının ilk günü Marta Nine günleri başlar. Bu eski bir Pagan geleneğidir. İnsanlar sağlık, uzun ömür, kısmet dilekleri eşliğinde birbirlerine martenitsa denilen bileklikleri takarlar. Sadece insanlara değil meyve ağaçlarına, hayvanlara da takılırdı bu süsler… Kırmızı ve beyaz iplerden örülen martenitsalar her yeri çiçek gibi süslerdi… Bahar demek yeniden doğmak demektir. İşte Marta Nine ile baharın gelişini kutlardık. Martenitsalarımızı bir leylek ya da çiçek açmış bir ağaç görünceye kadar üzerimizde taşırdık.”

Günce, herkesi dinleyen ve sonunda kendi düşüncesini sorgulayarak oluşturan bir genç. Bu anlamda günlük yazmaya dair düşünceleri de aktarılmaya değer: “Mahallemizin hatta yaşadığımız ilçenin en şahane pastalarını yapan Münevver teyze gençliğinde bazı talihsiz olaylar yaşamış… Başına gelenleri herkese anlattıkça talihsizlikler bir çığ gibi katlanarak büyümeye devam etmiş. Bir gün olanları insanlara anlatmaktan vazgeçmiş, susmuş… Kendisini mutsuz eden, güçsüz bırakan ve üzen tüm anıların yaşamına değer kattığına inanmaya başlamış ve dediğine göre bir süre sonra işler yoluna girmiş. Babam ise ona katılmadığını söylüyor. İnsanlar iyi ve kötü anılarıyla bir bütünmüş. Üstelik bunları bir günlüğe yazıp saklamanın hiçbir sakıncası olmazmış. Münevver Hanım bu konuda bir miktar geri kafalıymış, diyen babam yerine Münevver teyzeyi dinlemeye karar verdim. Çünkü beni mutsuz eden şeyleri yazmaktan hoşlanmıyorum.”

Nehir Yarar aynı yayınevinden çıkan Eyvah, Ödevim Var! kitabında bilgi alışverişi, insan temasının önemi ve kütüphanelerin hayatımızdaki rolüne eğilirken, Mor Yelekli Mucize isimli çocuk romanında İzmir’de okul gezisine hazırlanan ve ilk heyecan ve hayal kırıklıklarını yaşayan çocukların dünyasına götürmüştü okurları. Acemi Korsan’da ise çocukların eşsiz hayal dünyasını anlatmıştı.

Memur bir ailenin çocuğu olarak 1978’de Konya’da doğan Nehir Yarar, çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ülkenin farklı şehirlerinde geçirdi. Sınıf öğretmeni olarak Bursa ve Ankara’da çalışan Yarar, yazarlık algısını “En büyük hayalim, öykülerimle genç okurların hayal dünyalarında yeni kapılar aralamak, hatta kitap bittikten sonra kahramanlarıyla tanışmayı isteyecek kadar çok sevecekleri eserler yazmak,” şeklinde ifade ediyor. Yazarın son kitabı da, düşünce dünyasında yer yer fazla yetişkin gibi tınlasa da Günce’nin muzip diyalogları ve akıcı kurgusuyla genç kalplere ve zihinlere ulaşmayı başarıyor.

Anlat Dede
Nehir Yarar
Elma Yayınları, 168 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More