İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Rüzgârın ayakları yoktur!

Rüzgârın ayakları yoktur!

Simla SUNAY

En genç yazarımız Ayla Çınaroğlu’ndan, çocuk yazınımızın ayıbını örten, açığını kapatan bir eser: Denize Doğru. Hani sokaklarda pek göremediğimiz kadar, satırlarda da okuyamadığımız ‘engellenmiş’ hayatlara değinen…

Ayla Çınaroğlu en genç yazarımız çünkü yeniliklerden vazgeçmiyor. Kitap kapağı tasarlarken, resim çizerken, metin kurarken, dil oluştururken deneysellikten
çekinmiyor, eskiye takılı kalmıyor. Üstelik de bunu hayal gücünü içi boş bir balon gibi şişirip bilimkurgular, fantastik eserler yazarak değil ‘gerçeği’ metnin merkezine alarak yapıyor. Öykü, duru ve sade iken, anlatım ve dil okuru sımsıkı sarıyor ve kitap bittiğinde asla aynı insan olamıyorsunuz.

İçi dışı mavi bir kitap Denize Doğru. Çınaroğlu’nun suluboya dokunuşlarıyla huzur dolu özel bir tasarımı var. Metin, uzun ve sıkıcı satırlardan değil, berrak ve akıcı dizelerden oluşmuş. Şiirsel olma kaygısı duymadan, ses uyumlu, özgür kelimeler birbiriyle el ele, doğallıkla dizilmiş. Sayfalardaki boşluklar okuru daha çok çalıştırmak için… Tıpkı şiirde olduğu gibi; bir kelime duyulmak için beklenilirken akılda nasıl bir yer açar ya da bir kelime bir anlama dönüştüğünde ardında nasıl
hareler bırakırsa, aynen öyle.

Çınaroğlu aynı zamanda bir betimleme ustası. Bir deniz topunun, yürüyemeyen Esma’nın avuçlarına varışının öyküsü öyküsünü okurken neredeyse deniz topunun renkli dilimlerden oluşan kaygan yüzeyine dokunuyorsunuz, onunla beraber yol alıyor ve bir canlı gibi konuştuğu satırlarda onun gözünden bakıyorsunuz. Deniz topunu bir eczanenin vitrininde durduğu zamanlarda, gidip gelip inceleyen çocukların heyecanlarını, arzularını hissedebiliyorsunuz.

DENİZ TOPU
Bir gün köprüden geçerken bulduğu deniz topunu kızı Esma’ya götüren babanın tek isteği kızını mutlu etmektir. Gidip alamadıktan sonra topu atmanın ne anlamı var? Yatağında topla ilk oynadığında annesi ve babası kaçan deniz topunu Esma’ya getirirler ama bu ne kadar böyle gider! Hayatı televizyon izler gibi izlemek, başkalarına bağımlı yaşamak, özgür olamamak… Esma usulca deniz topunun hava tıpasını açar…

Esma’nın bir daha yürümesi mümkün değil. Peki, sadece ayaklarımızla mı yürürüz?

Esma da sevinmez mi? Sevinir elbet! / Koşup atlamak istemez mi babasının boynuna? / İster, ister ama, Esma koşamaz ki. / Esma yürüyemez, duramaz ayakta, / Uzun yıllardır Esma’nın ayakları hasta… / Çakılı gibi yatar durur, çakılı gibi oturur, / Günler, geceler boyu yatakta.

Ayla Çınaroğlu, yürüme engelli (yatağına çakılı!) bir karakterin hayatına yaklaşırken neden bir deniz topunu seçmiş olabilir? Deniz topları kolay patlar, hafiftir, narindir. Hiç kuşku yok ki deniz topu çok başarılı bir imgedir böyle bir öykü için… Çoğumuzun rüzgârda kumların üstünden zıplayarak sıkça denize kaçan bir deniz topu olmuştur. Ardından nasılda kovalarız. Bir de dalgalar alıp götürür deniz topunu, yani aslında rüzgârın oyuncağıdır o.

Şimdi işte, daha da mutluydu deniz topu / Bıraktı kendini yükseldi havalara / Seslendi çocuklara ve rüzgâra: / “Haydi, daha yükseklere, daha yükseklere… / Es rüzgâr, daha uzaklara, daha uzaklara…”

Bu öyküde Esma bir rüzgârdır aslında. O kadar hafiftir kucaklasak. Rüzgârın da ayakları yoktur!

Ablasının okul müdürü Esma’nın hayatını değiştirecektir sonra. Tekerlekli bir sandalye, bir yaz okulu, arkadaşlar, dalgaların sesi Esma’yı ayaklarıyla değilse de ‘mutlulukla’ yürütecektir.

Bir yerlere ‘çakılmış’ ne çok rüzgâr var. Ah bir üflesek dudaklarımızla, ellerimizle itsek…

Denize Doğru
Ayla Çınaroğlu
Uçanbalık Yayınları / 49 sayfa
Show More