İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Küçük Prens’in koca dünyası

Küçük Prens’in koca dünyası

Her yazarın, hatta sıkı okurun, ben yazsaydım dediği bir kitap yok mudur? İyi Kitap sordu; hüzünlü öykülerin genç kuşak kalemi, Müsait Bir Yerde İnecek Var, Can Kırıkları gibi kitaplarıyla tanıdığımız yazar-akademisyen ve yeni şair (!) Karin Karakaşlı, ben yazsaydım dediği kitabı anlattı…

“Tek bir kitap yazma şansın olsa, neyi yazmış olmak isterdin?” diye sorsalar, bir nefeste Küçük Prens, derim. Ama Antoine de Saint-Exupéry’ye karşı kıskançlık duyguları içinde olduğum sanılmasın. Benimki saf bir gıpta duygusu. Onun bunu yazmış, benim de dünya üzerindeki sayısız insanla birlikte okuyabilmiş olmam zaten muazzam bir teselli.

Küçük Prens benim tılsımım. Onu, bulduğum her dilde satın alıyorum. Özellikle tutkunu olduğum bölümlerini, anlamadığım dillerde tahmini olarak okumak ve anlamı sesten yakalamak bile mutlu ediyor beni. Küçük Prens benim hakikat oyunum. Yangında ilk kurtarılacak olan ve ıssız bir adaya düştüğümde yanımda götürecek olduğum hazine.

Onun kadar sahici bir şeye rastlamadım ömrüm boyunca. Bu denli incelikli bir kitabın, üstelik bu kadar yalın bir dilde kapsadığı felsefi derinlik başımı döndürüyor. Her okuyuşumda, gezegenini ardında bırakıp da dünyamızı anlamaya çalışan ve sevmenin ne demeye geldiğinin ayırdına varan o sarışın minik oğlan beni bir kez daha âşık ediyor kendine. Yalnız o mu, hele şu altı yaşındayken fili yutan boa yılanın resmini yapan anlatıcıyı da unutamam hiç. Yetişkinlerle yaşadığı hayal kırıklığını anlatırken aslında en muhteşem şekliyle bir düzen eleştirisi de yapıverir: “Altı yaşındayken Gerçek Öyküler adlı, balta girmemiş ormanlardan söz eden bir kitapta korkunç bir resim görmüştüm. Boa yılanının bir hayvanı nasıl yuttuğunu gösteriyordu… Kitapta şunlar yazılıydı: ‘Boa yılanı avını bütün halinde çiğnemeden yutar. Ondan sonra hiçbir yere kımıldamaz ve altı ay süren sindirimi boyunca uyur.’ Balta girmemiş ormanlar üzerine uzun uzun düşündüm bunları okuyunca. Sonra da biraz çaba ve renkli kalemle resmimi yaptım… Sanat yapıtımı büyüklere gösterdim. Korkup korkmadıklarını sordum. ‘Korkmak mı?’ dediler. ‘Şapkadan mı?’ İyi ama, şapka resmi yapmamıştım ki ben. Fili yutmuş olan bir boa yılanı resmi yapmıştım. Ama büyükler anlamadığı için onlara bir resim daha yaptım. Büyükler açık seçik görüp anlasınlar diye fili yutmuş olan yılanın içini çizdim. Şu büyüklere her şeyi tek tek açıklamak gerekir hep…”

Küçük Prens, çocuk kitabı kisvesi altında yazılmış saf edebiyat ve gerçek bir sevgi manifestosu. Sevgi manifestosu olduğu için de alabildiğine toplumsal ve siyasi bir kudrete sahip. Çünkü sevmek en cesaret gerektiren siyasal tercihtir. Terbiye eder, hizaya getirir.

Bir zaman Küçük Prens de sevmeyi tam bilmiyordu ama öğrendi. Bir çiçeği sevmeyi, iletişimsizlikten pişman olmayı öğrendi çiçeğinin uzağında. Kendisiyle dost olarak evcilleşen tilkinin sözlerini yüreğine kazıdı efsanevi sarı oğlan: “İnsan yalnız yüreğiyle görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez… Gülünü senin için önemli kılan, onun için harcamış olduğun zamandır… Sen gülünden sorumlusun.”

MUCİZE GİBİ…
Küçük Prens, sevmenin sırrına vakıf olduktan sonra yaşam ile ölüm sınırının bile sevgiye söz geçiremeyeceğini, sevginin ölümsüzlüğün ta kendisi olduğunu anlattı yetişkin dostuna: “Yıldızlar bütün insanların ama her insan için aynı değiller. Yolcular için, yıldızlar yol gösterici. Ötekiler için yalnızca gökyüzündeki pırıltılar. Bilim adamları için hepsi birer problem. İşadamı için zenginlik. Ama bütün yıldızlar sessiz. Sen… Yalnızca sen yıldızlara herkesten farklı sahip olacaksın… Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. Ben gülüyor olacağım bir tanesinde. Ve geceleyin gökyüzüne baktığında bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak… Yalnızca senin gülen yıldızların olacak!”

Küçük Prens’i elimde tutarken bütün yıldızları bana gülümserken bulurum ve yeniden şükrederim hayata. Herkes bu mucizeden nasiplense ya…

 

Show More