İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Şiirsiz bir yaşam düşleyebilir misiniz?

Şiirsiz bir yaşam düşleyebilir misiniz?

Zarife BİLİZ

2009 Tudem Edebiyat Ödülleri, “Dizeler Şiir Açsın” başlığıyla şiir dalında verilmişti. Bu ay dosya konumuzu şiire ayırmamıza vesile olan ödüllü kitapları ele alırken, şairlerimize “Neden şiir yazılır ve okunur? Çocuk şiiri olarak ayrı bir kategoriden bahsetmek mümkün müdür?” sorusunu yönelttik.

Şiir ‘çocuk oyuncağı’ değildir, çünkü bir çocuk oyuncağı kadar önemlidir…

Şiir nedir, neden şiir okunur sorusu, belki de yanıtlanması en zor sorulardandır. Sözün evreni engindir; öyküyle, romanla, denemeyle, bildiğimiz çeşit çeşit düzyazı metni hep sözlerle çiçeklenir. Evet, edebiyat bir evrendir, onun içinde düzyazı da. Peki ama insan niçin şiir yazar ve niçin şiir okur? Şiiri düzyazıdan ayıran nedir? Zor soru! İsmet Özel, Şiir Okuma Kılavuzu’nda bu soruya bir yanıt arar ve şiirin, insanın aklıyla çözüm üretmeye gücünün yetmediği yerde devreye girdiğini savunur. Yani şiir insanın aklın sınırlarını zorlayıp öteye geçtiği yerde çiçeklenir; insan sezgisiyle, algısıyla, bilinçaltıyla, bildiğini bilmedikleriyle, en has haliyle kendini ifşa eder. İnsanın bildiklerinin ötesindeki, ama gene de içindeki, aşkın gerçeği arayışıdır belki şiir. Bir tür yalvaç işidir belki. Kendi kendinin yalvacı olma işine soyunmak zorunda kalan insanın içinden çıkarttığı bir öteki-ben’dir. Gerçeği başka şekilde kurgulama ya da gerçek tarafından başka bir şekilde kurgulanma edimidir. İnsanın en aşkın halidir belki. Sözün gerçek büyüsüdür. Aynı kitabında “şiirin özgürlüğe ihtiyacı yok, ama özgürlüğün şiire ihtiyacı var” der yazar. Şiirin özgürlüğe ihtiyacı var mı belki ayrı tartışılır, ama özgürlüğün şiire ihtiyacı olduğu kesin. İnsanların da en az özgürlük kadar şiire ihtiyacı olduğu da. Bu yüzden biraz öksüz bir edebiyat türü muamelesi gören, okuru, alımlayıcısı az olan şiirin hele ki çocuklar tarafından okunması, şiir evreninin çocuklara açılması çabasını ne kadar takdir etsek az. Tudem’in 2009 Edebiyat Ödülleri’ni şiir dalında vermesini de bu kaygı altında anmak gerekir. Nitekim, şiiri çocuklara, çocukları şiire kazandırma çabası, sözlerin uçucu, büyülü evrenini onlara açma kaygısı da yazın dünyamıza yeni kitaplar, yeni şiirler kazandırmış. Ertuğrul Deveci’nin Büyüyor Muyum Ne, Mehmet Atilla’nın Kafesteki Çikolata, Özlem Kılınçarslan Sözbilir’in Pembe Kedi Becerikli Martı ve Ben, Salih Mercanoğlu’nun İyi Geceler Kitabı bu yarışma sayesinde yayın dünyasına katılmış. Serinin bir diğer kitabı da Abdülkadir Budak’ın yarışma dışı yayımlanmış olan Uykusu Gelen Çiçek adlı eseri.

Yazının başında şiiri insan olmanın en temel hallerinden biriyle açıklamıştık, nitekim kaçınılmaz soru geldi bunun ardından. Peki o zaman şiir evreni içinde “çocuk şiiri” diye bir kategoriden bahsedebilir miyiz? Şiir denilen söz büyüsü sanatının çocuğu yetişkini olur mu? Yetişkinlere ya da çocuklara şiir yazmak bir şairin yazın macerasında dilini ve düşünsel evrenini nasıl etkiler? Bu soruları şairlere sorduk.

Şiir, üzerine çok laf edilebilecek bir alan değil zaten. Büyüyü bozarsınız sonra. Can Yücel’le kapatalım sözün kapısını: Şiir getirenleriniz bol olsun…

Abdülkadir Budak
Türk ve dünya edebiyatına bakıldığında, yetişkinler için yazılan çok sayıda romanın ya da öykünün çocuklar tarafından büyük bir keyifle okunduğunu, bu yapıtların ‘çocuk edebiyatı’ kategorisine sokulduklarını görürsünüz. Tersi de geçerlidir bunun. Yani çocukları hedefleyerek yaratılan yapıtların yaşça daha büyük olanlarca okunduğuna, sevildiğine de rastlarsınız. Geçişimli bir durum söz konusudur burada.

Çocuklar için yazdığım (seçtiğim de denilebilir), ilk kitabım Bir Gül Çocuk ile 1982 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Ödülü’ne değer görüldüğümde, bana yöneltilen sorulara verdiğim yanıtların bir yerinde şöyle demiştim: “Şiir, çocuklar ya da yetişkinler için yazılmaz, insanlar için yazılır.” İlk bakışta böyle düşünmekle birlikte,
çocuklar için yazmaya ya da daha önce yazdıklarınızdan bir seçme yapmaya kalktığınızda biraz daha yalın olanlarını yeğlemek durumunda kalırsınız. Bilgiç çocuklara rastlasanız da, çocukların bilgiçliklerden hoşlanmadığını biliyorum. Ben de çocuktum; bugün de pek farklı sayılmam.

Yanıtlardan çok sorulara yaslanan bir söylem; dediğim gibi biraz daha yalın bir söylem esas olmalı derim. Öğüttü, öneriydi, yol göstermekti, hayat tecrübelerini aktarmaktı… İlle de olacaksa, çaydaki şeker kıvamında olmalı derim. Merak öğesi diri tutulmalı, şakacı, biraz da muzip bir söylem tercih edilmeli bana kalırsa. Çocuğun hayâl dünyasını ve bunun genişliğini unutmadan, oyunla olan ilişkisini göz ardı etmeden yazılmalı derim şiiri de, öyküsü de, romanı da…

Şiir yazmak macerasında, yetişkinler için yazarken çocuk, çocuklar için yazarken yetişkin gibi gördüğüm olur. Tam burada, bu bıçak sırtı yerde ayrımı, seçimi yapmak durumunda kalırım. İkisini birbirine karıştırmadan ama yakın tutarak… Şu da var: Yaşamımın her döneminde düşlerim boyumdan büyük olmuştur. Şiir yazarken daha da böyledir bu.

BENZERLİK
Sancısı tutmuş ırmağın Kıvrılarak değil de kıvranarak akıyor Irmak şu sıralar bana benziyor Köprü üstümüzde değil, içimizde mi? Karşıdan karşıya kimse geçmiyor

Mehmet Atilla
İsterseniz hemen herkesin yakındığı bir gözlemi bir de ben dile getireyim; ‘çocuk edebiyatı’ ya da buna bağlı olarak ‘çocuk şiiri’ denildiğinde, bazen gizli bazen açık bir küçümseme beliriyor kimi yüzlerde. ‘Büyükler için yazamıyor herhalde’ düşüncesi ne yazık ki gündemimizden silinmedi.

Bu açıdan bakıldığında, şiirin büyük evreni içinde ‘çocuk şiiri’ diye özel bir alanın bulunduğunu açıkça söylemek gerekir. Bazı yazarların ‘yoktur’, bazılarının da bir yerde ‘yoktur’ derken bir yerde de ‘vardır’ deyişine pek takılıp kalmıyorum. Çocuklar için yazıyor olmanın ayrı bir biçimlenme olduğunun kanıtı, bir çocukla edebiyat üzerine konuşmakta yatar. Onlardaki gözlem ve yorumlama farklılığı, bir anda ayrıcalığa dönüşür çünkü. Çocuğu küçümsemezseniz, çocuk edebiyatını,
dolayısıyla çocuk şiirini de küçümsemezsiniz. Bu nedenle diyorum ki çocuk şiiri vardır, ama ‘çocuk oyuncağı’ değildir, çünkü bir çocuk oyuncağı kadar önemlidir.

Gelelim, çocuk şiirini ‘özel’ yapan, ‘genel’den ayıran ölçütlere… İzninizle bu noktada Roland Barthes’dan destek almak istiyorum. Çünkü çocukluk denilen kavram benim için belli bir zaman dilimi değildir yalnızca, o dönemdeki zamanın kendisidir. Barthes diyor ki; “Geçmişle ilgili beni en çok büyüleyen şey çocukluğumdur; yalnızca ona baktığımda üzülmem yok olup giden zamana. Çünkü onda bulduğum, geri döndürülemeyen değil de ortadan kaldırılamayandır.” İşte ben eski bir çocuk olarak bu ‘ortadan kaldırılamayanı’ bugünden bakarak yazmanın hazzını yaşarken, yazdıklarımı şimdi okumakta olan yeni çocukların imgelemlerini zenginleştirmeyi, dil üzerinde düşünmelerini sağlamayı, duygusal alevlerle tanışmalarına katkıda bulunmayı bir sorumluluk sayarım.

Çocuklar için yazılan şiirin nitelikleri, büyüklere yazılan şiirin dışında düşünülemez ama imge düzeni, ritim, sözcük seçimi, dize uzunluğu gibi bazı temel noktalarda hedef kitlenin algılama-yorumlama gücünün de göz önünde bulundurulması gerektiği su götürmez bir gerçektir.

Aksi durumda, çocukla şiir arasındaki duyma, kavrama ilişkisi daha baştan kopar ve bunun kimseye yararı olmaz. Bu hassas dengede önemli olan çocuğu uyak, hece sayısı, kalıp gibi baskıcı uygulamalardan uzak tutmak ve onu dilin geniş sürüklenişine özgürce bırakmaktır. Çocukta esinlenmeyi, haz almayı, estetik bilgiyle tanışmayı sağlayacak olan bu özgürce sürükleniştir. Yetişkinler için şiir yazarken yukarıdaki sorumluluk alanlarını önemsemezsiniz elbette, onlar için ‘ortadan kaldırılamayan’ oluşmuştur nasıl olsa, ama çocuklara yazarken bu sürece olumlu ya da olumsuz katkılarınızın olacağını bilmek apayrı bir özen ve dikkat gerektirir…

EN UZUN GÜN
Ameliyat odasına alınan çocuğun
Giysilerini getirdi bir hemşire
Ve başladı
Dünyanın en uzun günü
Artık
Ne kuzey yarımküre
Ne 21 Haziran
Şu kadardır bildiğim
O anda her şey yalan

Salih Mercanoğlu
Bizde ‘çocuk şiiri’ denince akla ilk gelen; milli günler ve belirli gün ve haftalarla ilgili yazılmış şiirlerdir. Bu konulara uygun yazılmaya çalışılmış, estetikten yoksun yüzlerce şiir ders kitaplarımızı süsler. Bu, çocuğun dünyasıyla ilgisi olmayan zorlama yazılmış şiirler hem çocuğa şiir hakkında yanlış bilgi verir hem de onu şiirden uzaklaştırır. ‘Çocuk şiiri’ kategorisi var mı, buna hep şüpheyle yaklaştım. Çünkü böyle bir kategoriyi kabullendiğim anda karşıma ‘yetişkin şiiri’, ‘ilk gençlik şiiri’ gibi olası kategoriler de çıkıyor. Diğer yandan, çocukların okuyabileceği şiirlerin de ‘çocuk şiiri’ kategorisiyle adlandırılması mantıklı geliyor. Ama yine de ben, ‘çocuk şiiri’ kategorisini, çocukların da okuyabileceği şiirler diye kafamda tasarlıyorum. Burada aklıma şöyle bir yanıt geliyor: Şiir çocuk için yazılmadığı sürece ve yazılan şiirin dünyası çocuğa uygun oluyorsa, böyle bir kategori pekâla olabilir. Bu tür bir çalışmayı Memed Fuat yapmıştı, çocuklar için yazıldığını hiç düşünmediğimiz şiirleri, Çocuk Şiirleri Antolojisi olarak hazırlamıştı. Bu antolojiyi, sanırım kullanılan dilin yalınlığı ve imgelerin aynı zamanda çocuğa da hitap ettiğini düşünerek hazırlamıştı… Çocukların da okuyabileceği bir şiiri bitirdiğim zaman çok daha mutlu oluyorum. Sonra yazdığım şiiri çocuklar
da okuyacak diye tekrar tekrar düzeltiyorum. Bunu her yaptığımda çocuğun dünyasına biraz daha yaklaştığımı hissediyorum.

ÇOCUK VE UYKU
Fotoğrafıma sarılmış uyuyor
Belki bir düş kollarında
Belki evvel zaman.
Korkmuş
Bir varmış bir yokmuş gibi
Sımsıkı sarmış fotoğrafı.
Ah orman, uyku ormanı!
Değil mi ki sessizlik
Kollarımızın çığlık çığlığa taşıdığı.
Örtme!
Çocuklar kalbi açık uyurmuş babası.

Özlem Kılınçarslan Sözbilir
Şiir evreni içinde çocuk şiiri diye ayrı bir kategoriden bahsedebiliriz de desem, bahsedemeyiz de desem, sanki bir yerlerden “Aaaa!” sesleri yükselecekmiş gibi geliyor. Yetişkin okur için yazıldığı bilinen ancak her yaştan okuru kucaklayan, yetişkin-çocuk ayrımının gereksiz olduğu şiirlerden söz edebileceğimiz gibi, çocuk okurun algısının, bilgisinin, yaşam deneyiminin yapıtı sezmesine/sevmesine yetmeyeceği, ayrıca algısını zorlamanın ötesinde izleği çocuk okura uygun düşmeyen (intihar izlekli, politik söylemli ya da argo söylemli…) bir şiir de söz konusu. Yetişkinlerin temel sorunlarının, çocukların temel sorunlarından farklı olduğu düşünülürse çocuk şiiri diye ayrı bir alana ihtiyaç olduğu söylenebilir. Ancak bu ayrımı yaparken çocuğu küçümseyen bir tavır içinde, yapmacık bir dille, baştan savma bir biçimde kaleme alınmış karalamaları bu alanın dışında tutuyorum.

Çocuk okurun ciddiye alındığı, estetik algısının küçümsenmediği, dil evrenin, ilgilerinin gözetildiği durumda çocuk şiiri diye ayrı bir kategoriden bahsedebiliriz.

Bunun yanı sıra çocuk okur gözetilerek yazılmış iyi şiirin yetişkin okuru da kucaklayacağını düşünüyorum. Benim yazın maceramdan söz edecek olursam, çocuklar için yazarken daha fazla titizlik gösterdiğimi söyleyebilirim. Çocukları ciddiye alıyorum. Onlar düşsel bir evren yaratmada yetişkinlerden daha yetkin bir konumdalar. Korkuları, merakları, sevinçleriyle bizden farklılar, yaşama bizim bakmayı beceremediğimiz bir noktadan bakıyorlar, bu da benim ilgimi çekiyor. Yetişkinlerde olmayan bir göz daha olduğunu düşünüyorum onlarda. Muzip, meraklı ve sahici oluşları beni onlar için yazmaya kışkırtıyor. Benim için çocuk okura yazmak demek kafamdan soru işaretlerinin, yüzümden gülümsemenin eksilmemesi demek.

AKŞAM YEMEĞİ
Çıkar dilinin altındaki şiiri diyorum
Çıkarıp atıyor denize
Bir balık yutuyor
Bir balıkçı balığı yutuyor
Bir çocuk akşam yemeğinde
Bir tabak şiir yiyor.

Ertuğrul Deveci
Bence, şiir evreni içinde çocuk şiiri diye keskin bir ayrımdan söz edemeyiz. Çocuğun algısı içinde yazılmış iyi bir şiiri çocuk da yetişkin de okuyabilir. Üzerinde durulması gereken yazılanın şiir olup olmadığıdır. İlköğretim seviyesindeki Türkçe ders kitaplarında, adı çocuk şiiri olan, ancak kendisi şiir olmayan, yaş düzeyine, çocuğun bilincine ve algısının sınırlarına göre yazılmaya çalışılmış; bilgilendirici ve öğretici ancak şiir estetiğinden ve şiirin uyandıracağı hazdan uzak çok sayıda örnek vardır. Bu nedenle önemli olan, iyi şiirin özelliklerini taşıyan ‘çocukların da okuyabileceği şiir’dir. Elbette ki sonrasında şiirin dili, yapısı, konusu, anlam katmanları, soyutlamaları, imgeleri… çocuğun hissini taşımalı ve şiir çocuğun heyecanlı, oyun sever, meraklı, şefkatli, kırılgan… dünyasını estetiğinde barındırmalıdır ki bence çocuk şiirini yetişkin şiirinden ayıran da budur. Çocuklara da yetişkinlere de şiir yazan biri olarak, çocuklara ya da yetişkinlere şiir yazmak arasında temel poetik farklılıklar görmüyorum. Belki de mesleğim gereği yirmi yıldır çocuklarla birlikte olmam nedeniyle, düşünsel evrenimde bir bölünmüşlükten ve zorlanmadan bahsedemiyorum. İçimizdeki çocuk pop söylemiyle söyleyecek olursam: İçimizdeki çocukla birlikte, içimizdeki çocuğa şiir yazmaktan çok; çocukların kendisiyle olup, en azından çocuklardan yana olup, çocukların kendisine şiir yazmaktan yanayım, onları küçümsemeden.

YOLCULUK
Akşam olduğunda ayaklarını uzatır
Gün boyu çalışmıştır yorgunluk
-az dinlensin babam, ben de sığarım
yanına
Sesim içimden açık, odanın sonuna
kadar
Duysalar baş ağrısı, kafaları benden
karışık
-halden anlasaymışım az susarmışım
belki
Yasaklı bir deniz olmalı evde temizlik
Kirletirmiş yalın ayak yol alırsa
kayığım
-salon: Tozu alınmaktan eskimiş bir
körfez
Masalları kendi okuyorsa bir çocuk
başlamıştır geceleri büyüyen bir
yolculuk
-bir an önce büyümek istiyorum artık

Uykusu Gelen Çiçek
Abdülkadir Budak
Resimleyen: Buket Gencer
Büyüyor Muyum Ne
Ertuğrul Deveci
Resimleyen: Deniz Üçbaşaran
Kafesteki Çikolata
Mehmet Atilla
Resimleyen: Deniz Üçbaşaran
İyi Geceler Kitabı
Salih Mercanoğlu
Pembe Kedi Becerikli Martı Ve Ben
Özlem Kılınçarslan Sözbilir
Resimleyen: Deniz Üçbaşaran
Tudem Yayınları
Show More