İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

“Bu bir rüya kardeşçe yaşamak…”

“Bu bir rüya  kardeşçe yaşamak…”

Zarife BİLİZ

Ağaç ve doğa sevgisi çocuk edebiyatının nasıl vazgeçilmez temalarındansa, zorbalığa karşı direnmek, zayıf olduğu için susup haksızlıklara katlanmak yerine mücadele etmek de sık karşılaştığımız konulardan. Minik okurlara otorite, zorbalık ve direniş üzerine dört kitap…

Çocuk edebiyatının en bildik temalarındandır herhalde ağaç, doğa sevgisi; insanın ağaçlarla, doğayla kurduğu ilişki. Bir ayı aşkın süredir hepimizin gündemini meşgul eden Gezi Parkı olayları da herkesin malumu olduğu üzere “birkaç ağaç” kesilmesin diyen insanların direncinden, inadından doğdu. Olayların başlangıcına, gelişimine bakınca durumu bir masal ya da çocuk öyküsü olarak kurgulamak hiç zor değil. Şehrin, ağaçlara bedenlerini siper eden güzel çocukları…

Olayın sadece “üç-beş ağaç” meselesi olmadığı, bunun kendi yaşamları üzerinde söz hakkı isteyen, demokrasinin ve özgürlüğün anlamını bizzat eylemleriyle ifade eden kitlelerin çığlığı olduğu da olayın pek çok veçhesiyle iyice anlaşıldı. Ama bu demek değil ki ağaçlar önemsizdi. Bir çocuğun gözünden bakarsak olaylara, “Ağaçların canı yanmasın,” diye orada olunduğu çok aşikârdı.  Gezim Çocuk Atölyesi etkinliği adı altında parkta yere serilmiş, hep birlikte resim yapan 3-10 yaş arasındaki çocuklara neden orada oldukları sorulduğunda, biri “Ağaçların canı yanmasın,” diye orada olduğunu ifade ediyor. Hepsi farklı cümlelerle belirtse de oraya ağaçları korumak için geldiklerinin farkında. Doğal değil mi? Çocuk kitaplarının ciddi bir yüzdesi çocuklara doğa, ağaç sevgisi aşılamaya çalışıyor, ilkokulda sosyal bilgiler dersinde ağaçların nasıl havayı temizlediği, ne kadar önemli olduğu neredeyse beyin hücrelerimize dek işleniyor. Sonra da şehrin ortasındaki nefes alınıp, oynanabilecek yegâne yeşil alandaki ağaçları korumaya çalışan ağbi, ablalar gazlanıp, dövülüyor. Bu çocukların olayı nasıl gördüğünü hayal etmeye çalışırsak, Gezi Olayları yok şuydu, yok buydu diye tartışmamıza hiç gerek kalmaz belki de. Çünkü çocuklar gerçeği tüm kafa karıştırıcı teferruatlarından arınmış olarak, en yalın haliyle görmeyi başarıyorlar. (Sözünü ettiğim atölye sırasında çocuklara sorulan sorular ve verdikleri yanıtlar videoya kaydedilip, “Çocuklarımızın gözünden Gezi Parkı” başlığıyla youtube’a konmuş. Tavsiye ederim, izleyin.)

ZORBALARA KARŞI

Ağaç ve doğa sevgisi çocuk edebiyatının nasıl vazgeçilmez temalarındansa, zorbalığa karşı direnmek, güçlünün güçsüzü ezmesine karşı çıkmak, haksızlıklara kader (ya da “Benim gibi zayıf, yetersiz biri zaten ne yapabilir ki”) deyip geçmek yerine adalet için mücadele etmek, bunu yaparken dayanışmak da aynı derecede sık karşılaştığımız konulardan. Üstelik okul öncesi dönem kitaplarında bile ya da bilhassa onlarda. Mesela Michaël Escoffier’nin İyi Kalpli Küçük Tavşan’ı ile Michael Engler’in Bay Tavşan’ın Bir Fikri Var adlı kitapları buna harika iki örnek.  Farklı milliyetlerden adaş iki yazarın kaleme aldığı bu kitapların bir diğer ortaklığı, ikisinin de kahramanlarının tavşanlar olması. Bununla da bitmiyor; her iki kitapta da tavşanlar kendilerine zorbalık edenlere (birinde kurt bu, diğerinde köpek) gayet yaratıcı bir şekilde karşı çıkıyor, haklarını savunuyorlar. Tavşanlar ürkeklikleriyle bilinirler; boyutları küçük olduğu gibi, zıplaya zıplaya kaçmak dışında bir silahları da yoktur düşmanlarına karşı. Bu kadar barışçıl ve sevimli hayvanların böyle kötü bir kadere mahkûm olması herkesin adalet duygusunu zedeliyor olmalı ki iki kitapta da kaba kuvvetin yerini zekâ ve  cesaretin ve tabii ki dayanışmanın aldığını, tavşancıkların bu sayede makûs talihlerini yendiklerini görüyoruz. Ama cesaret derken, yanlış anlamayın, cesaret korkmamak değil kesinlikle, mesele korka korka olsa da doğruyu yapmak, zekâyı da devreye sokup işbirliği içinde cesur davranarak güçlü olan zorbanın üstesinden gelmek.

AMA BU HAKSIZLIK!

İyi Kalpli Küçük Tavşan’da, ormanda tuzak kurup tavşanları tutsak alan bir kurt var. Bu kurt tutsak aldığı tavşanları zorla çalıştırıyor, üstelik onlara yeni tuzaklar ürettiriyor ve bu tuzakları daha fazla tavşan yakalayabilsinler diye başka kurtlara satıyor. Yani herkes aynı zamanda istemeden de olsa kendi türünün cellatlığını yapıyor. Bizim iyi kalpli tavşanımız “Ama bu haksızlık!” dese de kurt onu tavşan ezmesi yapmakla tehdit ediyor; diğer tavşanlar da “Hayat böyle, başka çare yok!” diyerek kaderci bir tavır sergiliyor. Okuyun bakalım, iyi kalpli tavşan bu zorbalığın üstesinden nasıl gelecek, diğer tavşanları nasıl isyan ettirecek?..

Bay Tavşan’ın Bir Fikri Var’da ise kaderci ve sosyal Darwinci bakış açısını ifade eden bu sefer köpek. Huzur içinde çayırda otlayan Bay Tavşan’ı sürekli kovalayan, onu ölümüne korkutan köpek, tavşancığın “Bunu neden yapıyorsun?” sorusuna bakın ne yanıt veriyor: “Çünkü hep böyleydi… Güçlü zayıfı avlar, hayat böyle bir şey işte. Bu çayırda korkaklara yer yok.” Köpek bir cümlede iki önemli gerçeği birden ifade ediyor: “Zayıfsan ve bir de korkaksan (zayıfların korkması da çok doğal bir şey aslında, güçlü olan niye korksun ki) zorbalığa mahkûmsun,” demeye getiriyor. Bay Tavşan önce meseleyi zekâ ve cesaretle çözmeye çalışıyor. Cesaret gösteriyor ve kaçmıyor; onun yerine, zekâsını devreye sokup köpeğin karşısında iki ayağı üzerine kalkıp kükreyerek aslan taklidi yapıyor. Köpek önce şaşırıyor, ama ne olduğunu anlamak için iyice yaklaşıp da salyalı ağzı tavşanın dibine gelince, bu desteksiz cesaret minik tavşanı terk ediyor. Köpek, “Aslan gibi kükrese de tavşan tavşandır ve hep öyle kalacaktır!” diyerek meseleyi kestirmeden çözümlüyor. Peki, Bay Tavşan ne yapacak şimdi? Tavşan tavşan olarak kalmaya mahkûmsa, tavşanlıktan değilse de bu kaderden kurtulmasının hiç yolu yok mu? Zekâ ve cesaret tek başına yetmedi, belki kendisiyle aynı kaderi paylaşanlarla işbirliği yapmayı, dayanışmayı deneyebilir. “Birlikten güç doğar,” veciz sözü hayatta geçerliliğini bir kez daha kanıtlayabilir.

KÖTÜLERİN KRALIYIM! Üçüncü kitabımız Maymun Kral, şu zorbalık meselesine bambaşka bir açıdan yaklaşıyor. Zorbanın sahip olduğu güç bu sefer fiziki, yani maddi değil, simgesel. Bir diğer deyişle, diğerlerinin bu gücü zımnen kabulüne dayanıyor. Maymun bir oyun sırasında, kendisinden çok daha güçlü hayvanlarca kral olarak kabul ediliyor. Ama sonra “iktidar sarhoşluğu” (yoksa “şımarıklığı” mı demeli) denen, yakın zamanda örneğini çok açık şekilde gördüğümüz bir ruh haline giriyor ve kendisine tanınan ayrıcalıklı konumu suistimal etmeye, kendini onlardan daha güçlü ve üstün görmeye başlıyor. Eh oyun bu, maden sana bu gücü onlar verdiler, dikkat et, aynı şekilde alabilirler de! Bizim kral çok geçmeden ilginç bir şekilde alaşağı ediliyor.

Zorbalığa dönüşen güç ve onun işleyiş mekanizmaları meselesi için Mario Ramos’un En Güçlü Benim kitabına da bakalım. Burada da masalların vazgeçilmez kötü kahramanı kurt, ormanda alikıran baş kesen edasıyla dolaşıyor ve Pamuk Prenses’de güzelliğini aynaya habire doğrulatan Kötü Kraliçe misali, karşılaştığı herkese, “Söyle bana, en güçlü kim?” diye soruyor. Minik tavşan Kadife Kulak, Kırmızı Başlıklı Kız, üç küçük domuz, yedi cüceler, hepsi de baş eğip onun en güçlü olduğunu söyleyince, bizim kurt, “Bütün dünya biliyor. Ben bu ormanın kâbusuyum. Kötülerin kralıyım!” diye ortalıkta kasım kasım dolanmaya devam ediyor. (Bu arada kurdun karnının tok olduğunu ve tek lokma yiyecek halinin olmadığını da belirtelim. Onun şu aşamada tek istediği pohpohlanmak. Ama öykü bundan bahsetmese de, yarın bir gün karnı acıkınca, bu pohpohlamaların da teşvikiyle kendinden zayıfları hiç düşünmeden, çekinmeden mideye indireceğini biliyoruz ve kurdun kötülüğünü sürdürmesinde ona verdiğimiz zımni kabulün rolünü görüyoruz.) Neyse sonunda küçük, kurbağamsı bir yaratık kurdun ağzının payını veriyor. Nasıl mı? Bu sefer diğer kitaplardakinden farklı bir çözümle çıkıyor yazar karşımıza. Bazen güçlü dostlar da işe yarayabilir hayatta, diye düşünüyoruz. Ya da zorbalığa uğrayan çocuklar gidip annelerini mi çağırmayı düşünür acaba bu öykünün sonunda, diye endişe ediyoruz. Zira öykünün sonundaki ders daha çok zorbaya aslında: Boyun eğdiren bir gün boyun eğmek zorunda kalır, çünkü güçlüden daha güçlüsü her zaman bulunur.

Evet, çocuk kitapları böyle. Onlara güzel bir dünya umuduyla haksızlıklara karşı çıkmayı, zayıfları korumayı, eşitliği, dostluğu, dayanışmayı, en önemlisi doğrularına ve haklarına sahip çıkmayı öğretiyoruz. Yarın bir gün “üç-beş ağacı” korumak için gazlansın, öldürülsün, kör kalsınlar diye… Hayır, onun için değil, her şeye rağmen, hiç tanımadığı, hatta kendisinden tamamen farklı olan insanlarla aynı sofrayı paylaştığını, aynı tabiat ananın kardeşi olduğunu hissedebilsin diye… Unutulmayacak bir çokluk, çoğulluk yaşasın ve bir daha hiç yalnız kalmasın diye…

Gezim Çocuk Atölyesi’ndeki bir çocuğun yaptığı ağaç resminin yanına yazdığı gibi: “Bu bir rüya kardeşçe  yaşamak.”

Maymun Kral Sara Şahinkanat Resimleyen: Feridun Oral Yapı Kredi Yayınları, 28 sayfa
Maymun Kral Sara Şahinkanat Resimleyen: Feridun Oral Yapı Kredi Yayınları, 28 sayfa
En Güçlü Benim Mario Ramos Çeviren: Yıldırım Türker Kır Çiçeği Yayınları, 26 sayfa
En Güçlü Benim Mario Ramos Çeviren: Yıldırım Türker Kır Çiçeği Yayınları, 26 sayfa
Bay Tavşan'ın Bir Fikri Var  Michael Engler Resimleyen: Feridun Oral Çeviren: Şeyda Öztürk Yapı Kredi Yayınları, 28 sayfa
Bay Tavşan’ın Bir Fikri Var
Michael Engler Resimleyen: Feridun Oral Çeviren: Şeyda Öztürk Yapı Kredi Yayınları, 28 sayfa
İyi Kalpli Küçük Tavşan Michaël Escoffier Éléonore Thuillier Çeviren: Korkut Erdur Yapı Kredi Yayınları, 28 sayfa
İyi Kalpli Küçük Tavşan Michaël Escoffier Éléonore Thuillier Çeviren: Korkut Erdur Yapı Kredi Yayınları, 28 sayfa
Show More