İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Zamanda tutsak olmak…

Zamanda tutsak olmak…

Elif ŞAHİN HAMİDİ

“Rauf ve 2125’liler Kulübü” serisi, üçüncü kitap Zaman Tutsakları ile devam ediyor. Rauf, arkadaşlarıyla birlikte yine Hurdacı’nın peşine takılıyor, geçmişten gelen sandığın  kapağını aralıyor ve Santini’nin izini sürüyor.

Almıla Aydın, “Rauf ve 2125’liler Kulübü”nün maceralarını serinin son kitabı Zaman Tutsakları ile sürdürüyor. Serinin ilk kitabı Geleceğin Anahtarı’nda 2137 yılında yaşayan 12 yaşındaki Rauf ve arkadaşları ile tanışmıştık. Rauf’un, arkadaşları Kayla, Eris ve Çağla ile birlikte kurduğu ve sadece 2125 doğumluların katılabildiği kulüp, çocukların hayatına renk ve macera katmıştı. Başarılı bir bilim adamı olan Ortiz Kendal, nam-ı diğer Hurdacı ve doyumsuz, hep daha fazlasını isteyen Santini’nin çocukların hayatına girmesiyle dozu artan macera Geçmişten Gelen Şövalye ile devam etmişti. Rauf ve arkadaşları Zaman Tutsakları adlı son kitapta yine Hurdacı’nın peşine takılıyor, geçmişten gelen sandığın kapağını aralıyor, yeni türeyen hologramların ve Santini’nin izini sürüyor. Rauf; sarı saçlı, mavi gözlü, Ala isimli kızı tekrar göreceği anı sabırsızlıkla bekliyor. Almıla Aydın ile heyecan dozu yüksek bu sürükleyici seriyi konuştuk…

Rauf ve arkadaşlarının maceraları Zaman Tutsakları isimli üçüncü kitapla devam ediyor. Serinin Geleceğin Anahtarı adını taşıyan ilk kitabının başında okura, Rauf adında bir çocuğun gerçekten var olduğunu söylüyorsunuz. Kimdir bu Rauf, serinin oluşumunda rolü var mı?

Rauf, çocukluk arkadaşlarımdan birinin –şimdi 14 yaşında olan– oğlu ve aynı zamanda kitaplarla ilgili sohbetlerini pek sevdiğim, kitaplara tutkuyla bağlı biri. Okumayı, kitapları böylesine çok sevdiği ve hayatının önemli bir parçası haline getirdiği için seriye onun adını vermek istedim. Serideki Rauf’un dış görünüşünü ve karakter özelliklerini oluştururken de ondan esinlendim. Aslında serinin ortaya çıkışının ilginç bir hikâyesi yok. Kardeşimin Japonya seyahati sırasında ziyaret ettiği otomobil fuarında çektiği bir araba fotoğrafını görünce, kafamda Geleceğin Anahtarı’nın ilk sahnesi oluştu. Zaten bilimkurgu beni çocukluğumdan beri çok etkileyen bir türdür. Dilediğimce bir gelecek oluşturma fikrini hep büyüleyici bulmuşumdur. Böylece “Rauf ve 2125’liler Kulübü”nü yazmaya başladım.

Bu heyecanlı ve sürükleyici bilimkurgu-fantastik seri gelecekte geçiyor ve kahramanlarınız zamanda yolculuk yaparak geçmişe gidiyorlar.

Ama çok ilginçtir ki geçmişe-geleceğe seyahat edebilen 12 yaşındaki bu çocuklar bilgisayar, cep telefonu gibi teknolojik aygıtlarla iç içe değiller; ormandaki bir barakada toplanıyorlar, kütüphanede araştırma yapıyorlar… Özellikle mi kahramanlarınızı teknolojiden uzak tuttunuz?

Aslında bilimkurgu deyince akla ilk gelen robotlardan ve mekanikten özellikle uzak durmak istedim. Teknolojinin ise ön planda olmamasına gayret ettim; aksi takdirde içerik yapaylaşıyormuş gibi geliyor bana. Rauf ve arkadaşlarının teknolojik aygıtlardan yararlandıkları da oluyor. Ancak günümüzdekilerden daha gelişmiş olsa da bisiklete binmeleri, üşüdüklerinde içine “ısı sabitleyici toz” katarak çay içmeleri, kitapları bir ekrandan değil de dokunarak okumaları, bilgisayarlarla örülmüş bir dünyada yaşamalarından daha doğal görünüyor gözüme. Hatta hologramlara bile insanî özellikler katmaya çalıştım; vücut ısısı yayan hologramlar gibi…

Ve dayanışıyor çocuklar; Santini’ye, kötülere karşı elbirliğiyle mücadele ediyorlar; gerçekten sıkı dostlar. Dostluk hep ön planda kitaplarınızda, ki günümüz çocuklarından giderek uzaklaşan kavramlar dostluk, arkadaşlık, paylaşım, dayanışma… Geleceğin çocuklarını nasıl görüyorsunuz?

Dostluk benim hayatımda ön plan- da olduğu için bütün kitaplarımda da öyle… Diğer yandan dediğiniz doğru; arkadaşlıklar, paylaşımlar gittikçe sanal dünyayla sınırlı kalmaya başladı. Çocuklar sohbet etmek ya da oyun oynamak için bir yerde buluşmak yerine bilgisayar aracılığıyla konuşmayı, oynamayı tercih ediyorlar. Aslında günümüzün şartları da çocukları buna itiyor. Oyun oynayacak yeşil alan bırakmaz, eğitim sistemini masa başında ders çalışmayla sınırlarsak farklı bir sonuç bekleyemeyiz. Ben yine de geleceğe iyimser bakmaya çalışıyorum. Bizden sonraki nesillerin teknolojiden, ona esir olmadan faydalanacak kadar akıllı olacaklarını düşünüyorum.

Hologramlarla karşılaşıyoruz kitapta; gerçeğinden daha da gerçek ve güzel görüntülerle. Santini’nin gerçek olanla derdi nedir; Çağla’nın dediği gibi gerçek olanla bir alıp veremediği var bu adamın…

Santini son derece kibirli ve açgözlü biri… Hep her şeyin daha fazlasını elde etmek istiyor. Gerçeğinden daha gerçek görüntüler buna bir örnek. Doyumsuzluğu, onu sınırları zorlamaya itiyor ve bu sırada bilimin gücünden faydalanıyor. Aslında Santini günümüzde de karşılaşabileceğimiz güç tutkunu insanlardan çok farklı değil.

Çocukların dikkatini her an canlı tutacak çok eğlenceli bir dil kullanıyorsunuz ve onları hiç de hafife almadığınız gayet açık şekilde görülüyor. Kimi çocuk kitaplarındaki önemli sorunlardan biri de bu diyebilir miyiz; onları hafife almak, çokça zeki olduklarını hesaba katmamak…

Çok teşekkür ederim… Evet, kesinlikle hafife almıyorum, hatta sürekli kendimi geliştirerek onlara yetişmeye çalışıyorum. Çocuklara yazmanın yetişkinlere yazmaktan daha kolay olduğunu düşünmek büyük bir hata. Hele bu hatayı yapan, çocuklardan daha ileride olduğu yanılgısına düşen kişi çocuklar için yazıyorsa durum daha da vahim. Çocuklar hem daha hızlı düşünüyor hem de yetişkinlerin kalıplaşmış bakış açılarının dışına çıkıyorlar. Üstelik oldukça da zor beğeniyorlar. Her alanda olduğu gibi, çocuk kitapları yazarı da hitap ettiği kitleyi ciddiye almak zorundadır.

Zaman kavramıyla ilgili bir sor- gulama var aslında Zaman Tutsakları’nda. Bir bilim adamı olan Hurdacı, “Zaman birimlerinin biz insanlar tarafından uydurulmuş olduğunu hiç düşündün mü Rauf? Zamanı ölçmeye ne kadar meraklı olduğumuzu?” diyor. Hurdacı, Rauf’a verilen kum saati üzerinden zaman tutsaklığından nasıl kurtulunabileceğini anlatıyor. Zamanı etkileyebilmek, ona esir olmamak mümkün mü sizce?

Günlük hayatımızı kolayca planlayıp programlayabilmek için bir şekilde zamana hükmetmeye çalışıyoruz. Ama pek başarılı olduğumuz söylenemez! Örneğin ben; bir işi yaptığım sırada, kendimi aynı zamanda ardından yapacağım işi düşünürken buluyorum. Bu da sürekli zamanla yarış içinde olduğumu gösteriyor. Acelemiz olmadığında bile koşturuyor olmamız ise kimin kime hükmettiğinin göstergesi… Kurduğumuz bu sistem içinde zamanın esaretinden kurtulmamız imkânsız gibi görünüyor… Elbette eşit zaman dilimlerinin bazen olması gerekenden hızlı, bazen de yavaş geçtiği hissine anlaşılır bir açıklama getirip, o hissin kaynağını yönlendirmeyi başardığımızda neden olmasın!

Uzunca bir zamandan beri İtalya’da, ormanın içinde bir evde yaşıyorsunuz. Yaşadığınız ortamın da yazdığınız hikâyelere katkısından söz edebilir miyiz?  Orman size malzeme sunuyordur sanırım…

Evet, on yedi senedir İtalya’da, dağda bir ormanda yaşıyorum. Önümden geyiklerin, sincapların zıplayarak geçtiği, mevsiminde evimden birkaç metre uzakta kestane topladığım bir ormanda… Elbette sunuyor, şimdi düşününce ormanın rol almadığı kitabım neredeyse yok. Hatta yazdığım serilerden birinin adı “Orman Evindeki Sırlar”. Ormanın verdiği sükûnetin yanı sıra taşıdığı gizem de var sanırım, bu da hayal gücümü besliyor.

Seri yazmanın handikapları, yazarı zorlayan yanları ve öte yandan sağladığı kolaylıklar üzerine konuşabilir miyiz? Başlangıçta tüm serinin bir taslağı oluyor mu kafanızda; Rauf serisinin kaç kitaptan oluşacağını, hikâyenin nereye varacağını planladınız mı örneğin? Yoksa kahramanlar mı sizi bir yerlere sürüklüyor?

Seri yazmanın benim için en büyük kolaylığı, seri yazdığımda ana mekânları, karakterleri bir kere oluşturmamın yetiyor olması. Böylece sonraki kitaplarda tanıdığım karakterlerle ilerlemek, arkadaşlarımla yol almak gibi rahat oluyor. Oluşturduğum mekânlar ise bir bakıma yaşam alanıma dönüşüyorlar. Ancak diğer yandan “Rauf ve 2125’liler Kulübü” gibi birbirine bağlı noktaları olan bir seriyse dikkatli olmam gerekiyor. Bir önceki kitapta açıkta bıraktığım bir konuyu, bir sonrakinde mantıklı bir sonuca ulaştıramazsam ya da hikâyeler arasında uyuşmazlık yaratırsam, kendi yazdığım kitaplara hâkim olamıyorum demektir ve böyle bir durumun kesinlikle başıma gelmesini istemem. O yüzden aklımın bir yanı yazdığım her seriyle ayrı ayrı meşgul oluyor, onlardan kopmamaya gayret ediyorum. Tüm serinin taslağı olmasa da, bir sonraki kitapla ilgili bir gidişat belirliyorum. Bunun ötesi kitaplardaki karakterlerin insafına kalmış! Yani dediğiniz gibi, kahramanlar beni sürüklüyor, yönlendiriyor. Rauf’un ya da yazdığım diğer serilerin kaç kitaptan oluşacağını belirlemiyorum; çocuklar okuyup sevdikleri ve ben yazmaktan keyif aldığım sürece o serileri yazmayı sürdürürüm diye düşünüyorum.

Kitabın sonunda Hurdacı, çocuklara “Geçmişten Gelen Şövalye projesinin parçası olur musunuz?” şeklinde bir soru yöneltiyor ve serinin devamının geleceğini anlıyoruz.  Kahramanlarınız nasıl bir maceranın peşinden koşacaklar bu kez?

Bir sonraki kitapta çocuklar biraz daha büyümüş olacaklar. Seyahat alanları genişleyecek. Zaman Tutsakları’nda ortaya çıkan Ala, ana karakterlerden birine dönüşecek. Önceki kitaplarda üstü kapalı geçtiğim kimi konular açıklık kazanacak. Santini’nin yanı sıra başa çıkmaları gereken başkaları da olacak. “Rauf ve 2125’liler Kulübü” okunduğu sürece yazmaya devam edeceğim.

Rauf ve 2125’liler Kulübü Zaman Tutsakları Almila Aydın Altın Kitaplar, 144 sayfa
Rauf ve 2125’liler Kulübü Zaman Tutsakları Almila Aydın Altın Kitaplar, 144 sayfa
Show More