İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

İnsan nedir?

İnsan nedir?

Şiirsel TAŞ

Patrick Ness, Kaos Yürüyüşü üçlemesinde türcülük, sömürgecilik, ekolojik katliam, soykırım, patriarkal düzenin hâkimiyeti gibi temalardan hareketle insan doğasını sorgulayan ve bu doğanın birbirine karşıt veçhelerini olanca çıplaklığıyla gözler önüne seren bir öykü anlatıyor.

Gençlik çağında okunan distopyaların yeri ayrıdır. Var olanı değiştirme dürtüsü, kendini ve dünyayı anlama çabası, anlaşılmıyorum kaygısı, hoşnutsuzluk, isyan, karamsarlık, huzursuzluk, gerilim… Bu karmaşanın bütününü edebiyatta en iyi karşılayabilecek tür distopya olsa gerek.

Bir dönemin gençliği Orwell’in, Huxley’nin, Bradbury’nin, Zamyatin’in distopyalarını heyecanla okudu. Bunların üzerine -elbette ki eskilerini tedavülden kaldırmaksızın- günümüz kuşağının yeni distopyaları eklendi. Patrick Ness’in Kaos Yürüyüşü üçlemesi de bu yeni kuşak distopyalar arasında dikkat çekiyor.

Kaos Yürüyüşü’nde Ness, insan doğasını sorgulayan ve bu doğanın birbirine karşıt veçhelerini olanca çıplaklığıyla gözler önüne seren bir öykü anlatıyor. Aslında birbiriyle son derece ilintili türcülük, sömürgecilik, ekolojik katliam, soykırım, patriarkal düzenin hâkimiyeti, erk kavgası gibi temalardan hareketle insanı doğadan, içinde yaşadığı toplumdan, hatta kendi kimliğinden ve yaşamdan soyutlayan özelliklere eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşıyor.

Üçlemenin ilk kitabı olan Umut Bıçağı’nda öykü yalnızca erkeklerin yaşadığı bir kasaba olan Prentisstown’da başlıyor. Bir salgın hastalığın zamanında kadınları kırıp geçirdiğini, erkekleriyse tuhaf bir sekelle baş başa bıraktığını öğreniyoruz: Prentisstown halkı, yani erkekler, birbirlerinin iç seslerini, akıllarından geçen düşünceleri duyabiliyor; dahası hayvanların çıkardığı sesleri de bir tür konuşma olarak algılıyor. Dolayısıyla düşünce mahremiyetinin olmadığı bir yer burası. Kasaba halkının en genç bireyi Todd’un çocukluktan erkekliğe adım atmasına sayılı gün var. Ancak Todd kendisini kuşatan sesler kalkanında bir “delik” ile karşılaşınca, hayatının tehlikede olduğu gerekçesiyle apar topar kasabadan uzaklaştırılıyor.

Umut Bıçağı aslında bir kaçış öyküsü ve bu kaçışta Todd’a, kitabın  başında ses kalkanında bir delik olarak hissettiği, yeni yerleşimcilerin öncülerinden Viola eşlik ediyor. Öykü ilerledikçe Prentisstown’un resmi tarihiyle ilgili yalanları ve erginlenme ritüelinin aslını öğreniyoruz. Todd ile Viola, bir yandan hayatta kalma mücadelesi verirken bir yandan da nefret ve intikam duygularının körüklediği öldürme dürtüsüne kapılmamak için içsel bir mücadele veriyor. İlk kitabın belki de en can alıcı noktası “öldürmek ya da öldürmemek ikilemi”.

Üçlemenin ikinci kitabı Sorgu ve Yanıt’ta öyküye iki güçlü karakter daha katılıyor: Başkan Prentiss ve Şifacı Coyle. İki liderin öncülüğünde gelişen, ön planda cinsiyete dayalı bir kutuplaşmaya tanık oluyoruz. Ancak yazar bu kutuplaşmanın bir ucuna savaşçı ve saldırgan kimliğiyle erkekleri, yani Sorgu’yu, diğer ucunaysa şifacı ve yeni bir düzenin savunucusu kimliğiyle bir gerilla örgütlenmesi kuran kadınları, yani Yanıt’ı yerleştirirken, erk kavgasının özde cinsiyet tanımadığını da vurguluyor. İki arada bir derede kalan Todd ve Viola ise bu kitapta, taraf olmaksızın uzlaşı ve barış sağlama mücadelesi veriyor. Ancak iki genç ne yaparsa yapsın, üçlemenin son kitabı olan İnsan Denen Canavar’da öykünün ana eksenini oluşturan ve gezegenin yerel halkı Mankların da karıştığı sıcak savaşa engel olamıyor.

Patrick Ness, Kaos Yürüyüşü’nde yanıtlanmayı bekleyen çok temel sorular soruyor aslında. Gözü doymaz insanın sonu gelmez hırsları, üzerinde yaşadığımız gezegenin iliğini kemiğini kurutmaya yüz tuttuğunda bir başka gezegende koloni kursaydık, egemen olma dürtümüzü, barbarlığımızı da yanımızda mı götürürdük? Bu yeni dünyayı, üzerindeki canlılarla birlikte sömürecek yeni bir mecra olarak mı görürdük? İnsan barışçıl yaşama iradesi gösterebilen bir tür müdür, yoksa canlılar içindeki yerini, kendini en üst basamağa yerleştirdiği hiyerarşik sistem içinde kodlamaya mı güdümlüdür?

Üçlemede okurun kafasını bu soru işaretleriyle dolduran yazara biz de Kaos Yürüyüşü’yle, distopyalarla, gençlere ve gençlik edebiyatına bakışıyla ilgili birkaç soru yönelttik.

Kaos Yürüyüşü üçlemesi son derece akıcı, incelikli bir kurguya sahip. Kurgu üzerinde nasıl çalıştınız? Öncesinde ayrıntılı bir sinopsis hazırladınız mı ve Umut Bıçağı’nı yazarken bir üçleme şeklinde devamının geleceğini biliyor muydunuz? Bir kitabı yazmaya başladığınızda son satırı bilerek ilk cümleyi yazdığınızı söylüyorsunuz. Bu, üçleme için de geçerli mi?

Söylediğim şey üçleme için de geçerli. İlk kitabı yazmaya başladığımda her üç kitabın da son satırının ne olacağını biliyordum! İsterseniz benim tuhaflığım diyelim ama yazma sürecimi kolaylaştırıyor böyle olması. Fakat yazmadan önce kesinlikle ayrıntılı bir sinopsis hazırlamıyorum. Nereye varmak istediğime dair kafamda belli belirsiz bir fikir oluşuyor, genellikle bana heyecan verici gelen üç dört sahne şekilleniyor ve böylece yazmaya başlıyorum. Bir yanıyla ürkütücü ama aynı zamanda eğlenceli.

Çocukluk çağını geride bırakmak ve masumiyeti kaybetmek hem Kaos Yürüyüşü hem de Canavarın Çağrısı’nda rastladığımız ortak temalar. Kaos Yürüşü’nde ana karakter Todd, erginlenme ritüeli gereği birini öldürmek zorunda. Canavarın Çağrısı’ndaysa Conor annesinin ölümünü kabullenerek çocukluğunu geride bırakıyor. Ölüm ve büyümek… Sizce bu iki kavram birbiriyle bağlantılı mı?

Bence çocuklar ve gençler ölüm üzerine epeyce düşünüyor. Gençlik çağı tam da tabuların zorlandığı bir dönem ve ölüm hepimiz için en büyük tabu. Doğrusu, ben de bu meseleleri ciddiyetle ele almayı kendi sorumluluğum addediyorum. Mademki siz bu konular üzerinde düşünüyorsunuz, o zaman hadi konuşalım diyorum. Bu aslında okura saygı göstermenin bir biçimi.

Ana karakter Todd karşımıza “seçilmiş, özel insan” olarak çıkıyor. Ama aslında ne yaparsa yapsın hep Viola uğruna, onu korumak, kollamak adına yapıyor. İkilinin arasındaki duygusal ilişki öykünün merkezinde yer alıyor; oysa üçleme sömürgecilik, soykırım, toplumsal cinsiyet gibi can alıcı toplumsal meselelere el atıyor. Bu durum biraz çelişkili değil mi?

Bir öykü ille de tek bir konu üzerinde şekillenmek zorunda değil ki! Düşüncenize katılmıyorum. Kesinlikle çelişkili bir durum değil. Bir dizi meseleyi kurcalarken duygusal bir ilişkiden yola çıkabilirsiniz. Sanat da çoğunlukla bunu yapar zaten. Ve bunun çelişkili olduğuna dair herhangi bir düşünce gençlik edebiyatının yanlış anlaşılmasından kaynaklanır.

Üçlemenin üçüncü kitabı olan İnsan Denen Canavar’da canavar ruhlu insanlar var, son kitabınız Canavarın Çağrısı’ndaysa insanî ruh taşıyan bir canavar yaratmışsınız. Bu bizi klasik anlamda iyi-kötü karşıtlığının yıkıldığı bir noktaya getiriyor. Gençler için yazarken özellikle dikkat ettiğiniz bir husus mu bu?

Bence karmaşık yaratıklar olduğumuzu ve aynı anda, her biri kendine has farklı şeylere inanabildiğimizi idrak ettiğimiz noktada birer yetişkin hâline geliyoruz. Kitaplarımdaki karakterleri gerçek ve karmaşık kılabilmek, siyah-beyazdan ibaret olmayan dünyalar yaratabilmek için gerçekten de çok çabalıyorum. Çünkü gerçek hayat da siyah-beyaz değil.

Kaos Yürüyüşü üçlemesi distopik bir dünyada geçiyor. Severek okuduğunuz distopyalar hangileri? Gençler için “uygunsuz” kitaplardan oluşan bir listeniz var: Salinger’ın Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı, Bram Stoker’ın Drakula’sı ve Tom Robbins’in Parfümün Dansı gibi… Gençler için böyle bir “uygunsuz distopyalar” listeniz de var mı?

Aslına bakarsanız yok. Sanırım, distopyaların çoğu temelde gençlik döneminde hissettiklerimizle ilgili, o yüzden hangisi olursa olsun distopya okumaları beni sevindirir. Öte yandan gençlere kitap tavsiye etmekten nefret ediyorum, çünkü ben o yaşlardayken birinin bana kitap tavsiye etmesinden çok, kitapları kendim keşfetmeyi severdim. O zaman sanki kitap size daha fazla aitmiş gibi hissediyorsunuz. Sahip olmaya dair hoş bir duygu bu.

“İlginç, meraklı, duyarlı, zeki, sevecen, komik, sorgulayan, harikulade…” Günümüz gençlerini bu sözcüklerle tanımlıyorsunuz ve konuşurken de hep gençlerden yanasınız. Yaptığımız en kötü şeyin, “onlar hakkında konuşurken işe hep olumsuz tarafından bakmamız” olduğunu söylüyorsunuz. Evet, ama hepimiz bir zamanlar gençtik. O yıllara dair belleğimiz ne zaman siliniyor dersiniz? Ve siz kendi belleğinizi nasıl koruyorsunuz?

Hiçbir fikrim yok açıkçası. Belki de insanlar gençlik çağını, o yıllarda çok münasebetsiz oldukları için unutuyorlar. Belki de böyle olması gerek ama şu an genç olanlara, yaşadıkları dönem hayatlarının önemli bir parçası değilmiş gibi davranmak da büyük haksızlık. Gençler değişimi temsil ediyor, bizse değişimden korkuyoruz. Gençlik yıllarımı gayet iyi hatırlıyorum (sanırım yazarların çoğu hatırlar; muhtemelen yazarlığa da o yıllarda başlamışlardır), o nedenle de mümkün olduğunca anlayışlı ve sevecen olmaya gayret ediyorum. Ve bir kez daha söyleyeyim onlara saygı duyuyorum. En önemlisi de bu bence.

Kaos Yürüyüşü 1 – Umut Bıçağı  Patrick Ness  Çeviren: Kerem Işık Delidolu Yayınları, 472 sayfa
Kaos Yürüyüşü 1 – Umut Bıçağı
Patrick Ness
Çeviren: Kerem Işık Delidolu Yayınları, 472 sayfa
Kaos Yürüyüşü 2 – Sorgu ve Yanıt  Patrick Ness  Çeviren: Kerem Işık Delidolu Yayınları, 512 sayfa
Kaos Yürüyüşü 2 – Sorgu ve Yanıt
Patrick Ness
Çeviren: Kerem Işık Delidolu Yayınları, 512 sayfa
Kaos Yürüyüşü 3 – İnsan Denen Canavar  Patrick Ness  Çeviren: Kerem Işık Delidolu Yayınları, 608 sayfa
Kaos Yürüyüşü 3 – İnsan Denen Canavar
Patrick Ness
Çeviren: Kerem Işık Delidolu Yayınları, 608 sayfa
Show More