İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Anne kokusu, kaybetme korkusu!

Sıradan bir çocuk kitabı değil bu elimizdeki; onca üzüntü, onca gözyaşı, onca öfke (yani ekşimiklik) ve yaşam ile ölüme dair ne kadar duygu varsa hepsi büyük bir ustalıkla bir araya getirilmiş.

Yazan: Sanem Erdem

Önce bir itiraf: seriyi okumadan önce Ekşilina’yı “eşşiz benzersiz, alışılmadık derecede çarpıcı, sınırsız mucizevi” kılan özel güçleri falan var sanıyordum. Kahramanın başından komik, hafif, uçucu maceralar geçtiğini düşünmüştüm. Hiç bu kadar yanılamazdım! Daha ilk kitaptan belliydi hikâyenin sonu ama umut yok mu işte… Bir de serinin üçüncü kitabı Evrenin Sonu’nu bitirip kapağı kapatınca adeta tokat yemiş gibi olduğumu ve telefona sarılıp annemi aradığımı da söylemeliyim. Bu yüzden birazdan okuyacağınız satırlar objektiflik skalasında alt sıralarda yer alabilir.
Serinin ilk iki kitabını okuyanlar hikâyeye aşinadır, bu seriyle benim gibi yeni tanışanlar için kısaca ve yüzeysel olarak özetlemek gerekirse Ekşilina, anne babası ayrılmış 13 yaşında bir kız çocuğudur. Boşanmadan sonra annesiyle Ekşimistan dediği eski evlerinden, plastik bir eve taşınırlar. Ekşilina eski düzeni bozulduğu için çok mutsuzdur, herkese ekşir. Zamanla gerçekler ortaya çıkar: Annesi ağır bir hastalığa yakalanmıştır ve Ekşilina’nın adını bile anmak istemediği babasının meğerse bu boşanmada hiç payı yoktur.
Sonraları annesinin hastalığı kendini iyice belli etmeye başladıkça Ekşilina’nın bu olumsuz değişikliklere nasıl uyum sağladığına şahit oluruz. Ancak hâlâ babasından “o adam” diye bahsetmektedir. Çünkü babası Ekşimistan’a, anılarına ihanet etmiş ve bir kız arkadaş edinmiştir.
Böylece serinin son kitabı Evrenin Sonu’na geliyoruz. Annesi tedavi için bir kliniğe yattığında istemeyerek de olsa Ekşimistan’da babası ve onun kız arkadaşıyla kalan Ekşilina’nın buzları erimeye, babasına tekrar “baba” demeye başlamıştır. Üstüne üstlük ikiz erkek kardeşleri olmuştur ve kardeşlerinin annesiyle anlaşamasa da onları hemen benimsemiştir.
Yardımcıları Ludmilla ve artık kardeş gibi olduğu arkadaşı Paul ile annesinin iyileşmesi için çabalarken Ekşilina’nın geçirdiği değişimleri biz de iliklerimize kadar hissediyoruz. “Annemi içime çekiyorum, onu ve ona ait tüm parçaları muhafaza ediyorum. Ve her seferinde, bunu yapmaya çok geç başladığım için kendi kendime sinirleniyorum. Acaba ne kadarı ellerimin arasından kayıp gitti?” dediğinde, annesini kaybetme korkusu iyice ayyuka çıkıyor. Onunla geçirdiği her an daha da kıymete biniyor ve annesiyle olan anılarını biriktirmeye, bir “Klaramüzesi” oluşturmaya başlıyor.
Ekşilina umut ile umutsuzluk arasında gidip gelirken şu söyledikleri aklımda yer ediyor: “Hiçbir şansının olmadığını bile bile umutlu olmaya devam etmek ne kadar da aptalca. Olacakları bilip de inanmaya devam eden insan ne budala. Umut etmeyi bırakırsan, her şey daha mı ağır geliyor?” Bu sözler bu üç kitabı okuma deneyimi için de söylenebilir aslında. Sonunda ne olacağını bile bile, kah gülüp kah üzülerek, her satırın her çizimin tadını çıkararak okumak gerek bu kitapları. Hayata da bu şekilde uyum sağlamak en iyisi değil midir? Umut, acı çekme süresini uzatır belki ama umutsuzluğun insanı felç ederek hareketsiz kılacağını düşünüyorum. En iyisini umut edip sayfaları öyle çevirmek, yola bu şekilde devam etmek, elimizden gelen ne varsa bunları yaparak ilerlemek gerekir.
Ben yaşam ve ölüm, umut ve umutsuzluk üzerine düşüncelere dalarken yalnız değildim elbette; ekşime dozunu azaltmış, biraz daha olgunlaşmış Ekşilina da hayatı ve evreni sorguluyordu bu süreçte. “Yaşamlarımız bence bir çeşit enerji. Ve enerji asla ortadan kaybolmaz, sadece şekil değiştirir… Gidiyoruz ve sonra tekrar şu ya da bu şekilde ya da tıpatıp aynı biçimde geri dönüyoruz. Ama işte… sadece şu anda bunu algılayamıyoruz.” Bu hayata uygun olmadığını düşünen Ekşilina, muhteşem büyükbabası Peynir Generali’nin felsefi düşünce kapılarını açan bu sözlerinden destek buluyor.
Karakterler de önemli bu okuma serüveninde, çünkü hepsi birbirinden renkli, birbirinden deli insanlar. Özellikle de Ekşilina’nın anne ve babası. Roald Dahl’dan bir alıntıyla özetlersem eğer, “Ağırbaşlı bir ana-baba hiç de eğlenceli değildir. Bir çocuğun istediği ve hak ettiği ana-baba şöyledir: ÇILGIN!” Ekşilina, böyle bir anne-babaya sahip şanslı bir çocuk. Hele annesiyle kendi aralarında yaptıkları şakaların, aralarındaki o özel iletişimin yerini başka hiçbir şey tutmayacağı için hikâye sona ererken buruk bir tebessüm bırakıyor geriye.
Sıradan bir çocuk kitabı değil bu elimizdeki; onca üzüntü, onca gözyaşı, onca öfke (yani ekşimiklik) ve yaşam ile ölüme dair ne kadar duygu varsa hepsi büyük bir ustalıkla bir araya getirilmiş. Finn-Ole Heinrich bu zor konuları adeta sinematografik bir kurguyla dantel gibi işleyerek sonu başından belli olan bu hikâyenin altından başarıyla kalkmış. Rán Flygerling’in çizimleri ve kitabın genel tasarımı ise ortaya kasvetten uzak, hatta tam tersine yaşam dolu bir eser çıkarmış. Melodrama kaçabilecekken, kullanılan özgün ve enerjik diliyle, rengârenk karakterleriyle, zekice kurgusuyla ve işlediği -ister çocuk ister yetişkin tüm okurları düşüncelere sevk edecek- konularla akıllarda kalacak bir hikâye bu.
Umut ve ekşilikle…

Eşsiz Benzersiz, Alışılmadık Derecede Çarpıcı, Sınırsız Mucizevi Ekşilina›nın Hayret Verici Maceraları 3 - Evrenin Sonu Finn-Ole Heinrich Resimleyen: Rán Flygenring Türkçeleştiren: Olcay Mağden Ünal Tudem Yayınları, 184 sayfa
Eşsiz Benzersiz, Alışılmadık Derecede Çarpıcı, Sınırsız Mucizevi Ekşilina’nın Hayret Verici Maceraları 3 – Evrenin Sonu
Finn-Ole Heinrich
Resimleyen: Rán Flygenring
Türkçeleştiren: Olcay Mağden Ünal
Tudem Yayınları, 184 sayfa
Show More