İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Uçabileceğinden şüphe ettiğin an, düşersin

“Bütün ana-babaların kendi öz çocuklarını ne kadar az tanıdıklarını düşünür de çok şaşırırım.”

Yazan: Deniz Poyraz

İnsanların başlarına gelen her şeyi açıklayacak tutarlı ve bilimsel bir gerekçe olmayabilir. İyi veya kötü, mantıklı veya mantıksız şeyler bazen nedensizce ortaya çıkar. Bazen en sevdiğiniz öğretmeniniz gelir, artık derslere devam edemeyeceğini söyler ve makul bir açıklama bile yapmadan gider. Ama hepimiz biliriz, kötü haberler okul koridorlarında çabuk yayılır: Kanserin ilk iki evresi çoktan geçilmiştir.
Amerikalı yazar John David Anderson’ın klasik normların dışında bir üslupla ele aldığı bol ödüllü romanı Üç Çocuk, Bir Öğretmen ve Unutulmaz Bir Gün, üç arkadaşın hasta öğretmenlerini ziyaret etmek için okulu astıkları bir günü anlatıyor. Böyle söyleyince kulağa sıradan bir hikâye gibi gelebilir, fakat her bölümü zeka parıltılarıyla dolu bir kurguyla karşı karşıyayız; absürt, yer yer epik, çoğunlukla da trajikomik bir hikâyeyle…

“Biraz Rolling Stones dinleyin.”
Gerçekte kim olduğunuzu kimsenin görmediğini düşündüğünüz zamanlar vardır. Ancak biri aslında hep görür. O biri, bazen sahip olduğunuz potansiyeli sizden önce keşfeder; çaba harcadığınız takdirde kendinizi gerçekleştirebileceğinize sizden bile çok inanır. Topher, Steve ve Brand için o kişi, kısa pembe saçlarıyla Bayan Bixby’dir.
Bixby, öğrencilerine kendileri olmalarını, ara sıra da rock müzik dinlemelerini öğütleyen alternatif bir eğitimci. Çocuklara sıkıcı kompozisyonlar yazdırmak yerine video çekmelerini salık veren bir öğretmen. Başka şeyler de var tabii. Sınıfta J. R. R. Tolkien’in Hobbit eserini okuması ve her karakteri farklı bir ses tonuyla canlandırmaya çalışması gibi. Gerektiğinde otoriter, istediğinde tatlı, arada kalan zamanda hep bilgiç olması gibi. Her sabah tahtaya Uzak Doğu veya Antik Yunan filozoflarından bir özlü söz yazmadan derse başlamaması gibi. Tuhaf bir havası var ayrıca. Nasıl desek, o gülünce, sanki özel olarak size gülümsemiş gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Sizi ebeveynlerinizden bile daha iyi anladığını hissediyorsunuz. Kısacası, Bixby, çocukluğa tesir eden o unutulmaz öğretmenlerden.

Tehlikeli, biraz yasadışı ama fantastik bir plan!
Romanın üç anlatıcısından ilki Topher. Onun için hayal gücü sınırsız bir özgürlük alanı. Mesela, oynanan küçük bir salgın hastalık oyununu adeta post-apokaliptik bir film sahnesine çevirebiliyor. Eğer Topher’la oyun oynuyorsanız kendinizi felçli bir asker, yolda kalmış bir astronot, esir düşmüş bir yoldaş, lepiska saçlı bir prenses, ayakkabı satan bir zombi, saçı sakalı birbirine karışmış bir seri katil olarak bulmanız mümkün! Steve, zekâsı kanıtlanabilir bir dâhi. Şu fotografik hafızalılardan. Kafası sayılar, istatistikler, kitap isimleri, dünya rekorları ve daha kim bilir nelerle dolu. Brand ise biraz içe kapanık. Annesini erken yaşta kaybetmesi ve tekerlekli sandalyeye mahkûm babasına bakıyor olması, dünyayı yaşıtlarından farklı gözle görmesine, biraz da erken büyümesine sebep olmuş. Brand’in dramatik öyküsü, mizah ve ironi yeteneğiyle birleşince ortaya hayli kuvvetli bir karakter çıkıyor. Derdini anlatırken direkt olarak okuyucuyla muhatap olması, bunu yaparkenki alaycı üslubu, akla J. D. Salinger’ın meşhur karakteri Holden Caulfield’ı getiriyor.
Neticede bu üç yakın arkadaşın en önemli ortak noktası, vaktiyle hepsinin hayatlarına ayrı ayrı dokunmuş olan Bixby. Ve şimdi o çok hasta. Diğer çocukların yaptığı gibi renkli kartondan bir kart atmak, sonra da öğretmenlerinin iyileşmesini dilemek yeterli değil. Çünkü bu kestirmeden gitmek olur -ki Bixby bundan fazlasını hak ediyor… Ve Brand bir plan yapıyor. Efsanevi bir plan. Tehlikeli, biraz yasadışı ama fantastik bir plan: Okulu asmak ve Bixby’yi hastanede ziyaret etmek! Brand, dâhiyane planını Topher’la paylaşıyor, Topher’ın anlayacağını biliyor çünkü. Her şeyden öte, ortada bir macera söz konusu ve macera demek Topher demek! Eğer işin içinde Topher varsa, ona çizgi roman kahramanlarına taptığı gibi tapan Steve de var demektir. Plan başta imkânsız gibi görünse de çocukların Bixby’den öğrendikleri bir şey var: “Kanatlarının olmadığını düşündüğün an, düşersin!”

Çağdaş bir çocuk klasiği olmaya aday…
Metinde yer yer popüler kültür öğelerine (Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Açlık Oyunları, Indiana Jones vs.) ve tabii Marvel’ın süper kahramanlarına, yanı sıra Spielberg veya Hitchcock gibi yönetmenlerin kült filmlerine atıfta bulunuluyor. Bu açıdan hem güncel hem eğlenceli bir roman. Metnin dili ise bilhassa Çağdaş Amerikan Edebiyatı’nın bütün özelliklerini gösteriyor dersek abartı sayılmaz. Modern, deneysel ve içten. Öyle ki, günlük hayattaki tuhaf durumların ana hikâyeye nasıl yedirildiğini gördükçe Raymond Carver ya da John Cheever okuduğunuz hissine kapılabiliyorsunuz. Bu noktada eseri Türkçeleştiren Damla Kellecioğlu’nu da kutlamak gerekiyor.
Amerikan Edebiyatı demişken, metnin yazılış tekniği, yani olayların üç arkadaşın gözünden ve üçüncü tekil şahsın dilinden aktarımı ve her çocuğun geriye dönüşlerle gerek arkadaşlıklarının mühim anlarından söz edişi gerek öğretmenleriyle, aileleriyle ve içine doğdukları dünyayla olan ilişkilerine dair bahisleri, William Faulkner’ın Ses ve Öfke romanının yapısını hatırlatıyor. Olayların oluş sırasındaki kronoloji ise bütünüyle gözetilmiş vaziyette.
Üç Çocuk, Bir Öğretmen ve Unutulmaz Bir Gün, kurgusundan ve dilinden gelen edebî gücüyle hem de dert edindiği temaların evrenselliğiyle çağdaş bir çocuk klasiği olmaya aday gözüküyor. Öyleyse rahatça söyleyelim: Her çocuğun önce Bixby gibi bir öğretmene, sonra da bu romana ihtiyacı var. Hatta yetişkinlerin bile…

 

 

Üç Çocuk, Bir Öğretmen ve Unutulmaz Bir Gün
John David Anderson
Türkçeleştiren: Damla Kellecioğlu
Tudem Yayınları, 304 sayfa
Show More