İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

“Bugün de çocuklardan öğrenmeye devam ediyorum”

Sevim Ak’ın bundan tam 21 yıl önce ilk baskısı yapılan ve bugüne dek yüzbinlerce tiraja ulaşan Vanilya Kokulu Mektuplar isimli kitabı, özel baskısıyla tekrar minik okurlarla buluştu. Geçen yıl sanatta 30. yılını kutlayan Ak, çocuklar için üretmeyi ve onlarla bir arada olmayı çok seviyor. “Ev Kütüphanemiz” sayesinde çocukları tek tek, daha yakından gözlemlemeye devam eden Sevim Ak ile Vanilya Kokulu Mektuplar’ın izini sürerek, bu kütüphanede neler olup bittiğini, 30 yıllık çocuk edebiyatı serüvenin kendisine neler kattığını, kardeşi Behiç Ak ile aralarındaki dayanışmayı ve günümüz çocuklarının edebiyatla ilişkisini konuştuk.

Söyleşi: Elif Şahin Hamidi

Vanilya Kokulu Mektuplar isimli kitabınız özel baskısıyla tekrar okur karşısına çıktı. Kitapta, anlatıcı ses “Masal deyip de geçmemeli. Bir masal insanı nasıl da değiştiriyor,” diyor. Bu özel baskıda, masalların insanı değiştirme gücüne olan inancın payı olduğu söylenebilir mi?
Hepimiz hikâye anlatmayı ve dinlemeyi severiz. Gerçeklikle bağını düşünmeden tanıdık gelen sesleri, duyguları algıladıkça, kendimize çizdiğimiz alandan daha özgür bir alana geçen karakterlerle karşılaştıkça sınırlarımızı genişletebileceğimize inancımız artar. Bir oyunun içine dalar, kendimizi ve karşımızdakini tanımaya başlar, çatışmalarımızı düşünmeye yarayacak ipuçları yakalarız. Vanilya Kokulu Mektuplar’ın masal mektupları içten içe bu işlevi onaylıyor. Bu kitabı 1996’da yazdım. 21 yılda yüzbinlerce tiraja ulaştı. Özel baskısında resimler renklendi, yeni bir kapağa kavuştu, kâğıdı ve kapağı özel seçildi. Benim çocuk edebiyatında 30. yılım kutlanırken onun da
20. yılını kutladık böylece.

Postacı Bay Güleryüz’ün getirdiği masalsı mektuplar Kıymık kadar biz okurları da şaşırtıyor. Otuz yıl öncesinden gelen bu beklenilmeyen mektuplar, Bay Tırtır ve Bayan Körpegül’ün yaşamını nasıl da değiştiriyor. Edebiyatta da ayrı ve özel bir yeri olan mektup, günümüz çocukları için nasıl bir anlam ifade ediyor sizce?
Günümüz, elektronik mesajlaşmalar çağı olsa da çocuk dünyasında mektupların hâlâ yeri var. Bir çocuk anne-babasının yüzüne söyleyemediği düşüncesini kâğıda yazıp yastığının altına ya da çantasına bırakabilir. Sevdiği birine duygularını, kardeşine anlatmak istediklerini mektup şeklinde yazarak anlatabilir. İçinden geldiği gibi boyar, süsler, katlar üstelik. Ben çocuklardan hâlâ sayısız mektup alıyorum. Birçoğu da vanilya kokan mektuplar.

Her birinde gizli bir öğüt saklı bu “masal mektuplar”, çocukları düşlerine sahip çıkmaya çağırıyor ve şöyle diyor: “Hayal kurmadan hiçbir mesleği başarıyla yürütemezsiniz. Bir terzi hayal edemediği bir giysiyi dikemez, öyle değil mi?” Çok fazla uyaranla kuşatılmış günümüz çocuklarının hayal kurmaya devam edebilmelerinde masalların/edebiyatın rolü üzerine konuşabilir miyiz?

Bir roman, öykü okuyan çocuk, hayal kurarak okuduğunu var eder. Yazarlar karakterleri saçı, başı, boyu posu, giyimiyle ayrıntılı olarak anlatmazlar. Satır aralarında yakaladığı sözlerle karakterleri okur yaratır. Kişilik özelliklerini yakalamaya çalışıp tanıdığı kişilere benzetir ya da benzetmez. Mekânları bildiği mekanlara yakınlaştırarak yeniden kurar. Kurmaca metnin yarattığı tüm hayali atmosfer, karakterler, mekânlar kitap bittiğinde buharlaşır, dağılır giderler. Raflarda okunmadan duran bir kitap ancak okunmaya başlandığında okuyanın bilincinde ete kemiğe bürünür. Aynı kitabı okuyan başka başka kişiler, hayal evrenini birbirinden farklı şekillerde kurarlar. Bu işin büyüsü buradadır. Bir kişi yaşamı boyunca sınırlı sayıda kişiyle tanışabilir. Oysa edebiyat, okuru, dünyanın öbür ucuna kadar çok farklı karakterle burun buruna getirir. Bilmediğimiz kültürlerdeki düşünce biçimlerine, yaşam deneyimlerine yakınlaştırır. Kendimize benzeyenle değil benzemeyen karakterlerle tartıştırır. Hayal gücü kavramı yalnızca edebiyatla, sanatla sınırlanamaz. Bilim ve teknikteki gelişmeler de hayal gücünün eseridir. Her zaman olumlu buluşlara neden olmazlar. Kimyasal, biyolojik silahlar, öldürmeye koşullanmış robotlar gibi.

Kitap, kardeşiniz Behiç Ak’ın çizgileriyle renklenmiş. Behiç Ak da hem çizen hem yazan, çok yönlü bir insan. Nasıl bir dayanışma var kardeşler arasında? Birbirinizi beslediğiniz bir damardan söz edilebilir mi?
Behiç’le en az 25 yıl aynı evde yaşadık. Çocukluğumuz aynı sokaklarda, aynı arkadaşlar ve aile çevresi içinde geçti. Değişik insan portreleri arasında, farklı kültürden komşularla yaşam deneyimimizi zenginleştirdik. Ben aynı olayları aynı şekilde yorumlamadığımızı, aynı izleri kalıcı kılmadığımızı da fark ettim zamanla. Olması gereken de buydu zaten. İlk kitabım Uçurtmam Bulut Şimdi yayına hazırlanırken orada geçen mahalle ortamında yaşayan çocukların öyküsü bizim çocukluğumuza yakıştırıldı. Öykülerin ruhunu en iyi onun hissedip resimleyeceği düşünüldü. Gerçekten de öyle oldu, sonra da kitaplarımın çoğunu o resimledi. Ben desenleri önceden görmek istemezdim. Onun hayal ederek canlandırışını ayrıca heyecan verici bulurdum. O yüzden yaratım aşamalarında birebir iletişimden uzak kalmayı seçtik.

Geçen yıl Feneryolu’ndaki bahçe katındaki evinizi de Behiç Ak ile birlikte “Ev Kütüphanemiz” adı altında çocuklara açtınız. Çok şahane etkinlikler ve atölyeler yapılıyor burada. Neler oluyor bu kütüphanede? Açıldığı günden bu yana ne gibi gelişmeler yaşandı, anlatır mısınız?
Orası annemle babamın son on yılını geçirdiği ev. Önce kendi kitaplığımızdaki çocuk-gençlik kitaplarını koyup çalışma-okuma mekânı gibi düzenledik. Haftanın belli günleri de çocuklara açtık. Ödünç kitap alıyorlar, haftanın –mutlaka bir kitapla ilgisi olan– etkinliğine katılıyorlar. Yazarlar, çizerler, drama-görsel sanatlar-müzik eğitmenleri atölyeler düzenliyorlar. İki buçuk yıla yaklaşıyoruz. Kütüphanemiz bu süreçte genişledi. 10 bine yakın kitaba ulaştık. Her hafta piyasaya yeni çıkan kitaplar arasından yaptığım bir seçkiyi oraya getiriyorum. Ayrıca Can Çocuk, Günışığı Kitaplığı, Doğan Egmont, Redhouse Kidz, Hep Kitap, FOM, Çınar gibi yayınevleri yeni çıkan kitaplarını gönderiyorlar. İlk günden beri gittikçe artan sayıda çocuk buradan yararlanıyor. Ev Kütüphanemiz’de hiçbir şey ücretli değil. Anneler sağ kolum. Günün etkinlik düzenlenmesini, konukların karşılanmasını, servis ve ikramları gönülden yapıyorlar. Kolektif bir bilinçle yaratılan dalga dalga çoğalan güzellikleri paylaşıyoruz. Bizim değil hepimizin oldu burası. Ben de çocukları yakından gözleme şansına eriştim. Etkinlikleri yakından izleyip çocukların tek tek yaklaşımları hakkında fikir sahibi oluyorum. Sonrasında kafamıza takılan pek çok şeyi konuşuyoruz, tartışıyoruz. Burası kocaman bir atölye aslında. Deniyor, görüyor, öğreniyor, sorular soruyoruz hep birlikte. Deneyimli editörler kitap tartışma seansları gerçekleştiriyorlar. İki yaş grubu kategorisi seçtik. Editör, çevirmen Tülin Sadıkoğlu 9-11 yaş grubunun her ay seçilen kitabı üstüne bir tartışma gerçekleştiriyor. Can Çocuk editörü Mehmet Erkurt ise 11 yaş üstü gruplarla kitapları konuşuyor. Matilda, Şeker Portakalı, Momo, Çatıdaki Gezegen, Masal Masal İçinde, Çavdar Tarlasındaki Çocuklar, Yeşil Parmaklı Tistu, Çat Kapı, Farklı, Aya Kulak Ver, Zirvenin Dibindeki Çocuk’un da aralarında olduğu çok sayıda kitabı etkin bir şekilde tartıştılar.

Burası, yeni nesil çocukları gözlemlemeniz, birebir onlarla iletişime ve etkileşime girmeniz açısından da sizin için büyük bir şans olsa gerek. Buradaki gözlemleriniz, deneyimleriniz yazınınızı da besliyordur sanırım?
Eskiden de çoğu zaman çocuklarla yaptığım atölyelerde çıkan sorunlar üstünde düşünürken yazmaya başladığımı fark etmiştim. Burada da belki kendiliğinden benzer düşünme süreçlerine çekiliyorum. Her biriken deneyimi yazına çevirmek derdi de taşımıyorum açıkçası. Biz birlikte öğreniyoruz, çocukların ve kendimizin güçlü ya da zayıf yanlarımızı görüyoruz, neyi nasıl yapsak da farklı düşünme platolarına atlasak diye düşünüyoruz. Burada gerçekleşen her iş bir çocuk grubuyla başka işliyor, bir başka grupla başka işliyor. Tekrarı olmayan, deneysel işler olmalarının anlamı çok değerli. Bu keyfi yaşamaya bıraktım kendimi.

Yazarlık serüveniniz 1987’de başladı ve 2017 yılı içinde 30. sanat yılınızı kutladınız. Bu 30 yıla sanırım 40’a yakın kitap sığdırdınız. Çocuklar için yazmak size neler kattı? Geride bıraktığınız bu 30 yıla bakacak olursanız neler söylersiniz?
Çocuk edebiyatında yoğunlaştıkça bu alandaki iyi örnekleri izleme şansını buldum. Geniş bir kütüphaneye sahip oldum. Başlangıçta şehrin kenar mahallelerindeki çocukların dünyasını anlatırken kendimi köy çocuklarını anlamaya çalışırken buldum. ODTÜ’deki İLKYAR Vakfı gönüllüleri arasında yer alıp Anadolu’ya uzun süren yolculuklar yaparken farklı coğrafyalardaki çocukların sorunlarına ortak oldum. Yazınım da farklı kültürden gelen çocukların bana öğrettikleriyle çeşitlendi, zenginleşti. Bugün de çocuklardan öğrenmeye, onları tanımaya devam ediyorum.

Show More