İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Kız işi oğlan işi, işte bu bir karşı masal işi!

İktidarın onu ideolojik bir aygıt olarak kullanmasına izin verecek şekilde yapılandırılmış, cinsiyetçi, gelenekçi masalları alıp temel fikirleri sarsmak üzere yeniden biçimlendirmeyi “karşı masal” olarak tanımlıyorum.

Yazan: Melek Özlem Sezer

Bir zamanlar Mezdeke Dans Üçlüsü, Binbir Gece Masalları’nın cisimleşmiş hâli denen coşkulu bir estetik heyecan yaratmıştı. Ama onlardan çok önce Anadolu, üç kadının dansını masal kalıplarında ağırlamıştı: Üvey anne, onun tembel kızı ve hamarat, iyi kız. Onlar ne tür bir kurguda dans ederlerse etsinler, aynı toplumsal cinsiyet algısını yaratarak ayrılırlardı sahneden. Bunlardan “Kuyuya Düşen Kız” şablonu ise sorgusuz itaati yüceltirken, yalnızca münevver eşi değil, aynı zamanda uysal vatandaşı da yaratacak bir zihinsel zemin hazırlardı.
Bu kalıpta, ev içinde köleleştirilen “İyi Kız”, üvey annenin nedense bir gün bedava kölesinden vazgeçmesiyle evden atılır. Kız yolculuğu sırasında bir kuyuya düşer. Kuyunun dibinde bir ev, evde de yüzü irinle dolu bir nine vardır. Nine kızdan irinlerini öpmesini ister, kız hiç tiksinmeden öper ve buyurulan ev işlerini yapmaya koyulur. Nine onu boş bir odaya götürür; birer çuval arpayı, buğdayı, darıyı ortaya döküp karıştırır. Sonra da bunları ayırmasını ister. Kız sorgulamadan bunları da yapınca, nine onu yeryüzüne yolcular ve karşısına çıkacak çeşmeden başına su dökmesini ister. Kız suyu dökünce ışıltılı bir güzelliğe kavuşur, yere düşen sularsa altınlara dönüşür. Peki o bunca güzellik ve parayla ne yapar? Onu ezen, köle olarak kullanıp atan üvey anneye döner. Üvey anne aynı kısmeti bulması için kendi kızını da kuyuya gönderir. Ama masal metninin bizi ondan nefret etmemiz için yönlendirdiği “Kötü Kız”; irinli yüzü öpmek gibi sağlıksız bir şeyi reddeder. Ev işlerine gönüllü olmaz. Arpa, buğday ve darının ayrılması buyruğunu ise tümden saçma bulur. Öyle ya ayrı olmaları gerekiyorsa, neden karıştırdın? Aslında verdiği tüm karşılıklar; absürd olana karşı mantıklı, buyurgan olana karşı isyankardır. Ne ki aynı çeşmeden başına döktüğü su onu katrana bular, yere dökülen sular kara yılanlar olup onu kovalar. Bu ödül-ceza sistemi de en mantıksız ve irite edici olanı bile sorgusuz kabullenen nesiller yetişmesine katkıda bulunur.
Süleyman Bulut, Kız İşi, Oğlan İşi’nde anlatısına, bu şablonla birlikte pek çok şablonu ustaca kıracak öğeler katıyor. Klasik masallardan tam yerinde kararında aldığı parçaları kıvrak diliyle, günümüzün zemininde birleştirerek yazıyor karşı masalını. Karşı masalı, iktidarın onu ideolojik bir aygıt olarak kullanmasına izin verecek şekilde yapılandırılmış, cinsiyetçi, gelenekçi masalları alıp temel fikirleri sarsmak üzere yeniden biçimlendirmek olarak tanımlıyorum.
Bulut şöyle başlıyor: “Zamanın birinde, bir ülkede.. Diyelim ki bizim ülkede, dört kişilik bir aile yaşardı. Bir anne, bir baba, bir kız, bir oğlan…” Böylece ev işi meselesini iki cins arasına taşırken, babayı da etkisiz eleman olmaktan kurtarıyor. Ve şöyle devam ediyor: “Kız, en büyük yardımcısıydı annenin. İşin doğrusunu söylemek gerekirse, kız, babanın da yardımcısıydı. Hatta, tam doğrusunu söylemek gerekirse, kız sadece anne ve babanın değil oğlanın da en büyük yardımcısıydı.”
Bulut, özellikle bu kitabında dilde pratik zekayı, latifeli hoşsohbet birini kır kahvesinde dinlemenin duygusunu, masal geleneğinin dile kattığı esprileri, günümüze dair söylemlerle birleştirmedeki kıvraklığı iyi hissettiriyor. Su gibi kilit bir metaforu da işini bilen bir mühendislikle, göze sokmadan kullanıyor. Oğlan telefonuyla oynarken ablasından su istiyor. Ablası o sırada bir dünya işle meşgul ve kendi suyunu alabileceğini söylüyor. Tam oğlan bunu kabul edecekken, anne “ev işi, kız işi” deyip, adaletin önünü kesiyor. Derken kışın soğuğu yakacak bulma telaşı getirip aileyi ormana taşıyor ki “Kuyudaki Kız” masalına ulaşabilelim. Ama Bulut, bu masalın temel mekanizmasını kullanırken diğer aktörleri; hem iletisine ilerlemek hem de pedagojik zararlardan kurtulmak için değiştiriyor. Korku, akıl ve sorgulamanın önünü kesmiyor ve anlatı hayatın pratik unsurlarına yalın bir bakışla ilerliyor. Bu masaldaki çocuklar; kuyudaki kızlar gibi itaati değil, cinsler arası adaleti ve her alanda becerilerini geliştirmenin faydalarını öğrenmek üzere deneyim kazanıyorlar. “Ev işi, kız işi” demenin kuyusuna düşmekten kurtuluyorlar.

 

 

 

Kız İşi Oğlan İşi
Süleyman Bulut
Resimleyen: Burcu Yılmaz
Can Çocuk Yayınları, 48 sayfa
Show More