İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Harikalar yığını

Wohlleben, doğayı anlatan her kitabın verdiği ortak hissi yaşatıyor okuruna. Biz insanlar bu şahane gezegende, züccaciye mağazasına dalmış fil gibiyiz.

Yazan: Toprak Işık

Peter Wohlleben’ın kitabı uzun bir ada sahip: Ağaçların Nasıl Konuştuğunu Duyuyor musun? Ormanda Küçük Bir Keşif Gezisi… Kitap Kurdu Yayınlarından çıkan eseri, Almanca aslından Ümit Soylu çevirmiş. Çok nadir rastlanan birkaç sözcük tekrarı dışında, kitabın Türkçesi neredeyse kusursuz. Okur, gezinin küçük diye nitelenmesine aldanmamalı, şahane görseller eşliğinde ormanı dip köşe dolaşmaya hazır olmalı.
Wohlleben, ormancılık okumuş ve ömrünün yirmi üç yılını orman idaresinde çalışarak geçirmiş. Emekli olduktan sonra da bir orman akademisi kurmuş. Bildiklerini ve orman sevgisini başkalarına, özellikle de çocuklara aktarma gayreti takdire şayan. Wohlleben, kitabının hemen ilk paragrafında ormanın heyecan verici olduğunu belirtiyor ve bir ağaç yığınından çok daha fazlası olduğunu söylüyor. Kitapta doğayı iyi tanıdığını düşünenlerin bile öğrenip şaşıracağı bilgiler var. İşte bunlardan biri: Bazı yangınlar, bazı ormanlara zarar vermez, tam tersine yarar sağlar; Kuzey Amerika’da bulunan kimi iğne yapraklı ağaçlar, kabukları çok kalın olduğundan yangınlarda yanmazlarmış. Bulundukları ormanlarda sık sık çıkan örtü yangınlarında alevler sadece otları ve çalıları yakarmış. Bu sayede zeminde, çam tohumlarının filizlenebilecekleri yer açılırmış. İçinde tohum taşıyan kozalakların açılabilmesi için bu yangınlar gerekliymiş. Ormandaki ağaçlar pek çok hayvanın yuva ihtiyacını karşılıyor. Tabii bazıları, hayallerinin evine kavuşmak için epeyce çaba harcamak zorunda kalıyor. Gözüne kestirdiği ağacın gövdesine önce küçük bir delik açan sonra da birkaç ay bekleyen ağaçkakan gibi… Açılan delik sayesinde ağacın gövdesine yerleşen mantarlar deliğin etrafındaki odunu çürütecekler. Bundan sonra ağaçkakan inşaat faaliyetine daha rahat biçimde devam edebilecek.
Ağaçkakanın bu yaptığı, belki ağaçların hoşuna gitmiyordur ama canlarından bezmedikleri de kesin. Yoksa tepkisiz kalmazlardı. Çünkü düşmanlarına karşı elleri kolları bağlı değil; kendilerini savunmak için yapabildikleri çok şey var. Örneğin kabuklarına dadanan böcekleri salgıladıkları reçine ile etkisiz hâle getirebiliyorlar. Ya onlara musallat olan minicik bir böcek değil de kocaman bir zürafa ise… Onu da mı reçine ile tutsak alacaklar? O zaman da zehir salgılıyorlar.
Zehir yapraklara ulaşınca, zürafa karnını tam doyuramadan sofrayı terk etmek zorunda kalıyor. Peki öğününü tamamlamak için komşu ağaca mı geçiyor? Hayır, metrelerce uzaktakilerden birini ziyaret ediyor. Çünkü ilk ağaç, nasıl beceriyorsa yakındakilere de haber uçuruyor. Onlar da zürafa kendilerine gelmeden yapraklarına zehir salgılamış oluyorlar. Acaba ağaçlar bu haberleşmeyi, toprağın altında,
mantarların yardımı ile kurdukları İnternet benzeri ağ üzerinden mi gerçekleştiriyorlar? Yoksa o ağın tek işlevi, yeterince fotosentez yapamayan akrabalarına glikoz ulaştırmak mı?
İnternet ağı, toprak altından besin yardımı ve daha burada sıra gelmeyen nicesi… Kısacık bir yazıyla tümünü açıklamak olanaksız. Merakını doyurmak isteyen kitabı okumak zorunda. Hem böylece tanıdığı hayvanların dedikodularından da haberdar olabilir. Zarafet şampiyonu geyiklerin tuvaletlerini oldukları yere yaptıklarını ve kirlettikleri otları tiksinmeden yediklerini öğrenmek okura biraz hayal kırıklığı yaşatabilir. Oysa bir yaban domuzu asla tuvaletini yaşadığı yere yapmıyor. Hatta yatağına gitmeden önce üzerindeki çamurları da özenle temizliyor. Peki ya evcil domuzlar? Onlar neden o kadar pis görünüyorlar? Çünkü insanlar onlara tuvaletleri ile yataklarını ayırabilecek kadar yer vermiyor. İnsanın kitaptaki bilgilerin peşinden ormana gidesi geliyor. Bunu yapan, kurtlardan önce kenelere karşı önlem almalı. İlki büyük olasılıkla ormanda rastladığı insanla hiç uğraşmayacaktır.
İkincisi ise patikaların kıyısındaki ağaç ya da çalıların dallarında, geçenin üzerine atlamaya hazır pusuya yatmış olacaktır. Bayağı alakarga kışın yiyeceği kozalakları, yazın toprağa gömer. Zamanı geldiğinde üzerleri karla kaplıyken bile onları bir kerede bulur. Yiyeceğinden kat kat fazlasını toprağa gömmüştür. Bu sayede her sene ormanda yeni filizler yetişir. Kim bilir belki bu karga biz insanlar gibi değildir. Onu
besleyen doğaya karşı kendini sorumlu hissettiği için, aldığından fazlasını geri veriyordur.
Dolu dolu bir kitap bu. Yazar, eserinin son paragrafını bile bilgi vermek için kullanmış; Almanya’da şehirlerdeki evlerin çatılarında kovan sayılarının neden arttığını açıklamış. Okuduğumuz her kitap bizim için bir dostla buluşmak gibidir. Ayrılırken üç beş veda cümlesi bekleriz. Yazar, eserine zengin kalkışı yaptırmış. Son söz niyetine de bir şeyler söyleseydi iyi olurdu.
Wohlleben, doğayı anlatan her kitabın verdiği ortak hissi yaşatıyor okuruna. Biz insanlar bu şahane gezegende, züccaciye mağazasına dalmış fil gibiyiz. Dünya’nın durumu çok ümitsiz. O kadar çaresiz ki kurtulabilmek için onu bu hâle getiren biz insanların yardımına ihtiyacı var. Böyle kitapların gençlere ulaşması, şanssız gezegenimizin zayıf kurtuluş hayalini az da olsa gerçeğe yaklaştırabilir.

Ağaçların Nasıl Konuştuğunu
Duyuyor musun?
Ormanda Küçük Bir Keşif Gezisi
Peter Wohlleben
Türkçeleştiren: Ümit Soylu
Kitap Kurdu Yayınları, 132 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More