İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Elma çekirdeğinden yeşeren umut

“O, silikleşmek, görünmezlik elbisesini kuşanmak isterdi bazen. Bir salyangoz gibi kabuğuna sinmek.”1

Yazan: Prof. Dr. Selahattin Dilidüzgün

İnsan sayılardan korkar mı? Yok canım, o kadar da olmaz demeyin. Aritmofobi denen bir rahatsızlığı yaşayan roman kişisi Bilgin, sayılar söz konusu olduğunda böyle bir korku, endişe ve panik durumu yaşamakta. Oyun oynarken bile sayılara katlanamaz. Matematik derslerinde ise sıranın altında parmaklarıyla sayacak kadar baskı altında duyumsar kendini. Matematik dersinden neredeyse nefret eder. Gerçekten göğüslemesi güç bir durum.

Sevim Ak’ın son kitabı Sen, Ben, Elma Ağacı böyle bir sorunu konu edinmekte. Bilgin son derece zeki, duyarlı ve yetenekli bir çocuk olmasına karşın, anne ve babası için bu durum dünyanın sonu gibidir. Çünkü baba başarılı ve mükemmeliyetçi bir fizikçi, anne mesleğinde istatistik ile iç içe. Babanın, oğlunun mutlaka bu sorunu aşması yönündeki bunaltıcı ve baskıcı tutumu durumu
kolaylaştırmak yerine içinden çıkılmaz bir hâle dönüştürmekte. Romanda baba itici ve inatçı bir kimlik olarak biçimlendirilirken; anlatının ileriki aşamalarında onun da çocukluk yıllarına ilişkin bazı çözümlemelere tanık oluruz. Anne sorunun farkındadır ancak çalıştığı kurumda, bilgisayar ve istatistik işine kendini o denli kaptırmıştır ki oğlunun durumu ile yalnızca yüzeysel olarak ilgilenebilir. Babanın, “bugün okul nasıl gitti”, “dersler nasıl bakalım”, “örnek alınacak kişilerle arkadaşlık et” gibi duyarsız yaklaşımı Bilgin’in biraz daha içe kapanmasına neden olur.

Hafta sonları ziyarete gittikleri babaanne ise, anne baba tipinin karşıtı bir figür olarak çizilir. Resimler yapan, gündüzleri evinin kapı anahtarını dışarıda bırakan, hayatın her rengini tadan, esnek, hoşgörülü, her konuyu tek bakış açısı yerine çoklu görebilen
bilge bir ihtiyardır o. Babaannenin kimliğinde somutlanan sanat ve sanat dünyasının hoşgörüsüne karşılık, anne babanın kimliğinde somutlanan bilim(!) veya sayısal dünyanın kuruluğu, bir anlamda karşı karşıya getirilir romanda. Bilgin babaannesine
bayılır, çünkü bir tek o baskı yapmaz ona. Onu anlar, onun durumunda bir sorun görmez. Babaanne ile babanın dertleşmesi
sırasında tanık olduğumuz bir sahne son derece çarpıcıdır. Baba küçükken bir gitar almak istemiş ama olasılıkla maddi olanaksızlıklar nedeniyle komşunun çöpe attığı gitarı onararak kullanmakla yetinmiştir. Bu nedenle de hâlâ annesine inanılmaz öfke duymaktadır. Babaanne, Bilgin’in ileride bir grafiti sanatçısı olabileceğinden bahsedince baba ölesiye karşı çıkar ve kıyameti koparır. Olacak şey değildir bu!

Eğitim alanında sıkça duyduğumuz “Çoklu Zekâ Kuramı” her insanın farklı alanlarda yetenekli olduğunu söylese de insanları tek alanda başarılı kılma ısrarı ne yazık ki toplumun her düzeyinde oldukça yaygın. Tek tip insan yetiştirme kaygısı hepimizi belirlemiş durumda. Başarı sayılardadır sanki. Romanda, oğullarını kendileri gibi yetiştirmeye çalışan anne baba, ne yaparsa yapsın başarısız olur. Hatta konuyu o kadar ileriye götürürler ki ailenin soy ağacını bile çıkartma çabası içine girerler. Sayılar dünyasının âdeta birer parçası olan bu anne babanın çocuğu mudur acaba Bilgin? Rastlantıyla bu türden konuşmaların bir bölümüne tanıklık eden Bilgin’in dünyası biraz daha kararır.

Sanat ve edebiyatın asla doğrudan öğretici olamayacağı ilgililerce sık yinelenir. Sevim Ak’ın kitabı, bir çocuk kitabı olmasına karşın, böylesi müşkülpesent anne babaların mutlaka okuyup kendileriyle yüzleşmelerini gerektirecek derecede yetişkinleri
de hedefliyor. Çünkü anne babalar bu tür tavırlarıyla sözüm ona çocuklarını başarılı yapmaya kalkışırken onların dünyasını karartıyorlar. Çocuğu ile doğru dürüst iletişim kuramayan, onu anlamayan, sorunlarının farkında olmayan anne babalar aslında
her zaman konunun birinci derecede sorumlusu durumundalar.

Romanda işler iyice sarpa sardığında Musa adlı, ailesinden ayrı bir Suriyeli çocuğun romana katılması sorunlara farklı bir bakış açısı getirir. Ailesi bulunamadığı için bir mülteci kampında yalnız başına kalan Musa, başta hoş karşılanmaz. Ancak bu çocuğun duyarlıkları, becerileri, bazı dilsel engellerine karşın toplumsallaşmasındaki başarısı dikkat çekicidir. Kısa süre sonra Bilgin ile kurulan sıkı arkadaşlık Musa’dan çok Bilgin’in işine yarayacaktır. Çünkü bu çocuğun yaşam serüveni, yokluk içinde kendini var etme çabası Bilgin’in kendisiyle de hesaplaşmasının önünü açacaktır. Bilgin’e çeşitli zekâ oyunları getirmesinin ötesinde yaşamın sayılarla ne denli iç içe olduğunu gösteren Musa, Bilgin’in kendini bulmasını sağlar. Dahası çocukluğunda yeni gitar almak yerine, eski bir gitarı onarmasını sağlayan annesinin ona nasıl bir yaşam dersi verdiğini rastlantıyla öğrenen babası da bambaşka biri oluverir birden. Aydınlanma ve arınma süreci babayı, oğlunu anlamaya ve hoşgörülü olmaya iter. Musa’nın bakıcı ailesi olurlar. Giderek sıkılaşan arkadaşlık bağları nedeniyle Bilgin artık özgüveni yerinde, kendisini ve çevresini anlayabilen, sayı sorununu tam olarak aşamasa da bunun dünyanın sonu olmadığını anlayan biri olmuştur.

Musa’nın saksı içine elma çekirdeklerini ekerek yetiştirdiği fidan, ailesine kavuşacağının simgesi olarak sunulur kitapta. Gerçekten de saksıdaki elma, çiçek açmaya başladığında kuzenine kavuşur, ailesinin yaşadığını öğrenir, henüz ailesinin yanına gidemese de onlarla iletişim kurar. Anlatıda gerçekçi betimlemelerle geliştirilen kişiler hiç yapay gelmez okura.

Tam anlamıyla sorun odaklı bir yapısı olan ve ele aldığı sorunlara eşitlikçi bir anlayış ile bakan roman, çözümleyici ve geliştirici de bir özellik taşıyor. Eşitlikçi çocuk edebiyatı anlayışı, yetişkinlere anlatılan her konunun çocuklara da anlatılabileceğini savunur. Yeter ki çocuğa göre kurgulansın ve çocuk gerçekliği gözden yitirilmesin. Bu kavramlar aslında oldukça yeni ülkemizde. Sevim Ak, çoğu romanında da olduğu gibi yetişkinler dünyasına ait olan sorunları, çocukla ilgili yönünden ele alarak geliştiriyor, ama geliştirirken basma kalıp bir anlayıştan uzak kalarak kurguyu özgün bir biçimde yoğurabiliyor. Kitabın okunmasını kolaylaştıran bu yaklaşım, çok da özdeşleşmeden her kesimin üzerine alacağı bazı eleştirileri bir anlamda yüzümüze vuruyor.

Eğitim, kuşaklararası çatışma, işkolik ebeveynlerin çocuk yetiştirme konusunda eksikleri, göç ve sonuçları gibi daha pek çok alanı tek bir kurgu içinde elen alan Sevim Ak’ın kitabı, hemen hepimizi kucaklayan, gerçekçi ve başarılı bir kitap.

Ayşe Deniz Şahin’in görsellerinin metin tüketmeden soyutlaması esere renk katmanın ötesinde, kurmaca anlatıcının ruhsal durumlarını da yansıtan, fazlasıyla içten ve olumlu bir dünya çağrışımı içeriyor.

Sen, Ben, Elma Ağacı, sorun odaklı alanda gerçekçi çözümlemeler yaparak çocuklara bir bakış açısı sunarken, çocuk yetiştirme sorumluluğu bağlamında anne babalara ve eğitimcilere eleştirel bir yaklaşım getirip özeleştiri yapmanın bir eksiklik değil, bir farkındalık süreci olduğunu anımsatıyor.

Hadi gelin, hep birlikte kabuğumuzdan çıkma yürekliliğini gösterilim!

1 Sen, Ben, Elma Ağacı, s.51

Sen, Ben, Elma Ağacı
Sevim Ak
Resimleyen: Ayşe Deniz Şahin
Editör: Mehmet Erkurt – Ceylin Aksel
Can Çocuk Yayınları, 224 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More