İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Hayaller, vedalar ve konuşan köpekler

Hayaller Tarlası’na Davet, sunduğu heyecan ve macera dolu okuma keyfinin yanı sıra epey duygu yüklü bir kitap.

Yazan: Olcay Mağden Ünal

Geçmişimiz bizi ören iplikler gibidir. Hayatın şişleri bata çıka işler bizi. Tüm zorluğuna rağmen örgü örmek muhteşem bir deneyimdir; belli bir ritmi, belli bir işleyişi, tekrar eden bir deseni, bana göre her şeyden önemlisi peşine düşülen motifin de hayatın kendisi gibi bir matematiği vardır. Ancak bazen işler hesaplandığı gibi gitmeyebilir, tıpkı hayat gibi. Gün gelir, bir veda duvar gibi dikilir önümüze. Aşmak için söz konusu her neyse vedalaşmak gerekir, bu da hızla işleyen şişlerin sivri dişlerinden kaçıp kurtulan bir ilmeğe benzer. Üstüne ne kadar kat çıkılırsa çıkılsın o ilmek oradadır, kaçmıştır bir kere, kendini hatırlatır. Ayrılıklar da öyle, yıllar geçer, mevsimler birbiri ardına döner, ancak insan takılı kalır o anda; bazen bir arkadaştır veda edilen, bazen çocukluk, gençlik, kimi zaman da bir şehir.

Doğan Egmont etiketli ve Göktuğ Canbaba imzalı Hayaller Tarlası’na Davet bize işte hayatımızdaki o kaçan ilmekle nasıl baş edeceğimizi anlatıyor. Hikâyemizse şöyle başlıyor: “Karanlık, ufka uzanan mısır tarlasına bakan üç katlı ahşap evin üzerine, naftalin kokan eski bir çarşaf gibi örtüldüğünde evin sakinleri Leyla Hanım ve kızı Defne, biricik köpekleri Gümüş’ü sakinleştirmeye çalışıyordu.” Bu üçlünün hayatı, masallara hayran Leyla Hanım’ın anlattığı bir efsaneyle tamamen değişir. Efsaneye göre yıldızlar bizim hatıralarımız, “gökyüzü de kocaman bir hatıralar deniziymiş.” Hayaller Tarlası adındaki tarlanın
sonunda bir ağaç dururmuş: Hatıralar Ağacı. Ve yıldızlar incecik iplerle işte bu ağaca bağlanırlarmış. “Parlak yıldızların ipleri ağaca sıkı sıkı bağlıymış. Soluk olanlar ise bağlı olduğu daldan ha çözüldü ha çözülecekmiş. Parlak yıldızların sahipleri hatıralarıyla barışıkmış. Soluk olanların sahipleriyse aynı soluk yıldızlar gibi silik bir hayat sürerler, geçmişte yaşarlarmış.” Ancak bu tarlaya girmek için bir davet gerekirmiş ve bunu da ancak tarlanın sesini gerçekten duyabilenler elde edebilirmiş.

Defne aklında Hayaller Tarlası, hasretinde annesinin gülümsemesi yola koyulmaya karar verir. O ağacı bulacak, annesinin bir türlü vedalaşamadığı hatırasını ağaca sıkı sıkı bağlayacaktır. Gök gürültüsü, sağanak, fırtına dört bir yanını çevirmişken korkularına yenik düşmemeye çalışır Defne. Derken hiç beklemediği biri belirir arkasında: Köpeği Gümüş! Üstelik ne zaman bir
kırmızı araba ya da bir çocuk görse çılgına dönen Gümüş artık konuşabiliyordur, epey de kibar biridir.

Böylece bu ikilinin giderek bir maceraya dönüşen yolculuğu başlar. Her ne kadar Gümüş, Defne’yi eve dönmesi için ikna etmeye çalışsa da yola devam ederler ve karşılarına son derece tuhaf bir korkuluk çıkar. Elbette o da konuşuyordur, kendisi bir şiir sevdalısıdır ve adı da Konuşan Saman Beyefendi’dir. İçi saman dolu bu centilmenin mısraları, Gümüş’le girip durduğu laf dalaşı yüzünden ara sıra kesintiye uğrasa da sonunda girmek üzere oldukları serüven hakkında onlara bolca ipucu vermeyi başarır. Yolculuklarında karşılarına hayli geveze karga kardeşler; kendini Sufle Şövalye ve atını da Kremşati diye tanıtan,
görünmez jöle devlerini kendine düşman bellemiş cılız mı cılız bir adam; yaşadıkları masallarda anlatılanlardan epey farklı bir prenses ve alışılmadık pek çok hikâye çıkar.

Kendisini çocuklar, gençler ve yetişkinler için yazdığı öyküler ve romanlardan tanıdığımız üretken yazarımız Göktuğ Canbaba bu kitabında da her zamanki gibi farklılaşıyor. Özellikle karakter yaratma konusundaki becerisi okurunu yine şaşırtmıyor. Bana kalırsa tutarlı, yaratıcı ve dolayısıyla başarılı bir kurgunun yanı sıra bir çocuk kitabının olmazsa olmazlarından biri de karakterlerin kendilerine has sesleri ve renkleridir. Canbaba bu işte de bir usta olduğunu bize Hayaller Tarlası’na giden yolda eşlik ederken gösteriyor: İnsan yaşıyla yetmişlik Gümüş’ün seçtiği kelimeler, konuşma tarzı; Sufle Şövalyesi’nin kendine kurduğu dünya ve Gümüş’le atışmaları, Defne’nin yılmaz karakteri…

Hayaller Tarlası’na Davet, sunduğu heyecan ve macera dolu okuma keyfinin yanı sıra epey duygu yüklü de bir kitap. Bunca koşturmanın, heyecanın, mizahın arka planında aslında çok hassas bir mesele var. Bunu okuru duygusal çöküntüye
uğratmadan, keyfini durmadan kaçırıp sündürmeden aktarmak zor zanaat; elimizin altında bunu çok iyi başarmış bir eser duruyor, Türk çocuk edebiyatının da böyle metinlere ihtiyacı var. Bu hikâye ayrıca koskocaman bir dostluktan bahsediyor. Arkadaşlığın, yaşanacaklar kulağa ne kadar korkutucu gelirse gelsin birbirinin yanında olmayı gerektirdiğini gösteriyor. Canbaba görünenin aslında hiç de gözüktüğü gibi olmayabileceğini, esasen tek yapmamız gerekenin empati kurmayı öğrenmek olduğunu, farklılıkları kabul ederek dünyamızı ne kadar genişletebileceğimizi dile getiriyor. Ceyda Karlı da Defne ve
Gümüş’e bu serüvende siyah beyaz çizimleriyle eşlik ediyor. Sözlerimi Sufle Şövalyesi’nin kurallarından ilkiyle bitiriyorum: Dünyayı nasıl görmek istiyorsanız ona öyle bakmanız dileğiyle.

Hayaller Tarlası’na Davet
Göktuğ Canbaba
Resimleyen: Ceyda Karlı
Yayıma Hazırlayan: Bahar Ulukan
Doğan Egmont Yayınları, 152 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More