İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Yitirmemek üzerine sihirli bir öykü

Bu, küçük bir çocuğun sevgili yoldaşını kurtarmak için yalınayak giriştiği zorlu, engebeli, hem renkli hem de karanlık serüvenin hikâyesi…

Yazan: Mehmet Erkurt

Edebiyatın bu özel ve güzel türünü okuya okuya fark ettiğim şeylerden biri de bazı öykülerin bendeki değerinin çocukluğuma ne kadar dokunabildiğiyle alakalı olduğu. Çocukluğum dediğim, elbette salt bir dün değil. Geçmiş zaman hiç değil. Bir o kadar da bugünüm ve geleceğim aslında. Ben bir yetişkinim ve çocuklukla bağ kurmadığım bir an bile düşünemiyorum.

Elbette öykünün bana, beni ve geçmişimi anlatması değil mesele. Geçmişe duyulan özlem, anılara saplanma, klasik bir nostalji hiç değil. Yeni bir öykü okurken, bambaşka bir karakterle ve bağlamla yüzleşirken, aslında hislerde ve çocukluk deneyiminde hiç de yalnız olmadığını hatırlamak. Çocukluktan bugüne yansıyan deneyimi anlamlandırmak, oradaki öyküyü fark edip sağlıklı oranda mesafelenmek… Yeter ki iyi bir öykü iyi bir şekilde anlatılsın. Öykü, önce öykünün iyiliği için tasarlansın.

J. K. Rowling’e verilen “yüzyılın en büyük hikâye anlatıcısı” ünvanı ne kadar anlamlı, bilmiyorum; ancak tartışmalı olduğu kadar tartışılması zor “en”lerle hiç vakit kaybetmeden, şu kadarına okurluğumca eminim: Rowling müthiş bir hikâye anlatıcısı. Çalıştığı editoryal ekiple birlikte dünyamı değiştirecek, yaşamıma boyut, katman, hatta anlam katacak kadar iyi bir hikâye anlatıcısı benim için. Yukarıda sözünü ettiğim noktalar da etkili bu düşüncemde. Belki de ondandır Noel Domuçu ile Jack’in Müthiş Maceraları’nın daha kapağını görür görmez, salt beklentiyle belki, kendimi orada pijamasıyla, iki büklüm hâlde gülümseyen Jack’le bir tutmam. Üstelik bu “kendini bir tutuş” hâli kitap boyunca bir an bile sekteye uğramıyor.

Noel Domuçu ile Jack’in Müthiş Maceraları olay örgüsü, mekânları, imgeleri ve gizemleriyle alıştığımız Noel mucizesi kurgularına çok benziyor. Anlatımıyla duyguları, atmosferiyle duyuları doyurduğunda tekrarından hiç sıkılmadığımız o kurgulardan biri gibi. Her bayramda, her yılbaşında tekrar tekrar kurmaktan hiç bıkmadığımız sofralar gibi. Hikâyeye özgün lezzetini verense, Rowling’in yarattığı yeni evren. Tıpkı varlıklarından bihaber olduğumuz, yanı başımızdaki büyücüleri görünür kıldığı gibi, bu kez bambaşka bir varlık boyutuyla tanıştırıyor bizi: Kaybolanlar Diyarı. Kaybettiğimiz ya da kaybettiğimizi sandığımız her şeyin gittiği bir diyar burası. Kendi kurallarıyla, sosyal katmanlarıyla; ahşaptan da olsa güneşiyle ısıtan, karlarıyla üşüten gökyüzüyle; kendi rivayetleri ve hikâyeleriyle hayatımızın içinde bir diyar. Bir anda yaratılmış gibi durmayan, bilinmez yönleriyle gizemli, köklü, kadim bir diyar.

İşte bu diyar, çocukluğa dair çok şey anlatıyor. Tabağımızda bıraktığımız yemeğin arkamızdan ağlayacağına inandırıldığımız yaşlara denk geliyor. Nesnelerle ilişkilerimizde canlı cansız ayrımını minimumda tuttuğumuz, bağları çok yoğun kurduğumuz, bu bağlarla kaçış ve mesafelenme stratejilerimizi çocukça geliştirdiğimiz yaşlar. Oyuncağımızın arkadaş, yoldaş, dayanak olduğu dönemler -ki çocukluğun yetişkinliğimize en sıkı yansımalarından biri de bu nesne ilişkileri. Yokluğunda uyuyamadığımız oyuncak ayının yerini yaşla birlikte şans yüzüğüne, uğurlu kaleme bırakması hiç de şaşırtıcı değil. Totem alışkanlığımız ne yaşla sınırlı ne de çağlarla. Bunun da ötesinde, kitapta Jack’in oyuncak domuzu Dom’la (küçükken “domuz” diyemediği için başlangıçta “domuç” dediği) kurduğu ilişkide, o yoğun çocukluk empatisini de hatırlıyoruz. Oyuncak domuzunu kaybetmenin Jack’te yarattığı travma sadece kendisinin o domuzu özleyecek olmasından ileri gelmiyor, aynı zamanda Jack’in kalbi şu düşüncelerle dağlanıyor: Dom bensiz ne yapacak? Onu terk ettiğimi mi düşünüyor yoksa?

Dolayısıyla kitap, aynı zamanda müthiş bir dostluk, sadakat, fedakârlık öyküsü. Küçük bir çocuğun sevgili yoldaşını kurtarmak için, belki de bir daha ailesini görmeme riskini göze alarak, alelacele ve çocuksu bir inatla üstünü bile değiştirmeden, pijamalarıyla, yalınayak giriştiği zorlu, engebeli, hem renkli hem de karanlık serüvenin hikâyesi. Her bakımdan Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nu (Joseph Campbell) hatırlatan bir büyüme deneyimi. Elbette okuru hikâyeye bağlayan en önemli noktalardan biri, sinematografik atmosferi ve görsel zenginliği yanında, karakterlerin duygularında, tavır ve tepkilerinde çok gerçekçi olmaları. Çoğu kez konu edildiği için şablon denip geçilebilecek bir aile öyküsü, karakterlerin gerçekliği sayesinde özgünlük kazanıyor. Jack’in hissettiği her türlü ikilemin, haksızlığın, öfkenin, içimde aynı tonu yakalaması belki de bundan. Karakterleri anlamak için onları sevmek zorunda kalmayacağım kadar elle tutulur olmalarından. Bir o kadar da çevimen Hazel Bilgen ile editör Darmin Hadzibegoviç’in titiz çalışmasından.

Noel Domuçu ile Jack’in Müthiş Maceraları aynı zamanda yitirmediklerimiz üzerine, “yitirmeme” üzerine bir öykü. Sevdiğimiz, önemsediğimiz sürece bizim için önemli olan hiçbir şeyin, hiçbir şekilde gerçekten kayıplara karışmaması üzerine zengin bir metafor. “Harry Potter” kitaplarından farklı olarak, konusu ve bağlamı gereği alıştığımız Noel kültürüne, onu çevreleyen anlatılara, yaşama ve öte yaşama ilişkin unsurlarla daha çok karşılaşıyoruz elbette. Yine de bütün sihiriyle bir Rowling kitabı bu. İyi öykülerine büyük pazarlama planları eşlik ediyor, kuşkusuz. Bu kitapta okuduğumuz karakterleri bir gün oyuncakçı raflarında görmek işten bile değil. Ne olursa olsun, iyi bir öykü, onu çevreleyen dev kapitalist gerçekle bile gölgelenemeyecek kadar değerlidir her zaman.

Noel Domuçu ile Jack’in Müthiş Maceraları
J. K. Rowling
Resimleyen: Jim Field
Türkçeleştiren: Hazel Bilgen
Editör: Darmin Hadzibegoviç
Yapı Kredi Yayınları, 320 sayfa

 

Show More