İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Yokluğun soyut karanlığı, karanlığın somut varlığı…

Her şey Maisie’nin onuncu yaş doğum gününde, güne gözlerini açtığı sabah vakti başlıyor. Maisie ona gelecek hediyeler konusunda çok heyecanlı. O, bir bilim insanı olma yolunda sağlam adımlar atıyor ve kendisini nükleer reaktör yapmaya hazır hissediyor.

Yazan: Mehmet Erkurt

Kimi zaman mesleğiniz gereği kimi zaman da salt okurluğun keyfiyle yurtdışından seçtiğiniz bazı yayınevlerinin kataloglarını karıştırırsınız. Elbette öncelikle iyi bir kapak tasarımı ve doğru noktalara dokunan bir tanıtım metnidir merakınızı çelen. Bildiğiniz ya da takip ettiğiniz bir yazar olmadıkça, size sunulan vitrinle yetinir, henüz kitaptan tek bir cümle okumamış olsanız bile heyecanlanırsınız. İşin keyfi tam da bu heyecandadır ya… Christopher Edge’in ilk kez Nosy Crow Yayınevi kataloğunda gördüğüm, Matt Saunders’ın kapak tasarımlarıyla merakımı ânında harlayan kitaplarından Jamie Drake Denklemi ile Albie Brigth’ın Sayısız Dünyası yakın zamanda Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanmış, hatta İyi Kitap’ın önceki sayılarında yer bulmuştu. Şimdi Edge kitaplarına bir yenisi daha eklendi: Yine -ve ne mutlu ki- Ceren Ceylan’ın Türkçesinden okuduğumuz, Maisie Day’in Sonsuz Canları.

Christopher Edge’in diğer iki kitabına aşina olanları yine bilimle, bilimsel teorilerle beslenmiş, ilk gençlik deneyimini ve büyümeyi elle tutulur noktalarıyla okura duyumsatan, illaki gizemle dolu ve merakı her an körükleyen bir kitap bekliyor. Albie Bright’ın Sayısız Dünyası’nda ölüm ve yas gerçeğine paralel dünyalar teorisi eklemlenir, Jamie Drake Denklemi’nde uzaydaki yalnızlığımız sorgulanırken, Maisie Day’in Sonsuz Canları’nda kendimizi evrenin çoğunluğunu oluşturan karanlığın içinde buluyoruz. Kuramsallık ile kurgusallık arasındaki sınırda gezinirken, karanlık madde ve karadelik kavramlarını gayet insani bir ilk gençlik öyküsünün algısıyla ve duygusallığıyla duyumsuyoruz. Maisie’yle birlikte korkuyor, sorguluyor, merak ediyoruz. Ve elbette zihnimizdeki diğer bir kısmi karanlık bölgeye gidiyoruz: Hafızanın dehlizlerine. Kayıtların geçmişe, ancak hatırlamanın bugüne, şu âna ait olduğu o zamansız bölgeye.

Her şey Maisie’nin onuncu yaş doğum gününde, güne gözlerini açtığı sabah vakti başlıyor. Maisie ona gelecek hediyeler konusunda çok heyecanlı. O, bir bilim insanı olma yolunda sağlam adımlar atıyor ve kendisini nükleer reaktör yapmaya hazır hissediyor. Gelecek hediyenin, bu reaktörü yapmak için gereken malzeme olduğundan da emin. Ama asıl sürpriz, evin boşluğunda gizli. Ne annesi var evde, ne babası, ne de ablası Lily. Evde kimsenin olmamasına önce gayet mantıklı açıklamalarla yaklaşıyor Maisie. Alınacak eksikler, dışarıda hâlledilecek kısa bir iş… her şey olabilir. Yine de zaman geçiyor, ancak kimse eve uğramıyor. Bir ara, Maisie dış kapıyı açıyor ve… simsiyah bir boşlukla karşılaşıyor. Önünde derin, yoğun bir karanlık uzanıyor. Pencerelerden giren parlak gün ışığına, camlardan süzülen aydınlığa rağmen ev bir karanlık denizinde yüzüyor gibi. O karanlık hiçliğe mi ait? Her şey yok mu oldu? Yoksa o karanlık, bambaşka bir hakikatin yansıması mı? Karanlık da başka bir şeyden kaynaklı, başka bir şeyden ileri gelen bir madde, bir varlık mı?.. Bu soruların olası cevaplarını geçmişte, anılarda arıyoruz. Anılar hâlâ mevcut, aydınlık ve elle tutulur hâlleriyle Maisie’ye eşlik ediyor. Geçmiş doğum gününün anıları. Ablası Lily’yle konuştukları. Ergenliğin arayışlarında yer yer bunalan Lily’yle günden güne uzaklaşmalarının ardından, ilk kez yeniden buluşmaları. Her şeyi başlatan ya da bitiren o doğum gününün anısı. Karanlığı hem yıkan hem de yapan Büyük Patlama’nın (!) günü.

Christopher Edge çocuk olma, ilk gençliği deneyimleme ve büyüme süreçlerine eşlik eden yaşamı bilimsel teorilerle, uzaya dair sorularşa ve verilerle imgeleme konusundaki yetkinliğini, 2019 STEAM Çocuk Kitapları Ödülü sahibi ve 2019 Carnegie Medal Adayı bu kitapta da gösteriyor. Evren, uzay-zaman, karadelik, varlık ile hiçlik ve Büyük Patlama, gerek kendi tanımları içinde gerekse hayatlarımızla ilişkilendirebileceğimiz felsefi yönleriyle, kurgunun geliştirici, zenginleştirici, edebi unsurları olarak öyküde yerini alıyor. Paralel evrenler üzerinden kurguladığımız farklı yaşam olasılıkları gibi, tanımlar ve karşılıklar da farklı bağlamlarda farklı anlamlara bürünüyor. Uzay ile insanın birbirinden aslında kilometrelerce, ışık yıllarınca uzak değil de aksine, bir arada, iç içe, birlikte var olduğunu hatırlamak, bu öyküyle bir açıdan kolaylaşıyor.

Maisie Day’in Sonsuz Canları’nı romandan ziyade uzun öyküye yakın bulduğum için, sonunda kurguya dair öğrendiğimiz hakikatin elbette çok detaylı bir açıklamasını okumayı beklemiyordum. Finalde bize söylenenler daha çok duygusal bir düzlemde temelleniyor. Yaşananların niçin yaşandığına dair inandırıcı olduğunu düşündüğüm bir insani motivasyonla karşılaşıyoruz. O motivasyonun nedenlerini de çok iyi anlıyoruz. Buna karşın, kitabın ilk sayfasından bu yana tanık olduğumuz sıra dışı deneyimlere neden olan bağlamın nasıl yaratılabildiğini, okurun birazcık da “kısa yoldan” kabul etmesi bekleniyor. Bu, öykünün insani derinliğini ve yaşanan gerçeğin vuruculuğunu hiçbir şekilde zayıflatmasa da “inandırıcılığı” güncel çıtanın ve kurgulardan bugün beklenen özgünlüğün yarım derece de olsa altına düşürebiliyor. Elbette bu, kitabı bir an olsun elimden bırakmadığım ve Christopher Edge’in diğer kitaplarını okumak için heyecanla fırsat kolladığım gerçeğini değiştirmiyor. Kitabı bitirdikten sonra dönüp ilk sayfayı tekrar okuduğumda yaşadığım hayranlığı da.

Maisie Day’in Sonsuz Canları
Christopher Edge
Türkçeleştiren: Ceren Ceylan
Editör: Biray Üstüner
Bilgi Yayınları, 152 sayfa
Show More