İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

AYNANIN İÇİNDEN

HANZADE SERVİ

“Ben Peter Pan’ın ülkesinde kalanlardanım”

Söyleşi: Elif Şahin Hamidi

Çok küçük yaşlardan beri yazdığınızı biliyorum. Kendi potansiyelinizi keşfettiğiniz ilk zamanlardan başlayarak kendinizi gerçekleştirme ve geliştirme yolculuğunuzdan bahseder misiniz? 

Ben yazar olarak doğmuş ama kendimdeki bu potansiyeli biraz geç keşfetmiş biriyim. Okuma yazmayı bilmiyorken bile yazmaya çalışırdım. Okuma yazmayı kendi kendime öğrendikten sonra günlük tutmaya başladım. Yaşıtım çocuklar parkta oynarken, ben onları izleyip yazmayı tercih ederdim. Yazmak benim için nefes almak, yemek yemek, uyumak kadar normaldi. Herkesin hayatı böyle sanıyordum. Zaten potansiyelimi geç keşfetmemin sebebi bu. Sürekli yazmama rağmen, ağzımdan hiç “büyüyünce yazar olacağım” cümlesi dökülmedi. Çünkü ben zaten yazardım. Bunun bir mesleğe dönüşmesi gerektiğini, üniversitede anladım.

Sizinle aynı okuldan mezunuz: Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi Basın ve Yayın bölümünü bitirdiniz. Gazete, dergi, televizyon, metin yazarlığı deneyimleriniz var.  Gazetecilik mezunu olmanızın ve bu alandaki deneyimlerinizin şiir, öykü ve çocuk kitapları yazıyor olmanıza nasıl bir etkisi, katkısı oldu? 

Üniversiteye yetenek sınavıyla girdim. Yani çok isteyerek tercih ettiğim bir bölümdü. Gazetecilik yapmayı düşünmememe rağmen, yazmaya âşık biri olarak habercilik, fotoğrafçılık, sayfa tasarımı, radyoculuk, röportaj gibi alanlarda eğitim aldığım için mutluyum. Sonrasında uzun bir süre mizah yazarlığı yaptım, animasyon senaryoları yazdım. Henüz dünyaya çocuk ve gençlik kitapları yazmak için geldiğimin farkında olmadığım bu yıllarda yaptığım işler, tabii ki beni geliştirdi. Zamana karşı yarıştığımız televizyon projelerinde, ne kadar hızlı yazabildiğimi keşfettim mesela.  

2008 yılında yayınlanan Ortanca Balık, çocuklar için yazdığınız ilk kitaptı. Tudem Edebiyat Ödülleri Gülmece Öykü Yarışması’nda, Yayınevi Özel Ödülü’nü aldınız bu kitapla. Kora ile Kelebek ise Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı İlkgençlik Roman Ödülü’ne layık görüldü. Yarışmaların yazan-çizen kişiler için yeri ve önemi üzerine neler söylersiniz?     

Ortanca Balık’a kadar, hayatında hiç çocuk kitabı yazmamış biri olmanın ötesinde, sürekli “Ben çocuk kitabı yazamam,” diyordum. O yarışmanın ilanında beni cezbeden cümle, “Çocukları güldürün,” oldu. Çünkü ben kendimi öncelikle, mizah yazarı olarak tanımlarım. Çocuk ve gençlik edebiyatı dünyasına, Tudem’in yarışmasıyla adım attım. Yarışmalar, yazarlarla çizerlerin hayatını tamamen değiştirebilir. Hem kendi potansiyellerini keşfetmeleri hem de isimlerini duyurabilmeleri açısından önemli buluyorum.

Sen de Oku serisinden çıkan Çok İlginç Bir Haberim Var adlı kitabınız, haber ve habercilikle ilgili ipuçları sunuyor çocuklara. Gazeteci kahramanların yer aldığı, habercilikle ilgili çocuk kitapları medya okuryazarlığı, eleştirel düşünme açısından çocuklara yön gösteren kitaplar. Habercilikle ilgili kurgusal çocuk kitaplarının, çocuklar üzerindeki etkisi üzerine ne düşünüyorsunuz?      

İpuçlarını birleştirip sırları sayfalardaki karakterlerle birlikte çözmek, çocukların en sevdiği kurgulardan. Ben de çocukken Gizli Yediler’i öyle bir heyecanla okurdum. Parolaları, rozetleri, gizli toplantı yerlerinin olması bana büyüleyici gelirdi. Onlar da minik gazeteciler gibi çalışırdı. Böyle kitaplar kesinlikle çocukların ilgisini çekiyor. Hatta meslek seçimlerinde bile onlara yol gösterebilir. Yeter ki heyecan dolu ve eğlenceli hikâyeler olsun.

Su Günlükleri, Sevgili Hiç Tanımadığım Çocuk gibi seri kitaplar da yazdınız. Yazar açısından seri kitaplar yazmanın avantajları ve dezavantajları üzerine konuşabilir miyiz?       

Yazarlığımın ilk yıllarında, seri kitaplara çok sıcak bakmıyordum. Bunun sebebi, okur olarak da seri kitapları nadiren almamdı. Dezavantaj kısmını buraya sıkıştırabilirim: Aynı karakterlerle devam etmenin sıkıcı olma ihtimali. Etkinliklerde her kitabım için en çok sorulan soru şuydu: “İkincisi çıkacak mı?” Çocukluğumdan beri hiç, sevdiğim bir kitabın devamının gelmesini istediğimi hatırlamıyorum. Yani bu heyecanı çok fazla anlayamıyordum. Bir gün zihnimde, Sevgili Hiç Tanımadığım Çocuk’un ikincisinden sahneler belirmeye başladı. Çok da keyifle yazdım. Yakında, Yo-Yo’nun da ikincisi geliyor. Su Günlükleri, en baştan seri olarak giriştiğimiz bir projeydi ve her sayfasıyla gurur duyuyorum. Artık seri kitaplara sıcak bakmaya başladım. Avantajı, çocukların çok istemesi. Dezavantajı, aynı ruhla sürdürebilmenin zorluğu.

Günlük tutmak, mektup yazmak, defterler tutmak ile yazmak ya da yazan biri olmak arasında sıkı bir ilişki var diye düşünüyorum. Sizin için günlük tutmak, mektup yazmak, defter tutmak ne ifade ediyor? Kitaplarınızın doğumunda bunların da bir rolü oluyor mu?       

Çocukluğunu ve ilk gençliğini İnternetsiz yıllarda yaşamış olanlar için, yazmak hayatın doğal bir parçasıydı. O kuşağın çocukları, gençleri hatıra defteri, anket defteri, mektup arkadaşlığı kavramlarının içindeydi hep. Hemen hemen herkesin mektup arkadaşı vardı ve bu müthiş bir heyecandı! Günlük tutmak, uzun yıllar beni en çok heyecanlandıran şeydi. Sonra gerçek hayatta olanları yazmanın beni kısıtladığını fark edip hayallerimi yazmaya başladım. İnternetsiz yıllardan gelmiş olmanın ruhu, kitaplarıma da hayatıma da yansıyor. Kitaplarımı doğrudan bilgisayara yazamıyorum; defterlere yazıyorum. Herkesin telefon numarasını mutlaka defterlere kaydederim. Sosyal medyadaki “Rehberim silindi, numaralarınızı atar mısınız?” paylaşımlarına şaşırıyorum. Sanki karşı tarafa değer vermemek gibi geliyor.

Karakterlerinize ilginç, dikkat çeken adlar koyuyorsunuz. Örneğin Su Hoşeda Enmutlu, Alkış, Jülmen Öğretmen, Kutlucan Can, Genç… Ad seçimi için özel bir çaba harcıyorsunuz sanırım. Önce karakterler mi ortaya çıkıyor, yoksa adlar mı karakterleri var ediyor?       

İsimler benim için çok önemli. Mesela birkaç yıl önce, bir kitabımda ismini kullanmamı rica eden biri olmuştu. Elbette kullanırım. Ama önce o ismi taşıyacak karakter gerekiyor. Aradan çok uzun zaman geçip, kitaplarımda ismini göremeyince sitem etmişti. O ismi, şu aralar yazdığım bir kitapta kullanıyorum. Çünkü o ismi taşıyacak karakter, zihnimde yeni doğdu. Yani “Ne olacak ki, bir karaktere koy işte o ismi,” diye yürümüyor işler. Çoğunlukla, ismi bulduktan sonra karakterler canlanmaya başlar.

Kitaplarınızı “çocuk kitabı” diye nitelemek pek yeterli değil. Her yaşa, her ruha hitap ediyor yazdıklarınız. Esasında bu, çocuk edebiyatının bir özelliği ya da başarması gereken şey. Bunun yolu, yazarın içindeki çocukla arasının iyi olmasından geçiyor diyebilir miyiz? Yazarken nasıl bir iletişiminiz var içinizdeki çocukla, neler fısıldıyor size?      

İçimizdeki çocuğun uykuya dalması ya da büyüdükçe çocukluğu unutmak, benim hayatla en büyük derdim. Sıkıcı yetişkinlere dönüşmenin, hayatı çekilmez kıldığını düşünüyorum. Sırf bunun için Yo-Yo ve Yo-Yo 2’yi yazdım. Yo-Yo, benim için bir kitap değil, hayata bakış açısı. İçinizdeki çocuğu zorla uyanık tutamazsınız. Karakterinizin, hayat felsefenizin bu olması gerekiyor. Ben Peter Pan’ın ülkesinde kalanlardanım. Bu sebeple kitaplarım her yaşa hitap ediyor. 

Mizah, çocuk edebiyatının önemli unsurlarından biri ve sizin kitaplarınızda da bolca var. Mizahın çocuk kitaplarındaki ve çocuklar üzerindeki etkisi, rolü üzerine neler söylersiniz?      

Mizah da benim sadece kalem tarzım değil, hayata bakış açım. Çünkü mizah mutluluktan değil, üzüntüden, öfkeden, sıkıntıdan doğar. Çocukluğumdan beri, canım ne zaman sıkılsa mizah kitaplarına sığındım. Her duygumu mizahla ifade ettim. Bu benim doğal hâlim olduğu için, tabii ki kitaplarıma da yansıdı. Aynı şeye gülmek, insanlar arasındaki en güçlü bağlardan biri. Çocukları güldürmek zordur. Çünkü hayat hızla değiştikçe, komik buldukları şeyler de değişiyor. Değişime ayak uydurarak, onların dünyasında kalmalısınız. Bundan üç yüz yıl sonrasının çocuklarının da kitaplarımdaki esprileri komik bulmasını isterim. Bir okuru güldürdüyseniz, onu yakaladınız demektir.

Yazmak bir yandan iyileştirici bir yandan da sancılı bir süreç. O sancılı dönemlerle nasıl baş ediyorsunuz? Tıkanıp kaldığınız, yazamadığınız dönemlerde nasıl bir yol izliyorsunuz?       

Dikkatimi toplayamadığım günlerde, bunun geçici olduğunu kendime hatırlatarak, başka şeylerle ilgilenir, kafamı boşaltmaya çalışırım. Kendine çok yüklenen, acımasız bir yanım var. Aynanın karşısına geçip “Üç günde beş roman yazıp bitiremeyecek kadar tembelsin,” diyebilecek potansiyele sahibim. Başka şeylerle ilgilenince, yazmam gereken zamandan çalıyormuşum gibi hissediyorum. Yine de bazen kısa molalar verip kafamı dinlemeye çalışıyorum.  

Yazmakla yetenek ve çalışma arasındaki bağ hakkında neler söylersiniz? Ne kadarı alın teri, ne kadarı yetenek sizce? Öğretilebilir bir şey mi yazarlık? Yazmak isteyen çocuklara ve gençlere neler tavsiye edesiniz?       

Hem yetenek hem çalışmak gerekiyor. Yazarlık yeteneğiyle doğduysanız ama kitap okumuyor, gözlem yapmıyor, ruhunuzu beslemiyorsanız, o yetenek hiçbir işe yaramaz. Etrafa tek boyutlu bakmamalısınız. Bu masa, bu perde, yoldan araba geçiyor… Herkesin gördüğünü görüyorsanız, yazamazsınız. Her şeyi merak etmelisiniz. Tüm ayrıntılar, size bir hikâye anlatmalı. Markette süt rafında oyuncak tavşan gördüğünüzde “Biri oraya bırakmış,” deyip gidiyorsanız, yazar değilsinizdir. Bir çocuk, o tavşanın acıktığını düşündü. Ya da belki bunu bir yetişkin düşündü. Gördüğünüz her şeyin ardında bir sürü hikâye var. İlham budur. Yazmak istiyorsanız, etrafa gözlerinizle değil, hayal gücünüzle bakmalısınız. 

Yazmak için nasıl bir ortama ve düzene ihtiyaç duyuyorsunuz? Çalışma masanızı sözcüklerle resmeder misiniz?

Sessiz bir ortam olmalı. Doğaya ait olmayan her ses, dikkatimi dağıtır. Yalnız olmalıyım. Etrafta gözüme takılacak hiçbir dağınıklık olmamalı. Çalışma masam çok düzenlidir. Ve üzerinde, baktığımda beni mutlu eden şeyler vardır.  

Şimdilerde neler yapıyorsunuz? Üzerinde çalıştığınız bir çocuk kitabı/yeni projeler var mı?

Bu sorunun cevabı her zaman evet. Aynı zaman dilimi içinde iki üç kitap yazmayı severim. Bu ara, pandeminin getirdiği hayat değişikliklerinin etkisinden midir bilmem, çok farklı tarzlarda kitaplar yazıyorum. Kalemimin beni bambaşka dünyalara götürdüğü bu dönem, benim için kesinlikle heyecan verici. 

Show More