İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Bukowski kardeşleri özlemiş miydiniz?

Bazen kurgu karakterler hayatın içerisinde bize eşlik etmeye devam eder. O kadar sahicidirler ki onları her an yanı başımızda buluruz. Bir çocuğun hayal dünyasında en yakın arkadaş dahi olabilirler. Yetişkin hâlimle beni peşleri sıra sürükleyen Will Gmehling’in Haydi Havuza romanındaki Bukowski kardeşler, serinin ikinci kitabı Sonraki Raunt ile bir kez daha karşımızda.

Gmehling’e Uluslararası Alman Gençlik Edebiyatı Ödülü kazandıran ve Türkçede Ginko Çocuk Yayınlarından Olcay Geridönmez’in akıcı çevirisiyle çıkan Haydi Havuza – Güneş Altında Koca Bir Yaz (Freibad – Ein ganzer Sommer unter dem Himmel) romanı; babaları taksi şoförü, anneleri bir pastanede satış elemanı olan Alf, Katinka ve Robbie Bukowski kardeşlerle tanıştırmıştı okuru. Kısıtlı ekonomik koşulların bilinciyle büyüyen kardeşlerin maceralarını on yaşındaki ağabey Alf’ten birinci tekil şahısta dinlemiştik. Alf’in ayrıntılara duyarlı sıcacık karakteri, kendi kendine öğrenmeye çalıştığı Fransızcası ve hazırcevaplığı ile bizi gülümseten Katinka ve bazen saatlerce bulutları ya da boş bir duvarı izleyen küçük Robbie kalpleri fethetmişti. İlk kitapta, havuzda boğulmakta olan küçük bir bebeği kurtarınca açık yüzme havuzuna yaz boyu bedava giriş hakkı kazanan üçlü, bir kez daha çizer Birgit Schössow’un sıcacık kapağı ve Olcay Geridönmez’in çevirisi eşliğinde yeni bir mevsimde okurla buluşuyor.

Günlük hayat mucizeleri

Sonraki Raunt – Bukowskiler Güçlükleri Yeniyor (Nächste Runde – die Bukowskis boxen sich durch), yazarın usta işi kurgusu sayesinde hem bir devam kitabı hem de başlı başına ayrı bir macera olarak okunmaya müsait. Gmehling akışı ağırlaştırmadan kimi yerde Haydi Havuza’ya göndermelerde bulunurken, üç çocuğun büyüme hikâyesine odaklanmış. Yazarın üslubuna alışkın olanlar, roman boyu klasik anlamda bir büyük macera olmamasını yadırgamayacak. Bukowski kardeşlerin sıradan günlük hayat içerisinde yaşadıkları tek başına anlatılmaya değer. Yine Alf’in dilinden akan kurguda, her bir kardeşi kendine ait bir dünya kurma hevesi içerisinde buluyoruz. Artık yeni bir okula başlayan Alf için bu, Butterfly Gym isimli spor salonunda boks öğrenmek. Katinka için Paris’te modellik hayalleri eşliğinde annesinin bulduğu Fransız Lucie’den dil dersi almak ve nişanlısıyla Paris’e gitmek isteyen Carl amcasının peşine takılmak. Küçük Robbie içinse, ilk kitaptan hatırladığımız sokakta yaşayan Konrad gibi boş şişe toplamak ve sık sık evden kaçarak yepyeni hayaller kurmak.

Sevgi ve dayanışma dersi

Karakterleri alabildiğine farklı ve kimi zaman birbirini deli eden kardeşler, söz konusu bir mücadele olduğunda güç birleştiren ve birbirini koşulsuz koruyan özelliklerini bu kez anneleri, çalıştığı pastaneye yeni gelen patronları tarafından işten çıkarılmaya çalışılınca bir kez daha sergiliyor. Bir yandan da Alf’in havuzda gönlünü kaptırdığı Johanna ile yakınlaşmasına tanık oluyor, Carl amcaları ve nişanlısı Linda, yaşlı komşuları Bay Mahlstedt ve Alf’in bokstan arkadaşı olan Carlo ile salondaki pek çok farklı kültürden gençle tanışıyoruz.

Gmehling yine her zamanki gibi didaktizmden köşe bucak kaçınıyor. Besbelli ailesinden öğrendiği önyargılarla yabancılara karşı hayli ayrımcı, yer yer ırkçı bir davranış sergileyen Alf’in ilkokul arkadaşı Thorben’i boks salonunda doğrudan deneyim kazandırma yoluna sokuyor örneğin. Thorben’deki dönüşümünü, tek kelimesini duymadığımız temaslardan üzerinden izleyebiliyoruz. Ya da sık sık nehrin yakınına giden ve tam anlayamadığı duygu ve düşüncelerini bir zemine oturtmaya çalışan Alf’le baş başa bırakıyor okuru. Bu da çok etkileyici büyüme sahnelerini beraberinde getiriyor elbette. Tıpkı Alf’in hayatın akışını kavradığı şu sade örnekte oluğu gibi:  “Eve dönerken tekrar köprünün üzerinde durup nehri seyrettim. İyi geldi. Her şey altından akıp gidiyor. Kalın bir ağaç dalı, bir plastik top, bir gezinti gemisi, her şey. Seyrediyorsun ve anlıyorsun.”

Elinden geleni yapmak

Sanat çalışmalarına ressam olarak başlayan 1957 doğumlu Will Gmehling, bizzat ekonomik zorlukları olan bir ailede büyümüş. “Küçükken felaket kekeliyordum,” diyerek şarkı söylediğinde ya da sesli okuduğunda akıcı konuştuğunu fark ettiğini anlatıp “Sanırım sözcüklere olan sevgim buradan doğdu,” diye sorundan doğan umudu işaret ediyor. Yaşıtlarından ve çevresindeki herkesten farklı Robbie’yi, onun Alf’in deyimiyle “Tamamen tek başınaydı ama yalnız değildi,” diye tanımladığı iç dünyasını bu kadar başarıyla çizmesi de muhtemelen bu duyarlılığından ötürü.

Bu romanda Alf’in babasıyla ilişkisi de ön plana çıkmış. Birlikte yemek yedikleri yerde yan masada çocuklarını haksız yere azarlayıp duyan babaya “Bu ikisine daha saygılı davranmanızı öneririm. Lanet olsun, bunu gerçekten yapmalısınız,” diye kafa tutan baba, Alf için koca bir direk. “Pizzamızı kestik ve parçalarını iki elimizle birden tutup yedik. Ben yanında elma suyu içiyordum ve kendimi iyi hissediyordum. Babam yüzünden. Olduğu gibi olduğu için. Bazen keyfi olmazdı, maddi sıkıntılar yüzünden ya da araba kullanmaktan yorgun düştüğünde. Ama o hayatla başa çıkabiliyordu. Hayata kafa tutabiliyordu.”

Doğum günü olan kardeş için en sevdiği kahvaltılıklarla ve hediyelerle hazırlanan ayrı küçük masaları, yan yana geldikleri her an her kafadan bir ses çıkararak ettikleri sohbet ve kavgaları ile Bukowskiler bir kez daha yürek ısıtıyor. Kimse kendini onların hayatından mahrum bırakmasın.

Sonraki Raunt – Bukowskiler Güçlükleri Yeniyor
Will Gmehling
Türkçeleştiren: Olcay Geridönmez
Editör: Suzan Geridönmez
Ginko Çocuk Yayınları, 168 sayfa
Show More