İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Sorulara alan açan, modern bir fabl

Tilkiler Yalan Söylemez, salt klişe kırma basitliğine kaçmıyor. Bireyin ve toplumun katmanlarına, dozunda bir mizahla dalıyor.

Çocuk edebiyatındaki okur odaklılığın, pür “okur tarafından anlaşılma” kaygısına  dönüşmesinin hem edebi nitelikten ödün vermeye hem de okurdan kopmaya yol açtığına pek çok kez değinmişizdir. Çocuk edebiyatının tutturulması en zor inceliklerinden biri de bu: Basite kaçmadan derin, katmanlı, zengin bir yalınlık yakalamak. Elbette bu bir denge konusu. Anlamda çok yönlülük, imgede dolaylılık, atmosferde zenginlik kurmaya çalışırken olay örgüsünü bozmama, anlatının ritmini kaçırmama, akışı koruma gayreti.

Ulrich Hub’un kaleme aldığı Tilkiler Yalan Söylemez, bu denge konusunu yeniden düşünmemi sağladı. Çünkü elimde ikinci kez okuma isteği uyandıran bir roman vardı. Bu isteğin temelinde ise anlatılan öykünün nelere gönderme yaptığına, hangi hakikati imgelediğine yönelik kuşkularım yatıyordu. Kendini hemen ele vermeyen, okuru akla ve belleğe davet eden bir metnin uyandırdığı haz da elbette buna eşlik ediyordu. Yazıya bir kaç kez başlamayı denedikten sonra, kitaplar üzerine sohbet etmenin keyfini düşünerek, bir okura daha duyduğum ihtiyaca direnmedim ve kitabın çevirmeni Olcay Mağden’e ulaştım. Bu roman üzerine toparlayabildiklerimde, onunla sohbetimizin de katkısı var.

Hikâye bir havaalanında geçiyor. Havaalanının hayvanlara özel bekleme salonundayız. Yolcularımız bir panda, bir kaplan, bir maymun, bir kaz, iki de koyun. Epeydir uçuşlarını bekliyorlar. Sabırla mı, çaresizlikle mi, onu henüz bilmiyoruz. Godot’yu Beklerken’i anımsatan bir bekleme hâli. Beklemekten başka bir seçenek yokmuş, beklemek esas yapılması gerekenmiş gibi oradalar. Tüm dikkatleri, güvenlik görevlisi olarak çalışan köpeğin yapacağı anonsta. Derken“Tüm uçuşlar iptal!” diye sesleniyor köpek ve günler sürecek mahsuriyet başlıyor. Öyküye ve dekora hâkim pek çok gariplikten biri de köpeğin görevine rağmen veremediği yanıtlar. Uçuşlar niçin iptal? En yakın uçuş ne zaman? Havaalanında kaç yolcu bekliyor?.. Köpek yalnızca kendisine izin verilen bilgiyi aktarmakla yükümlü ve bundan bir gıdım fazlasını yapmamaya kararlı bir memurdan farksız. Bu durağan bekleyiş ne kadar sürecek derken, “yalan söylemeyen” tilki sahneye geliyor. Sohbetlerin akışı değişiyor, ortam hareketleniyor, hatta keyifli bir parti bile veriliyor. Ancak pasaportlar teker teker kaybolmaya başlayınca, olaylar birbirini izliyor.

Ulrich Hub, bu romanında oyun yazarlığını da devreye sokuyor. Daha sonra tiyatroya da uyarlandığını öğrendiğim bu kurgu, mekânın kullanımı, karakterlerin olaya girip çıkışları, yaşanan durumun arkasında yatan hakikatin bilinmezliğine dair gerginlik ve bir noktada öğrenileceğine dair beklenti, diyaloglardaki soru-cevaplar ve geçmişe gidiş gelişlerle, akla tipik bir tiyatro oyununu getiriyor. Mekân olarak bir bekleme salonunun seçilmesi de hem karakterlerin o alandaki çeşitliliğine sağlam ve anlamlı bir temel oluşturuyor hem de akan diyaloglara ve yaşananlara aynı anda hem normal hem de eksantrik diyebileceğimiz bir ortam sağlıyor.

Modern bir fabl var elimizde. Hayvanlar kendi habitatlarından uzaktalar. Yazarın da bir söyleşisinde dediği gibi, hem olmaları hiç mümkün olmayan bir yerdeler hem de kendileri için neyin iyi ve  doğru olduğunu unutmuş gibiler. “Kaplan, mesela, yaban doğada yaşamak yerine yüzünü bir tahıl gevreği paketinde görmeyi hayal ediyor,” diyor Ulriche Hub. Son yüzyılın reklamla, ünle, kapitalizmin inorganik vaatleriyle kendini kandıran insanından farksız. Kaz hanımın çantasının timsah derisinden olması toplumdaki olası sömürüye gönderme yaparken, sıra dışı olduğu kadar absürtlüğe de yer açan bir kurguya girdiğimizi hemen hatırlatıyor. Hayvanlar, bu kez doğal özellikleriyle doğrudan ilişkilendirilen ve bu özelliklerle sınırlı tutulan (arke)tiplerden ibaret değiller. Her biri, bir insandan bekleyeceğimiz karmaşık karakter yapısına, motivasyon çeşitliliğine, bilinç ve bilinçsizlik hâllerine, tavır ve önyargılara sahipler.

Arka kapak yazısındaki, “Ezop zamanlarından beri güncelliğini hiç yitirmemiş dürüstlük ve ikiyüzlülük üzerine acayip çarpıtmalarla dolu,” cümlesi ise bizi elbette kitaba adını veren ve geç gelen başkahramanımız tilkiyle buluşturuyor. Bu tilki, sözü edilen çarpıtmalarıyla akla elbette Wolfgang von Goethe’nin Kurnaz Tilki’sini getiriyor. Ancak tilki bu kez kişisel hırslarından (onlar saklı kalmak koşuluyla) daha fazlasını taşıyan, daha derinlikli bir karakter. O sadece yalan söyleyen değil bu kez, yalanları da ortaya çıkaran bir gözlemci. Çelişkileri, zayıflıkları, tapma ve linç etme noktalarına varan uymacılığı gören; görünmez eller tarafından yönetildiğimizde, hatta bir yere kapatıldığımızda bile asıl soruyu sormak ve onun peşine düşmek yerine kaygımızı, öfkemizi birbirimize yöneltme, bol bol da cebimize konuşma zaafımıza ayna tutan kişi. Pasaportların çalınması da boşuna değil, kuşkusuz. Çizer Heike Drewelow’un, kitabın sonunda künye niyetine hem kendisi hem de yazar için çizdiği pasaportlar ve içerdikleri bilgiler, bize atanan kimlik ve aslında kim olduğumuz üzerine bir düşünme alanı niteliğinde.

Tilkiler Yalan Söylemez, salt klişe kırma basitliğine kaçmıyor. Bireyin ve toplumun katmanlarına, dozunda bir mizahla dalıyor. Gariplikleri ve bilinmezleriyle okurun aklına, sorularına, merakına alan açan roman, okurun yetişkinlerle kuracağı diyaloğa da güveniyor.

Tilkiler Yalan Söylemez
Ulrich Hub
Resimleyen: Heike Drewelow
Türkçeleştiren: Olcay Mağden
Editör: Seda Kostik
Kuraldışı Çocuk Yayınları, 144 sayfa

 

Show More