İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

“Sıfır noktasında kendini var etmek”

Benim için çocukluk korkunç bir dönem. Bir açık yara gibi etrafta dolaştığımız, yetişkinlerden gelen saldırılara karşı, nasıl yapacağımızı bilmeden kendimizi savunmaya çalıştığımız ve hayatımızın geri kalanını büyük oranda şekillendiren bir dönem… Depresyon veya Zafer tam da bu noktadan başlatıyor her şeyi; doğmanın ve çocuk olmanın dehşetinden.

5 yılımı diri diri yiyen ve son 4 yıldır hâlâ benimle olduğunu hissettiren bir hastalığın sözcüklerle ve çizimlerle apaçık biçimde anlatıldığı bir kitap, yayımlanacağını duyduğum andan itibaren heyecan verici ve bir anlamda iç rahatlatıcıydı benim için. Her sayfasında “evet, öyle – evet, tam da böyle,” dediğimiz kitaplarla bağımız, belki de bize yoldaşlık ettiklerini daha çok hissettirdiklerinden, daha kuvvetli oluyor.

Hâliyle Depresyon veya Zafer – Bir Çatışma Günlüğü, depresyonun türlü hâllerinden çekmiş okurların ilgisini ayrıca hak eden bir kitap. Bu hastalığa hiç tutulmamış olan var mıdır bilemiyorum öte yandan. Hayatta olmanın yarattığı dehşeti bir an olsun hissedenlerin depresyondan kaçması mümkün mü? Bu kaygıyla başladığımız veya içine düştüğümüz hayattaki unsurlara karşı hassas olmamız anlaşılır değil mi? Benim için çocukluk korkunç bir dönem. Bir açık yara gibi etrafta dolaştığımız, yetişkinlerden gelen saldırılara karşı kendimizi nasıl yapacağımızı bilmeden savunmaya çalıştığımız ve hayatımızın geri kalanını büyük oranda şekillendiren bir dönem…  Depresyon veya Zafer tam da bu noktadan başlatıyor her şeyi; doğmanın ve çocuk olmanın dehşetinden. “Dünyaya iniş yapan” kahraman yaşadığı dehşeti belli belirsiz anımsıyor ve ardından her şey başlıyor; öğrenmek, merak duygusu güzel de ebeveynlerin veya yetişkinlerin yaşadığı anlaşmazlıklara maruz kalmak nasıl? Sanırım tam da şöyle: “Narin ve hassas bir dünyada yaşıyordum ve her türden saldırganlık bende büyük bir strese sebep oluyordu. Masumiyetim bunları sindirmekte güçlük çekiyordu.” Kederle, suçluluk duygusuyla, değersizlikle, kendini savunma hâlleriyle tanışıyoruz bu sırada.  Her şeyi de çocukluğa bağlamayalım, diyenlere hak vermem gerektiğini, gönülsüzce de olsa, düşündüğüm zamanlar oldu. Hayatta kalmaya devam ettikçe karşılaştığımız türlü olayın, insanın, durumun ruh sağlığımız üzerindeki etkisini kesinlikle yadsımıyorum ancak bana öyle geliyor ki çocukluk dönemimiz, bu dönemdeki “güven “ ve “güvenli alan” tanımımız tüm bunlarla nasıl başa çıkacağımız konusunda fazlasıyla belirleyici. “Dünyayı bir saldırganlık gibi” yaşarken “daimi yalnızlık arzusu, umutsuzca eşlik edilme arzusuna” eşitken ve güveniniz yokken kendinizi nasıl savunursunuz? Hayatla nasıl baş edebilirsiniz?

Kitabın kahramanının/yazarının da ilerleyen sayfalarda yaşadıklarını, adım adım yaklaşan ve büyüyen depresyonunu anlamak tüm bu açıklamalardan sonra biraz daha kolaylaşıyor; sanırım hepimizde olduğu gibi. Kendinden kopma, kontrolü kaybetme, kendinden nefret etme, bağımlılıklar geliştirme, nihayetinde “yatay bir hayata” başlama… Bu sırada korkunuz ve suçluluk duygunuz da büyüdükçe büyüyor, intihar düşüncesi çıkageliyor belki de (veya hâlâ orada olduğunu daha sık hatırlatıyor)… Başka pek çok şey de var elbette. Bozulma o kadar hızlı gerçekleşiyor ki hasta olduğunuzu kabul edemiyorsunuz, dahası bu ihtimal aklınıza bile gelmiyor. İyileşmeyse, bildiğimiz gibi, bu kabulden sonra başlıyor. Bu kabulün ardından gelen süreçte antidepresanları, terapistlerinizi, seanslarınızın faydasını sorguluyorsunuz. Depresyon veya Zafer’de zafere giden yol aklıma hemen Johann Hari’nin Kaybolan Bağlar – Depresyonun Gerçek Nedenleri ve Beklenmedik Çözümler  kitabını getirdi. Depresyonuyla baş etmek için uzun yıllar antidepresan kullanan fakat bir noktada ilaçların işe yararlığını sorgulamaya başlayıp bu kitabı yazabilmek için araştırmalara başlayan Hari’nin vardığı çözümlerle Meritxell Duran’ınkiler çok benzer.  Ağır depresyondan muzdarip olduğum yıllara baktığımda bu çözümlerden (anlamlı bağlar kurmak, başka insanlardan kopuk olmamak, doğada zaman geçirmek, meditasyon, sağlıklı beslenmek vs.) ne kadar uzak yaşadığımı görüyorum. Basit gibi görünen bu şeyleri yapmak, bir disiplin edinebilmek, özellikle içinde daima bir canavarla yaşayanlarımız için, o kadar zor hâle geliyor ki bazen anlatmak güç. İlaçlardan medet ummayı kesmek de öyle…  Hari’nin ve Duran’ın kitaplarının antidepresanların etkinliğini, uzun vadede, sorgulatma anlamında da değerli olduğuna inanıyorum. Depresyonun sadece beynimizde ters giden bir şeylerden kaynaklandığını düşünmek ve bu durumu sadece ilaçlarda düzeltebileceğimize inanmak, dahası bunun savunucusu hâline gelmek iyileşmeye giden süreci kısaltıyormuş gibi görünse de genellikle uzatıyor.

Depresyon veya Zafer, depresyona veya zafere giden yolları döşeyen taşları tek tek eline alıp gösteriyor okura ve yalnız olmadığımızı görmek – her zaman olduğu gibi – iyi hissettiriyor. Kapıların arkasına sinmiş, en küçük bir hareketle ortaya çıkmaya hazır şeytanlarımızı kabul etmek onlarla başa çıkmayı ve hatta bazen onlara sarılmayı kolaylaştırıyor.

*

Hamiş: Daima teyakkuzda olan yoldaşlarıma, en küçük bir ışığın, günü kurtarmanın, ne kadar umut verici olduğunu bildiğimden, bir belgesel önerim olacak: Stutz

Depresyon veya Zafer – Bir Çatışma Günlüğü
Meritxell Duran
Türkçeleştiren: Bade Baran
Editör: Toprak Dramalı
Beta Byou Yayınları, 200 sayfa
Show More