İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Shakespeare Büyüyünce Ne Olmak İstiyordu?

Shakespeare, en sevdiği metinleri kelimesi kelimesine hatırlayan, aradan yıllar geçse de ezbere okuyabilen bir yazardı. Zengin hayal gücü sayesinde hikâyelerin en sevdiği bölümlerini alıp başka hikâyelerin farklı kısımları ile birleştirirdi.

William Shakespeare, sanatın büyük önem kazandığı bir dönemde yaşamıştı. O yıllarda sadece soylular değil halk da şiiri, müziği seviyordu. Birbiri ardına sergilenen sürükleyici gösteriler, halkın tiyatroya ilgisini artırmıştı. 1500’li yılların sonu ile 1600’lü yılların yarısı arasında, yani İngiliz Rönesans’ı süresince, dramaturglar yaklaşık üç bin yeni tiyatro metni yazmışlardı. William Shakespeare de tam bu dönemde, gündüzleri sahne üzerinde çalışıp geceleri de yeni oyunlar yazarak tiyatro sanatının “yeniden doğuşuna” katkıda bulundu.

Dinozor Çocuk’un Leonardo da Vinci’den Mozart’a, Kleopatra’dan Maire Curie’ye, uygarlığa damga vurmuş pek çok tarihsel figürün biyografilerini renkli ve eğlenceli biçimde ele aldığı “Peki Ama Kim Bu…” serisinin Shakespeare kitabı, geçtiğimiz ay raflardaki yerini aldı. Eser, İngilizlerin bu büyük sanatçısının tiyatroya adanan yaşam öyküsünü -içine doğduğu tarihsel koşulları da hesaba katarak- çocukluğundan itibaren ele alıyor. Peki Ama Kim Bu Shakespeare? ozanın ölümünün ardından günümüze kadar geçen dört yüz yıllık süreçte, oyunlarının tiyatro sanatı üzerindeki önemli rolünü ve kıymetini yeniden hatırlatıyor.

Dili, genç okurların Shakespeare ile özdeşlik kurabileceği biçimde kurgulanmış metin, âdeta bir yaratıcı yazarlık dersi kitabı gibi. Shakespeare’in yeryüzünün en büyük yazarlarından biri olma yolunda kat ettiği adımlar, onun “ulaşılmaz bir deha” olmaktan öte, inandığı yolda nasıl müthiş bir kararlılıkla yürüdüğünü, ömrü boyunca ne büyük fedakârlıklarla çalıştığını ve mesleğini nasıl da her şeyin üstünde tuttuğunu kanıtlıyor okura.

Shakespeare, en sevdiği metinleri kelimesi kelimesine hatırlayan, aradan yıllar geçse de ezbere okuyabilen bir yazardı. Zengin hayal gücü sayesinde hikâyelerin en sevdiği bölümlerini alıp başka hikâyelerin farklı kısımları ile birleştirirdi. Hoşuna gitmeyen parçaları değiştirmek en büyük eğlencesi olmuştu. Sonunda, kendine tüm bunlardan yepyeni hikâyeler kuruyordu. Bir metin kelimelerden oluştuğundan ve Shakespeare de iyi hikâyelere büyük hayranlık duyduğundan, kelimelerle harika şeyler yapılabileceğini daha küçükken fark etmişti.

Fakat isminiz Shakespeare bile olsa, iyi bir okur olmadan iyi bir yazar olamazsınız. Böylece yazarımız, kendinden önceki yazarların eserlerini inceleyerek işe başlıyor. Onun tükenmez esin kaynakları, okuduğu klasik kitaplar. Ancak, kelimelere olan tutkusu ve hikâye uydurma yeteneği, başarılı bir dramaturg olması için yeterli değil. Shakespeare, hikâyelerini aktörlerle yakın ilişkiler kurarak geliştiriyor. En büyük arzusu unutulmaz eserler ortaya koymak olan Shakespeare, Yunan ve Latin yazarların yazdıkları destanlardan ilham alıyor. Hatta biraz ileri gidip tarihi metinleri yeniden düzenliyor.

Shakespeare’in yaşadığı devirlerde bir ülke hakkında bilgi toplamak biraz zordu. Bir ülkeden diğerine seyahat etmek çok daha zor. Ancak Shakespeare, iyi bir dinleyici olması sayesinde seyyahların anlattığı yol hikâyelerinden yepyeni metinler kurgulamaya başlıyor. Hiç gitmediği İtalya’da geçen tam on beş eser yazması buna örnek. Ayrıca, tarihin önemli olaylarla, Jul Sezar gibi liderler ve kahramanlarla dolu olduğunu ve bunun yanında Güller Savaşı gibi korkunç savaşlara da sahne olduğunu keşfediyor. Geçmiş zamanların büyüsü, yeni ülkeler keşfetmek fikri kadar heyecanlandırıyor onu. Uzak ve gizemli ülkelerin coğrafyasına ve tarihine olan merakıyla kendinden geçiyor. Neyse ki Shakespeare’in hayal gücü onu istediği yere ve zamana götürüyor. Kendi dilinin bile sınır boylarında dolaşıyor kimileyin. İki binden fazla kelime icat etmesi başka nasıl açıklanabilir ki?

William Shakespeare, günbegün her şeyi öğrenmeye başlıyor: sahneyi ve kostümleri hazırlamak, hesapları tutmak, oyunculuk yapmak ve gerektiğinde de diğerlerini yönetmek. Shakespeare her daim kumpanyadaki arkadaşlarıyla uyumlu biçimde hareket ediyor. Bazen ufak tefek tartışmalar çıksa bile o daima ekip ruhuyla çalışmanın bir yolunu buluyor. Sanatsal üretimin nihayetinde kolektif aklın bir parçası olduğu gerçeğine sıkı sıkıya bağlı kalıyor ve sonunda birbiri ardına büyük sükse yapan oyunları yazacak olgunluğa ulaşıyor.

Shakespeare’den öğrendiğimiz en önemli şey belki de şu: Gerçek tiyatro ve onun büyüsü her yerde, herkesin erişebileceği bir yerde olmalı. Bunun için abartılı sahneler ve şatafatlı kostümler gerekmez. Anlatacak sağlam bir hikâye ve hayal etme arzusu olsun yeter… Bunlar olunca herkes kral, peri, yaratık, prens ya da âşık olabilir. Tiyatronun güzelliği de burada değil mi zaten? İyi okumalar…

Peki Ama Kim Bu Shakespeare?
Giulia Calandra Buonaura
Resimleyen: Luca Poli
Türkçeleştiren: Aydagül Ferullo
Editör: Nihal Ünver
Dinozor Çocuk Yayınları, 80 sayfa

Show More