İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

“Çok sıkılır arkadaşı ölen çocuklar”

Çevirileriyle tanıdığımız Mair Ünsal Eriş’in ilk kitabı Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde, adındaki
mizahı içinde de taşıyor. Yazar kendi çocukluğunu anlatıyormuş gibi naif ve içten bir dille farklı
kişileri konuştururken, bir yeniyetme hınzırlıyla güldürürken ağlatıyor…

Zarife BİLİZ

Hayatın sertliği karşısında mizah en büyük silah… İnsanın yaşadıklarına ve en önemlisi kendine mesafe alıp, ondan bir nebze uzaklaşması, kendine ve yaşadıklarına gülebilmesi… Hayat ciddi bir şeydir elbet, üstelik hepimizin bu macera için tek bir bileti olduğu düşünülürse. Ama gene de bu maceranın ne ilk ne son, ne de tek aktörünün biz olduğumuz düşünüldüğünde, ciddiye aldığımız pek çok şey, dramdan komediye yüzünü çevirip, mizahın kapılarını açabilir bize. En azından insanın dudağının köşesinde buruk bir gülümseme yaratabilir, burukluğun karıştığı bir kahkahaya dönüşebilir has acı.

Mizahi bakış insana tanrı vergisi kalıtsal bir özellik midir bilmiyorum. Ya da kuşaklara özgü bir nitelik atfedilebilir mi ona? Kökeni bir yana, bu mizahi bakışın izinin kolaylıkla sürülebildiği alanlardan biri de edebiyat. Çocuk edebiyatında mizah zaten kolayca uç verir. Ama yaş büyüdükçe genelde algının farklılaşmasıyla belki gelişmesiyle de birlikte yazına ağır ağır bir kasvetin çökmesi de sanki kaçınılmaz olur. Bu kasveti mizahla yoğurabilmek ise gerçekten takdir edilesi bir yetenek ya da kişilik özelliği kanımca.

Geçenlerde internette bir kitaba rastladım. Kitap ismiyle avladı beni: Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde. Günümüzün Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur’dan haberi olmayan gençliğini değilse de, şimdiler de otuzlarını, kırklarını sürenleri avlayacağı kesin bir isim… Üstelik komik. Kitabı okuduktan sonra ismini hak etmek bir yana, kitabı her dönem gençlerinin okuyabileceğine, hatta okusalar iyi olacağına kanaat getirdim. Kitabın yazarı Mahir Ünsal Eriş 80’li yılları, yazarın deyişiyle “insanların kederli olmayı sevdiği yılları”, gözünü “küçük insanların” başına gelen şeylere dikerek, çoğunca çocuk ve ergen gözünden anlatmış. Bir röportajında “herkesin başına gelebilecek küçük kıyametler” diyor anlattığı olaylar için. İlk öyküde, “mutenalaştırılmış” hayatlardan uzak
olunan dönemlerde, biri “normal” bir aileden, diğeri aşağı sokaktaki genelev mahallesinden iki çocuğun arkadaşlığı konu ediliyor. Çocukluğun statü ve sınıf farkı bilmeyen dünyasının içinde,
o dönem insanlarının hoşgörüyü de içeren insancıllığının izleri seçiliyor. Tam üç yıldır tanıdığı en eski arkadaşı Serkan’ı kaybeden 6-7 yaşlarındaki kahramanımızın canının sıkıntısı hepimize
dert oluyor.

HER ŞEYİN İLKİ
“Hep klinsmann’ın yüzünden” adlı öykü ise “Ben Şefika’ya âşık oldum ilk. Karaydı Şefika. Kıvır kıvır saçları vardı, kulağında anasından yadigâr, düşük ayarlısından 2 küpeyle, duvarlara asılan Arap kızlarına benzerdi,” diye başlıyor. Anlaşılabileceği gibi, bir ilk aşk öyküsü. Ancak çocuklar arasında yaşanabilecek türden, tertemiz bir aşk… Öyküyü, annesi ölmek üzere olduğu için evlatlık verilecek olan 13 yaşındaki Şefika’nın kaderine isyan eden 11 yaşındaki içli oğlan anlatıyor… İlk ayrılık da var tabii ki. Unutamadığı sevgilisini geri dönmesi için ikna etmek isteyen aşığın, asabiyetten altüst olarak kızın üzerine kusmasıyla sonuçlanan son randevusu: “Biten bir aşkın ardından”. İlk boşanma da ihmal edilmemiş. “Ben evlenmeyi boşanmaktan daha çok seviyorum” adını taşıyan öykü, evlenmek kadar boşanmanın da nafileliğini ve absürtlüğünü ortaya koyuyor. Evde kalmış ya da “sevgi” vaadiyle kandırılmış taşralı gençkızlar, ablası pavyona düşen bir ergenin
ağzından anlatılan aile dramı, polisle işbirliği yaparak onlara “ihanet” ettiği için arkadaş çevresinden dışlanan bir genç; hepsi Eriş’in kitabında kendine sessiz ama derin bir yer bulmuş.

Şimdi siz, başta mizah mizah dedin, ama bu öykülerin hepsi iç karartıcı, mizah nerede diyeceksiniz. Acele etmeyin. Kitabı okurken gülmekten gözlerimden yaşlar geldiği pek çok yerde, buna gülmesem zaten ağlardım diye düşündüm. Bir sahil kasabası olan Erdek’te geçen öyküler bir kuşağın çocukluğundan ve gençliğinden enstantenelere ışık tutuyor. Yazar her ne kadar çocukluğunu anlatıyormuş gibi naif bir dil tutturmuşsa da konuşturduğu kahramanların yaşlarının, cinsiyetlerinin, sosyal konumlarının sürekli değişmesi onda “yazarlık” sihrinin olduğunu gösteriyor. Kimini yaşadı, kimine tanık oldu, kimini de çeşitli izlenimlerinden biriktirerek hayal gücüyle çattı belki. Önemli değil. Çünkü hepsinde de o olay bizzat onun başından geçmişçesine inandırıcı ve sahici
olmayı başarıyor. “Dünya kötü, bari biz iyi olalım, güzel olalım. Geldiğimize değsin bari,” diyen Eriş’e bizi ağlatacağına güldürdüğü için teşekkürler…

Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde
Mahir Ünsal Eriş
İletişim Yayınları, 152 sayfa01
Show More