İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Renklerin ardında define saklı

Kahramanlarımız Ateş ve Arya, 80’li yıllarda küçük bir sahil kasabasında gizemli bir günlüğün, renklerin ardına saklanmış define şifrelerinin, kaçakçıların ve gizli polisin cirit attığı bir hikâyede maceradan maceraya sürükleniyorlar.

Yazan: Emel Altay

Eski günlerde macera, bilgisayar oyunlarında değil hayatın kendisindeydi! 80’lerde çocuk olmak, bugünden epey farklıydı. Bir kere telefonlar ve tabletler her yeri işgal etmemişti. Çocuklar vakitlerini ekran karşısında değil sokakta geçirirdi. Macera ise bilgisayar oyunlarında değil, hayal gücü sponsorluğunda bizzat hayatın içindeydi ve çok sahiciydi. Günlükte Saklı Sırlar’ın baş karakterleri Ateş ve Arya da içinde 14. yüzyıldan kalma hazinenin saklı olduğu mağaranın ve günlüğe işlenmiş renklerin ardındaki gizemi çözmek için, güçlerini sınırsız hayal güçleriyle olmayan meraklarından alıyorlar.

SIRADAN BIR BAŞLANGIÇTAN GIZEMLI BIR MACERAYA
Günlükte Saklı Sırlar, ilk cümleden alıntılarsak; “sıradan bir günde, sıradan bir kafeye, sıradan bir pasta almaya gönderilen” Ateş’le başlıyor. Ateş, birkaç kez okuldan kaçtığı için ailesi tarafından küçük bir sahil kasabasındaki bir otele, işlere yardımcı olması için gönderilmiş. Sürgün olmanın kızgınlığını yaşayan Ateş için burası dünyanın en sıkıcı yeri. Oysa Arya için hiç de öyle değil. Bir kere orada doğup büyümüş, üstelik annesiyle birlikte şirin bir kafe de işletiyorlar. Ateş’in pasta almaya gelmesi de tanışmalarına vesile oluyor. Arya’nın sıcakkanlılığı, kafasında oradan bir an evvel kurtulmak dışında bir şey olmayan Ateş’i pes ettiriyor ve aralarında doğal bir arkadaşlık kuruluyor. Uzun yaz günlerinde kafe ve otelin işlerine yardım etmek dışında fazla bir uğraşları yok. Arya en yakın arkadaşı Çilli ile laflıyor, Ateş de odasında çizim yapıyor. Ateş her ne kadar kasabada olmaktan çok sıkılsa da bazı şeyleri merak etmeden duramıyor. Örneğin çalıştığı otelde neden ejderha konsepti kullanılmıştı? Sonra kasabalıların Ejder Ağzı dedikleri yer neyin nesiydi? Ateş her sorusuna cevap bulamasa da kasabanın sandığı kadar sıkıcı bir yer olmadığını ve Arya’nın sandığından çok renkli bir kişiliği olduğunu zamanla öğreniyor.

ARYA İÇIN HER SESIN BIR RENGI VAR
Arya’nın sinestezik olması, Ateş için çizgi romanlardaki süper kahramanların sahip olduğu güçlerle denk. Arya, insanların ve hayvanların seslerini bir renkmiş gibi algılıyor. Ona göre Çilli’nin sesi parlak mor, kedisi Yum Yum’ın fıstık yeşili, Ateş’in ise lacivert gri… Bu noktada kitabın yazarı Yeşim Saygın’ın üslubuna bir parantez açmak gerek. Saygın kitabın genelindeki benzetmelerde çok özgün ve sıra dışı buluşlar yapıyor, özellikle baş karakteri Arya’nın sineztezi gücünü takip eden bir yol izliyor. “Derken sağanak yağmurun ardından beliren bir gökkuşağı gibi bir aydınlanma yaşadı” benzetmesi, buna güzel bir örnek. Hikâye ilerledikçe sinestezi rahatsızlığına sahip bir kişinin daha olduğunu öğreniyoruz. Hikâyenin düğümünü elinde tutan, hatta kitaba ismini veren günlüğün ve sırların da sahibi olan bu kişi Arya’nın büyük teyzesi İnci. 1940’larda yaşamış olan İnci, sayıları hafızasında renklerle canlandıran, aynı zamanda çok gelişmiş bir sayı hafızasına sahip biriymiş. Ne yazık ki çocuk denecek yaşta hayatını kaybetmiş, geriye günlüğüne şifreli olarak not ettiği gizemli rakamlar bırakmış. Renklerle ifade edilen bu rakamların ne olduğunu çözmek, Arya ve Ateş’in en büyük tutkusu hâline geliyor.

RENKLERLE ŞIFRELENEN BIRTAKIM RAKAMLAR
Nahif ve içine kapanık bir kız olan İnci, 40’lı yıllarda sinestezi hastalığının pek bilinmemesi nedeniyle kendisini bir ucube olarak görmüş. Bunun acısını günlüğüne aktaran İnci’nin en yakın arkadaşı ve sırdaşı ise Bahçıvan. Asıl hikâyenin geçtiği zamana yani 80’lere geldiğimizde Bahçıvan’ı otelin çalışanı olarak görüyoruz. Artık yaşlanmış ve hastalıkla boğuşan Bahçıvan bir gün 40 yıldır sakladığı İnci’nin günlüğünü Arya’ya vermeye karar veriyor. Hem büyük teyzesi gibi sinestezik olan hem de aşırı meraklı tabiata sahip Arya’nın her bir sayfası renklerle doldurulmuş bu defterin gizeminin peşine düşmesi kaçınılmaz. Sonunda
renklerin temsil ettiği şeyi bulsa da bunun ne anlama geldiği konusunda ne onun ne de küçük çetesi Ateş ve Çilli’nin bir fikri yok. Hikâyede eş zamanlı olarak otelin gizemli müşterisini de takip ediyoruz. Gözündeki tik nedeniyle Tikli adıyla anılan bu yaşlı adamın garip davranışları Arya ve Ateş’in de ilgisini çekiyor. Bir noktada yumağa dönüşen olaylar, her başarılı macera romanından beklenildiği gibi finalde beklenmedik şekilde çözülüyor. Yazarın kurnazca serpiştirdiği ipuçlarının aslında okurun gözünü ustaca boyayan hileler olduğunu anlıyoruz.

ŞAŞIRTICI FINALIYLE HAKIKI BIR MACERA ROMANI
Yeşim Saygın, ilk çocuk romanı Hayaletli Gölün Çocuklarını yazdığı 2005 yılından bu yana çocuk ve ilk gençlik edebiyatında önemli bir isim. Günlükte Saklı Sırlar da katmanlı yapısı ve şaşırtmacalı sonu ile macera romanı türünün iyi bir örneği. 208 sayfa boyunca çocuk okurunun dikkatine talip olan Yeşim Saygın, iddiasının hakkını vermiş. Sahil kasabasını fona alarak bisikletle doğada gezinti, nehir kenarında doğum günü gibi güzel manzaralara romanında yer açarken zaman olarak 80’li yılları seçmesi de hayatın daha içinde karakterler yaratmasına katkı sunuyor.

Günlükte Saklı Sırlar
Yeşim Saygın
Editör: Müren Beykan
Günışığı Kitaplığı, 208 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More