İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Ya kendi sığınağımızda sakladıklarımız?

Bert, bir asker kaçağının affedilmesinin mümkün olmadığına inanırken, ölmekten ve öldürmekten korktuğu, bundan kaçtığı için birinin suçlanamayacağını düşünürken bulur kendini…

Yazan: Dilek Büyük

Joy Cowley, Yeni Zelandalı hayli üretken bir yazar. Çocuk ve gençlik edebiyatı alanında yazdıklarıyla da bolca ödül kazanmış.

Sığınak; kısa bir metnin içinde aile ve kardeşlik ilişkileri, savaş taraftarı ya da karşıtı olmak, çocuklukla gençlik arasındaki o ince duygusal ve zihinsel ayrım, verdiğimiz anlık kararların bazen ne çok insanın yaşamını etkileyebileceği gibi pek çok konuyu barındırıyor.

Kitap bir çerçeve öyküyle başlıyor. Seksen dört yaşındaki emekli polis Bert, kendisinden dört yaş büyük ablasının cenaze törenine katıldıktan sonra yaşadığı huzurevine dönmüştür. Ve kapısını beklenmedik biri tıklatır; daha önce tanışmadığı torununun oğlu Eureti’dir gelen. Yazar, bizi bu genç adamın hikâyeye dâhil olmasıyla Yeni Zelanda’nın yerli halkı Maori’lerle tanıştırıyor. Yok saydığımız bağların var olduğunu, kaybolmadığını, ummadığımız bir anda kendini gösterebileceğini hatırlatıyor Bert’e ve elbette bize. Devamında genç misafirinin soruları, zihninde bir zaman yolculuğuna çıkarıyor Bert’ü ve taa 1942 yılının Yeni Zelanda’sına götürüyor. Böylece çerçeve hikâyeden, iç hikâyeye geçiriyor tatlı dilli Cowley bizi.

11 yaşındaki Bert; on beş yaşındaki Betty, altı buçuk yaşındaki Meg, annesi, babası ve teyzesiyle yaşamaktadır. Cowley karakterlerin özelliklerini oturup tek tek anlatmıyor bize ama hikâyenin içinde hepsini ustalıkla çiziveriyor: Meg duygusal ve metnin içindeki az ve kısa konuşmalarıyla altı buçuk yaşın çocuk saflığını; Bert anlayamadıklarının şaşkınlığını anlatan hâlleriyle, çocuklukla ergenlik arasındaki o kısa mesafeyi; Betty ise genç kız olmanın, çocukluğu bir arpa boyu gerisinde
bırakmanın muzip ve “artık biliyorum” havasını seriveriyor önümüze. Babası sağlık sorunları nedeniyle askerliğe elverişli bulunmamasından ötürü üzgündür, annesiyse koca koca adamların sebepsiz yere birbirini öldürmesini anlamsız bulur.
Teyzesi onlarla yaşamaktadır çünkü kocası Mack savaştadır.

Evlerinin yakınındaki kullanılmayan eski fırını, olası bir saldırı anında, ailesinin sığınak olarak kullanabileceği fikrini bulan Bert’ü, ablası beklemediği şekilde destekler. Ve eski fırını sığınağa dönüştürmek için büyüklerden gizli faaliyetlerine başladıklarında hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaşırlar: ölmekten ama daha çok öldürmekten korkan bir asker kaçağı gizlenmiştir sığınaklarına.
Üstelik fena hâlde üşütmüş, hayli hastadır. İki kardeşin önceliği artık sığınağı düzenlemek değil, bu kaçağın iyileşip yoluna gitmesini sağlamaktır. Betty bir hemşire gibi gerekli ilaçları bulup, askerin bakımını yaparken iki genç arasında filizlenen bir aşkı da belli belirsiz hissettirir bize Cowley. Ama askerle karşılaşmalarının asıl etkisi Bert üzerinde olur. O güne dek askerliğin ve savaşmanın sorgulanmadığı zihninde ilk kez korku denilen şeyi fark eder Bert. Bir asker kaçağının affedilmesinin mümkün olmadığına inanırken, ölmekten ve öldürmekten korktuğu, bundan kaçtığı için birinin suçlanamayacağını düşünürken bulur kendini ve bu düşünsel değişim, Betty ile birlikte elinden gelen tüm desteği vermesini sağlar genç kaçağa. Ta ki, Bert ve Betty arasında, çocuk ve ergen çatışması yaşanıncaya kadar. Bert, Betty ile kaçak genç arasında, kendisini dışarıda bırakan duygusal bağı fark ettiğinde hırsına yenilir. Dışarıda bırakılmışlık duygusu bir çocuk için baş edilebilir bir duygu değildir (yetişkinler için baş edilebilir midir acaba?).
İntikamını alması kolaydır. Kaçak için yaptıkları kaçış planı tam gerçekleşmek üzereyken ihbar eder Bert. Anlık bir karardır bu. Yazarın yer yer muziplikler barındıran, neşeli bir melodi gibi ruhumuza akıttığı müziğin kreşendosudur bu nokta. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Cowley, Bert’ün verdiği anlık kararla sadece kendi hayatımızı değil, birçok hayatı nasıl etkilediğimizi, yaşamlarımızın domino etkisini kitabın finalinde öyle ani ve çarpıcı şekilde veriyor ki, yıldırım çarpmış gibi bir duyguyla okuru birkaç yaş birden büyütüveriyor. Metnin bu bölümü genç okurun farklı açılardan bakmayı -neredeyse – deneyimleyebileceği bir bölüm. Bu yüzden felsefe çalışmalarında da rahatlıkla kullanılabilir.

Öykünün finali yeniden çerçeve metine dönerek tamamlanıyor. Bert bu hatırladıklarını o güne dek kimseye anlatmadan, kararının ummadığı kadar kötü sonuçlarını içine gömerek yaşadığı gibi, geç Eureti’ye de anlatmıyor, anlatamıyor.

Hem eğlenceli dili olan, hızla akıp giden hem de genç okura usul usul kendi düşüncelerini sorgulatabilecek bir kitap Sığınak. Cowley okurunu kıkırdatacak kelimeleri ustalıkla seçmiş, Ceren Özcan da bu sözcüklerin uygun karşılıklarını aynı özenle bulup çevirmiş; osuruk, pırtlatmak, kaytarmak, araklamak, abayı yakmak gibi. Yazarın bu yaklaşımıyla attığı ipi tutan okur, hikâye aktıkça sadece kıkırdamıyor, bir yandan da zıtlıklar içinde öğrendiklerini değerlendirmeye başlıyor: savaşın kutsallığı, vicdani retçiler, yalan söylemek, yeni deneyim ya da düşüncelerle fikir değiştirebilmek, korkunun nedenleri ve sonuçları, güvenmek, güvenilir olmak…

Cowley, okumayı seven gençler kadar, okuma motivasyonu düşük grup için de yeni bir dünyanın bileti olacak yazarlardan biri. Ve Sığınak da işte tam böyle bir kitap.

Sığınak
Joy Cowley
Türkçeleştiren: Ceren Özcan
Editör: Aynur Barkın
Uyurgezer Kitap, 136 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More