İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Gölgesi olmayanlar

Emin’in hikâyesi, benzeri pek çok mülteci hikâyesinde olacağı üzere bir taraftan kötü adamlar, açgözlü insanlar, umut tacirleriyle diğer taraftansa hayatlarını tehlikeye atan umutsuz göçmenler ve her koşulda dayanışmayı bilen iyi insanlarla dolup taşıyor.

Yazan: Gökhan Yavuz Demir

Bazılarımızın gölgesi sanki dünyada daha fazla yer kaplıyor. Bazılarımızın ise yeryüzünde gölgesine bile tahammül edilemiyor. Bayramda sokağa atılmış aç ve susuz dört köpek yavrusuna bakarken de İspanya açıklarında uyduruk bir can yeleğiyle dalgalarla boğuşan ve sahil güvenlik tarafından geri çevrilen çocuğun gözyaşlarına şahitlik ederken de acının metaforu olarak gölgesi olmamayı düşünüyorum. Bütün kaybedenler, dışlanmışlar ve bir başlarına bırakılmışlar, aslında birer gölgesi olmayanlar.

Savaş Atı, Balinalar Geldiğinde ve Anya’yı Beklerken gibi sinemaya da uyarlanan meşhur kitapların yazarı Michael Morpurgo, yeni romanı Gölge’de, bu sefer Afganistan, İran, Türkiye, Fransa ve İngiltere hattında geçen, gölgesi olmayan mültecilerin hikâyesini anlatıyor. Taliban’ın zulmünden kaçan Emin ve annesi, İngiltere’ye sığınmak ve daha güvenli bir hayat sürmek istiyorlar. Fakat bu, o kadar kolay değil. Bütün bu yeryüzünde bir gölge sahibi olabilme mücadelesi Emin’in kendisinin, okul arkadaşı Matt’in ve Matt’in büyükbabasının ağzından, üç anlatıcıyla aktarılıyor.

Biz okurlar aslında hikâyeye sonundan, Emin ve annesinin zorluklarla dolu umut yolculuğundan altı sene sonra dâhil oluyoruz. Onlar için tam her şey bitti ve yeni bir hayat başladı derken, bir zamanlar üzerinde güneş batmayan imparatorluk olan İngiltere bu iki mültecinin gölgesinin kendi toprakları üzerine yeteri kadar düştüğüne karar vererek Emin ve annesini sınır dışı etmeye karar veriyor. Matt’in ricasını kıramayarak onları, göçmenlerin gözaltında tutulduğu bir merkez olan Yarl’s Wood denilen hapishanede ziyaret eden büyükbaba, işte orada altı sene evvel yapılan o çileli ve çetin yolculuğu Emin’in ağzından dinliyor.

Aslında Emin, büyükbabanın gösterdiği bir aile fotoğrafında Springer Spaniyel cinsi köpeği görünce “Gölge!” diye haykırarak önce görüşme salonunu terk ediyor. Döndüğündeyse Afganistan’da yaşadıklarını, Taliban’ın zulmünü ve bir gün içinde yaşadıkları mağaraya gelerek hayatlarına giren Gölge’yi anlatmaya başlıyor. Emin’in hikâyesi, benzeri pek çok mülteci hikâyesinde olacağı üzere bir taraftan kötü adamlar, açgözlü insanlar, umut tacirleriyle diğer taraftansa hayatlarını tehlikeye atan umutsuz göçmenler ve her koşulda dayanışmayı bilen iyi insanlarla dolup taşıyor. Yakalanma tehlikesinden soyulmaya, aç
kalmaktan sınırı geçememe ihtimaline, havasız konteynerlerin içinde veya denizin dalgaları arasında boğulup ölmeye kadar pek çok zorlu koşul içinde neyse ki Emin ile annesinin yanlarında mucizevi bir köpek olan Gölge var. Gölge onları, bir şekilde bildiği yollardan -kendisinin Polly olduğu- asıl yuvasına ve dolayısıyla İran sınırına kadar ulaştırıyor. Sonrası ise her zor ânında Gölge’nin umut veren gölgesinin üzerlerine düştüğü dağları, sınırları ve nihayetinde Manş Denizi’ni aşan daha pek çok zorlu yolculuk ve Beckham’lı Manchester United’ı izlemekten tutun, İngilizce öğrenip okula gitmeye kadar pek hayalin gerçekleştirilmesi. Tâ ki Emin ve annesinin teröristmişçesine apar topar yakalanıp Yarl’s Wood’a sınırdışı edilmek için götürülmelerine kadar.

Morpurgo, romanında bütün bunları anlatırken bir mültecinin maruz kaldıklarını, hayallerini, korkularını bize de öğretiyor. Biz okurlar da Matt’in büyükbabası gibi Yarl’s Wood’daki gardiyanların kayıtsızlığına ve hoyrat davranışlarına öfkeleniyoruz.
Matt ve eski bir gazeteci olan büyükbabasının başlattığı kampanya sayesinde, Yarl’s Wood’un önünde buluşan birbirini tanımayan pek çok insan Emin ve annesinin sınırdışı edilmemesi için bir gösteri düzenliyor. Sonra en umutsuz, en karanlık
anda bir zamanlar adı Polly olan Gölge’nin mutlu kuyruk sallamaları bütün göstericilerin üzerinde gökkuşağı gibi açıyor ve iki eski dost olan Emin ile Gölge altı sene sonra hasret gideriyorlar.

Son birkaç senede okuduğum romanlar içinde konusu doğrudan mülteciler olanların sayısında bir artış var. Mültecilerin sıkıntıları, hayat mücadeleleri, bir umutla geldikleri ülkelerde karşılaştıkları nefret dolu ve saldırgan tavırlar çağdaş yazarlarımızın zihnini anlaşılan her geçen gün daha fazla meşgul ediyor. Aslında merkez ülkelerin de büyük sorumluluklarının olduğu politik çatışmaların ve iç savaşların yaşandığı çevre ülkelerdeki çaresiz ve umutsuz insanlar, can havliyle merkez ülkelere kaçmaya ve bir umut gittikleri yerlerde de istenmemeye devam ettikçe mültecilik, sadece siyaset biliminde, sosyolojide, uluslararası hukukta değil, edebiyatta da revaçta olacak.

Hakiki bir yazar olarak Morpurgo, bu romanında okurlarının yüzünü hakiki acılara çevirmeyi, çok basit bir hikâyeyi çok basit bir biçimde anlatarak başarmış. Yazarlığının gücünü karmaşık bir kurgu yerine hayatın tesadüflerinden beslenen bir sadelikle göstermeyi tercih etmiş. Bu yalınlık da bir roman olarak Gölge’nin gölgesinin hacminden daha geniş bir alanı kapsamasına yol açmış.

Bizim bahçenin en taze ve genç mültecisi Zeynep’e bakarken bir kez daha ikna oluyorum ki bu dünyada hepimizin gölgesinin düşeceği kadar yer var.

Gölge
Michael Morpurgo
Türkçeleştiren: İpek Güneş Çıgay
Editör: Ümit Mutlu
Tudem Yayınları, 144 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More