İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Tek Sorunumuz Korsan Yayıncılık Olsun

Bizde, özel olarak yazarları ve şairleri ele alırsak, yazarak-yaratarak geçinilmez. Çok küçük bir azınlık dışında şairler, yazarlar günlük geçimini sağlamak için başka bir işle uğraşmak zorundadır.

Yazan: Kamil Tekin Sürek – Türkiye Yazarlar Sendikası

Korsan yayıncılık, telif hakları açısından önemli bir konu. Üç tür korsan yayıncılık var. Birincisi basılı bir eseri kopyalayıp tekrar basmak ve yazara telifi ödenmediği, editörlük ve grafikerlik masrafları gibi harcama kalemlerinin olmadığı bir durumda, matbaa ve kağıt masrafı ile düşük maliyet ve düşük fiyat ile korsanın yazar ve yayıncının emeklerini çalması durumu. İkincisi, yayıncı tarafından korsan baskı. Bu durumda yayıncı yazara ve resmi makamlara beş bin bastım der, beş bin bandrol alır, diğer beş bini bandrolsüz korsan piyasasına sunar ya da daha ucuz bir kitap için fazladan aldığı bandrolleri daha pahalı ve çok satan kitaba yapıştırıp satar. Üçüncüsü kitabın pdf ya da e-pub olarak İnternet üzerinden paylaşılması durumu. Bu durumda kitabı paylaşanın maddi bir kazancı olmaz ama yazarın telif kaybı olur.

Korsan yayıncılık ya da korsan paylaşımı önlemek için yasal düzenlemeler yeterli değil mi? Belki eksiklikler olabilir ve kısa sürede bu eksiklikler giderilebilir ama korsan yayıncılığı önleyebilecek yasal düzenlemeler mevcut. Ama yasanın uygulanmasında sorunlar var. Polis onca işi arasında korsan kitap ya da eşya satıcılarının peşinde koşmak istemiyor. Sokakta, pazarda, dükkanlarda o kadar korsan kitap, cd, spor eşyası, giyim eşyası, elektronik araç vs. var ki ülkedeki bütün polisler bunları satanların peşine düşse yine de hepsini yakalaması mümkün değil. Niye bu kadar çok korsan mal satıcısı var? Ekonomik nedenlerden elbette. Çok büyük boyutlardaki işsizlik ve yoksulluk, daha kalitesiz ama daha ucuz mala yöneltiyor kitleleri.

Bir de ahlaki olarak korsan mal alım-satımını savunanlar var. Kitap ya da diğer ürünlerin fiyatının aşırı olduğu, bu ürünlerin üretim aşamasında yaratıcı ve emekçilerin haklarının gasp edildiği ve patronların emek hırsızlığı yaptığını, patronlara para vermemek için korsana yöneldiklerini söyleyenler de var. Aslında bu durumda da patronlar yine kazanıyor. Çalınan yaratıcı ve emekçiden oluyor.

Bir de bilginin, bilimin ve sanatın alınıp satılamayacağını, bu nedenle bunların parasız dolaşımının ve daha fazla kitleye ulaşımının hak olduğunu savunanlar var. Doğru olabilir. Yaratıcılığın, bilimin ortaya çıkışı ve ilerlemesi, üretmesinde toplumun rolü ve katkısı düşünüldüğünde ürünlerinin de toplum tarafından paylaşılması savunulabilir ama o durumda yaratıcı ve emekçinin, bilim insanının emeğinin karşılığı toplum tarafından verilmeli ya da ihtiyaçları toplum tarafından karşılanmalı.

Bizde, özel olarak yazarları ve şairleri ele alırsak, yazarak-yaratarak geçinilmez. Çok küçük bir azınlık dışında şairler, yazarlar günlük geçimini sağlamak için başka bir işle uğraşmak zorundadır. En şanslılar gazetecilik, editörlük, edebiyat öğretmenliği vb. kendi işine yakın işlerde çalışanlardır. Bir de Asım Bezirci gibi muhasebecilik yapanlar, Cemal Süreya gibi Darphane Müdürlüğü yapanlar var.

Yazarlar ve şairler yaşamak için başka işlerde çalışmak zorundadırlar. Çünkü, yazdıklarını basacak yayıncı bulmakta zorlanırlar. Bir yayıncılık piyasası oluşmuştur. Bu piyasada, emeğinin hakkı ile ya da piyasa simsarlarının şişirmesi-reklamı ile ünlü yazar ve şairler ortaya çıkmıştır. Kitap ve şiirin az okunduğu bir ülkede sadece bu meşhur yazar ve şairlerin kitaplarını basmak isterler. Diğerleri ya kitaplarını parasını kendi vererek bastırırlar ya da az bilinen bir yayınevinde yüzde sekiz, dokuz telif ücreti ile beş yüz adet, bin adet bastırabilirler. Telif ücretlerini de altı ay, bir sene sonra alabilirler. Telif ücreti denilen de aşağı yukarı birkaç bin liradır. Bu şekilde yazdığı kitaplarla yaşamak isteyen bir yazar bir ayda en az dört kitap yayınlamalıdır. Bir zamanlar gazetelerde tefrika olarak roman yayınlayan yazarlar bu güne göre şanslı sayılırdı.

Kitapları büyük yayınevleri tarafından basılmayan, reklamı yapılmayan yazarın okuyucu tarafından tanınması ve okunması da çok zordur. Yazar ve şairlerin reklam dışında tanınmasını sağlayacak kurumlar yoktur ya da çok zayıftır. Eleştiri yazarlığı yok denecek kadar zayıftır. Kitap, yazar, şair eleştirisi yapılan dergi, radyo, televizyon kanalı yok denecek kadar azdır. Okullarda kitap ve yazar tanıtan, eleştiren edebiyat öğretmeni neredeyse yoktur. Yazar, şair eş dost ve kitabını hasbelkader okumuş bir okuyucusunun tavsiyesi ile yeni okuyucuya ulaşır.

Başka bir işle uğraşmayan yazar ve şairlerin sigortası yoktur. Hastalansa doğru dürüst tedavi olamaz. Emekli ikramiyesi yoktur, emekli maaşı yoktur.

Maalesef yazarlarımız kooperatiflerini kuramamışlardır. 12 Eylül sonrası kısa süre yaşayan kooperatif deneyini bir tarafa bırakırsak böyle bir deneyimleri de yoktur.

Korsan yayıncılık meselesine dönersek; aslında yazar ve şairlerin yukarıda saydığımız nedenlerle yüzde doksanının korsan yayıncılıktan bir mağduriyeti de bulunmamaktadır. Çünkü, korsan olarak basılan kitapların hemen hepsi çok satan kitaplardır. Orhan Pamuk, Ahmet Ümit, Zülfü Livaneli gibi kitapları korsanlarca basılanların da bu nedenle yoksullaştığı söylenemez. Yazar ve şairlerin büyük çoğunluğu belki de korsan yayıncılıktan çok yukarıda bir kısmını saydığımız sorunlardan daha çok yakınır durumdadır.

Çözüm nedir? Öncelikle örgütlenme. Yazar sendikalarında, birliklerinde örgütlenme. Kooperatifler kurma. Kooperatifler yoluyla edebiyat dergileri çıkarma, kitap basma, yayıncı tekellerin hegemonyasına boyun eğmeme…

 

Show More