İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Üstinsana giden yolda, insanın yeniden inşası

Metis Yayınlarının 2011’den bu yana yayımladığı “Küçük Filozoflar” dizisi 10 yaşında! Değişen ve hatta dönüşen hayatlarımızda yepyeni düşünüşlere sürüklendiğimiz şu tuhaf zamanlarda, yayında emeği geçen herkese yeniden teşekkür etmeli.

Yazan: Mehmet Erkurt

Pek çok cildini okuma şansına eriştiğim bu dizi, bazı kitaplarındaki imgesel bütünlükle beni kendine hayran bırakırken, bazen sunduğu özgün yeniden anlatımlarla dursuz duraksız okumalara davet etti. Bazen kurgusundaki alengirlerle ve dolambaçlarla başımı döndürürken, an geldi göndermelerindeki yoğunluk onu okuyacak çocuğu aklıma getirip, “İnsaf!” dedirtti. Farklı yazarlarla,farklı imge ve kurgularla, farklı yaklaşımlarla dizinin konuları da anlatımları da ulaştığı okurlar ve o okurlarda uyandırdığı izlenimler de çeşitlendi.

“Küçük Filozoflar” bugün Böyle Söylüyordu Nietzsche’yle yirmi altı kitaba ulaştı. Dizinin Friedrich Nietzsche’yi odağına alan bu kitabında, Nathalie ve Christophe Prince, Nietzsche’nin Böyle Söyledi (Buyurdu) Zerdüşt adlı eserinden yola çıkıyor. Dağdaki inzivasını sonlandırıp insanlara bilgeliğini sunmaya kararlı Zerdüşt’ün yerini ise bizzat Nietzsche’nin kendisi alıyor.

Nietzsche çok mutlu, bir kuş gibi hafiflemiş, çünkü dağdaki mağarada geçirdiği on yıl içinde dünyanın anlamını bulmuş. İnsanlara ulaşmak, bilgeliğini dağıtmak istiyor. Artık yükseklerden “aşağı” inmek zorunda. Bu da hâlihazırda var olan insanlar kadar insan olmak demek. Onlara ulaşmak için önce batışa geçmesi, onların batmış bulunduğu yere inmesi gerekiyor filozofun, ki onları oradan çıkarabilsin. Aydınlatmayı, fark ettirmeyi görev biliyor kendine Nietzsche. Ancak fark etmenin, kendini tanımanın önünde engeller var. Tanrı var her şeyden önce; Zerdüşt’ün ya da Nietzche’nin yıllardır öldü sandığı, ancak insanların capcanlı yaşattığı. Sonra o gurular var, insanlara neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğini söyleyen. Sadece Tanrı değil, kadim ejderha bile var insanların yüceltip taptığı, her bir pulu “yap-malısın” diye ışıldayan, tehditkâr ateşiyle müritlerini yola getiren, en çok da “istemek” fiilini yakmak isteyen. Bu varlıkların dayattığı “değerler” var, doğruyu-yanlışı tanımlayan. “Kuralları” var, hayır ya da iyilik kılıfına sokulurken en çok da iktidarlarını perçinleyen. İnsan, bilgeliği kabul etmek için önce bunları yıkmak zorunda.
Yıkma yolunda ise, yıkılmayı göze almak var. Çünkü bu yapılara sımsıkı tutunan çoğunluğun, huzurunu rutine bağlayanın, alışkın olanın, müridin nefretini çekmek işten bile değil. Bilen, fark eden, hakikati görüp baştan inşa eden Üstinsan’a varmadan önce, insanın yok oluşu göze alması gerekiyor. Ancak ve ancak böyle bir bilinçle başlıyor Üstinsan’a giden yolculuk.

Nietzche’nin Üstinsan (Übermensch) söylemi bu uyarlamada açıklıkla ortaya konmuş. İnsanın taşıdığı potansiyeli ve onunla neler yapabileceğini keşfetmesi için önce neleri yıkması, nelerden vazgeçmesi, kimlerin karşısında durması ya da hangi yapılarda kendini soyutlaması gerektiği, Böyle Söyledi Zerdüşt’teki aynı olay örgüsüyle ve imgesellikle ele alınmış. Elbette (yolculuğun başlangıcı gibi) belli aşamalar özellikle vurgulanırken, belli aşamalar daha kısa tutulmuş.

Beklenen an ise, “Üç Dönüşüm”ün sonuncusuyla, “çocukla” buluşma: “Son dönüştürdüğü kişi olan çocuk, yapmak zorunda olduğu şeylerin yapmak istediği şeyler olduğu bir dünya yaratacaktı elleriyle. Daha şimdiden bu ellerde, henüz ismi olmayan
yeni değerlerin, yeni biçimlerin yoğrulmakta olduğu görülüyordu.” Hatta bu noktada, Böyle Söyledi Zerdüşt’ün şu cümlelerini, Mustafa Tüzel’in çevirisiyle hatırlamalı: “Masumiyettir çocuk ve unutuş, yeni bir başlangıç, bir oyun, kendi kendine dönen bir çarktır, bir ilk hareket, kutlu bir Evet deyiştir.” (s.21, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları).

Böyle Söylüyordu Nietzsche, hayatı, dönüşümü, öğrenmeyi, bilgeleşmeyi ve deneyimle evrilmeyi ezeli bir imgeyle, “yolculukla” somutlaştıran; hatta son aşamada bayrağı çocuğa devrederek akla “döngüyü” getiren, böylece belki de bir sonraki Üstinsanın kendinden öncekini yıkacağını hatırlatan, dramatik altyapısı sağlam bir öykü. Bu öykünün kitlesiyle daha yadırgamasız, engelsiz buluşmasını sağlamak, bazı göndermeleri kaynak öyküden biraz daha bağımsız kılmakla mümkün olabilir. Çiçek-kadınlarla dans gibi. Bu örneklerde ya göndermeyi daha belirgin kılmak ya da uyarlamanın sağladığı özgürlükle sahneden tamamen vazgeçmek bir çözüm. Anlam düzeyinde öyküyü olabildiğince kendine yeter kılmak, bazen onu sahipsiz imgelerden kurtarmakla da mümkün; bu öykü, bir şaheserin uyarlaması olsa bile.

Böyle Söylüyordu Nietzsche
Nathalie Prince – Christophe Prince
Resimleyen: Yann Damezin
Türkçeleştiren: Siren İdemen
Metis Yayınları, 64 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More