İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Biri yer biri bakar…

Bir tarafta Philip’in konforunu muhafaza etmek için her şeyi sineye çekebilecek babası, diğer taraftaysa işlerini kaybetmek pahasına bir araya gelen yoksul çocuklar…

Yazan: Gökhan Yavuz Demir

Kocabaş ne kadar farkında bilmiyorum ama hayat hiç adil değil. Kocabaş’a bir aile, özel bahçe, bol mama, taze su, güven ve sevgi olarak gelen hayat; çoğu sokak hayvanına yahut sel/yangın gibi felâket bölgelerindeki canlılara sadece açlık, susuzluk, ölüm ve yalnızlık korkusu, terk edilmenin acısı ve şiddet sunabiliyor. Belki de bu yalın gerçeği Kocabaş hariç, hepimiz biliyoruz. Biliyoruz fakat çok azımız bu adaletsizlikten rahatsız olup hayatı adil kılacak denli evcilleştirmeye çabalıyoruz. Çoğumuzsa kendi hayatlarının konforunu riske etmemek için, her şey normalmiş gibi üç maymunu oynamaya devam ediyor; sanki görmeyince, duymayınca ve konuşmayınca hayat bayram olurmuş gibi. Türkçedeki “biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” deyişinin aksine “birileri yiyor, milyonlar bakıyor ve yer yerinden oynamıyor.”
Yaz sıcağında elimdeki akıllı telefondan dünyanın başka başka köşelerinden gelen sel veya yangın felâketlerinin vahametini takip ederken, bir taraftan da Kocabaş’a bakıp bunları düşünüyor ve arka kapağında “adaletsizliği bir kez fark edince hiçbir şey eskisi gibi olmaz” yazan Annette Pehnt’in kaleme aldığı, Semra Pelek’in Türkçeye tercüme ettiği Harika Bir Başlangıç’ı okumaya başlıyorum.
Kitabın iç dünyamda yarattığı etki tam olarak şöyle: Fikir iyi, hikâye ilginç; fakat sanırım bu iyi fikirin ilginç hikâyesinin işlenişi hayal kırıklığı yaratacak denli zayıf. Müsaadenizle şimdi bu olumsuz kritiğimi hangi kriterler üzerine bina ettiğimi anlatayım.
Hikâyeyi özetlemeksizin söyleyebileceğim tek şey, elimizde sınıf çelişkisi üzerine inşa edilmiş bir kitap var. Hikâye bir tatil köyünde geçiyor. Bir tarafta sistemin işleyebilmesi için, bütün sene o sistemin çarklarını ve dişlilerini yağlayıp çalıştıran orta sınıfın, bir yıllık çalışmasının karşılığı olarak borç harç da olsa hak kazandığı tatil boyunca özel, biricik ve önemli olduğu hissiyatıyla yiyip içip güneşlenen temsilcileri; diğer tarafta ise bu illüzyonu gerçekmiş gibi süsleyip makyajlayarak inandırıcı kılmaya çalışan, sistemin, özgür ve haklara sahip modern köleler olmaları dışında onlara tahammül etmediği ötekiler, göçmenler, yoksullar ve aşağıda makus kaderleriyle bir başına bırakılanlar.
Bir tarafta beş sene evvel gelip unutamadığı beş yıldızlı tatil köyündeki sınırsız yemeklerin ve sonsuz eğlencenin tadını yeniden çıkarmak isteyen Philip ve tanımadığı başka orta sınıf çocukları. Diğer tarafta ise bu çocuklara ve ebeveynlerine hizmet eden, hizmet ederken de sürekli gülümseyerek orta sınıfın hayatını güzelleştirmekle görevli Anuka ve onunla aynı yazgıyı paylaşan çocuk işçiler güruhu.
Bütün gün tatil köyünün müşterilerinin varlığına varlığını armağan eden ve işten çıkınca da evde kardeşlerine bakan Anuka, onun taş ocağında çalışan kardeşi Mo, hasta düşen küçük kardeş Stefane’ye bakmak için işini tehlikeye atan Valencia ve işini kaybetmiş Tommie… Bu çocukların yoksulluklarını, yalnızlıklarını, çalışmaya mecbur kalmalarını, boylarından büyük dertlerini, ürkek hayallerini, cılız umutlarını, hayata erken atılmalarına rağmen hâlâ çocuk olmalarını ve dayanıştıklarında birbirlerinden başka kimseye ihtiyaç duymadıklarını okuduğumda, nedense Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiir gibi şiiri “Çocuk ve Allah”ın o muhteşem ilk dörtlüğünü hatırlıyorum:
Çocuklar korkunç Allahım;
Elleri, yüzleri, saçları…
Uyurlar bütün gece
Yok sana ihtiyaçları.
Annette Pehnt buraya kadar reklam dünyasının normalleştirmek için fazla mesai yaptığı modern hayatlarımızın, yaldızı kazındığında altından çıkan sömürüyü, eşitsizliği ve vahşeti biz okurlarına ikna edici bir dille gösteriyor. Elbette görmek isteyenlere, çünkü çoğumuzun bize gösterilmeye çalışılan bu acımasız işleyiş karşısındaki tepkimiz Philip’in babasının yaptığı gibi “boş ver şimdi … tatilimizi bununla mahvetmeyelim,” demek oluyor.
Bir tarafta Philip’in konforunu muhafaza etmek için her şeyi sineye çekebilecek babası, diğer taraftaysa işlerini kaybetmek pahasına bir araya gelen yoksul çocuklar. Ne kadar ekmek, o kadar köfte! Risk almadan, üç maymunu oynayarak bu dünyadaki adaletsizliği gideremez, aksine bu adaletsizliği daha derinleştirir ve meşrulaştırırsınız. Bir tarafta üç maymunu oynayarak konforunu koruyan orta sınıf ahlâkı, diğer taraftaysa zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan yoksul çocuklar. Hem konforunuzu hem de adalet duygunuzu aynı anda koruyamazsınız, çünkü adaletsiz bir dünyada bu ikisinden biri sürekli diğerini tehdit eder.
Pehnt’in bu sınıf çelişkisi temelli hikâyesi, maalesef sonda orta yolcu bir iyimserliğe teslim oluyor. Susan gibi sistemin eşik bekçisi olan birinin yenilgiyi bu kadar çabuk kabul etmesi, sistemin olağan işleyişine aykırı. Hele ki bütün bir sistemin işleyişi tepeden tırnağa aynı kalırken; yani işten atılmayan Valencia, işine iade edilen Tommie ve Anuka ile hâlâ güzelleştirici olmaya devam eden bütün o çocuk işçiler başka yaşıtları gibi okula gidemez, oyun oynayamaz ve çocukluklarını yaşayamazken. İşte bu noktada Pehnt’in kof iyimserliği, taşıyamayacağı kadar ağır bir meselenin altında ezilip kalıyor.

Harika Bir Başlangıç
Annette Pehnt
Türkçeleştiren: Semra Pelek
Editör: Özlem Akcan
Kırmızı Kedi Çocuk Yayınları, 152 sayfa

 

Show More