İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Çocukluk ne yana düşer usta… Norveç fiyortlarında?

“Hiçbir zaman telafi edemeyeceğimiz bir şey vardır: On beşimizdeyken evden kaçmamış olmak. Sonradan anlarız: Sokakta geçirilen kırk sekiz saat, tıpkı alkalik çözeltide olduğu gibi, mutluluğun kristalini yaratır.”1

Yazan: Cahit Ökmen

Alman düşünür, edebiyat eleştirmeni, kültür tarihçisi Walter Benjamin’in, ergenlikteki gözü pek bir eylemlilikle riskli bir deneyimin keşfine yönelik bir cümlesi bu. Benjamin’in cümlesindeki yaşı yarıya indirelim. Yine sonradan anlayacağımız, telafisi çok güç belki de olanaksız bir şey vardır: Çocukluğu, tüm haşarılıklarıyla, -hele de kafadar arkadaş/arkadaşlar varsa- doludizgin yaşamamak. Yaratıcı bir düşselliğin başı çektiği sınırsız ve hınzır bir enerjiyle, evrenin isten kararmış çıtalarını çığlıklar ve kahkahalarla yerinden oynatmak, bu duygu ve yaşantıları deneyimlemek de “mutluluğun kristalini” yaratır. On beş yaşın o gözü pek “özgürlüğü içselleştirmek” keşfi de Benjamin’in deyişiyle “er ya da geç kendi payına düşecek kaderi belirleyen tarih çarkını kendisi için çevirmesi” de nüvesini böyle bir çocuklukta saklar belki.
Yetişkinlikte, çoklukla ”kayıp düşsel bir kıta” gibi belli belirsiz anımsanan çocukluk yaşantılarından su yüzüne çıkabilenler, eğer yaşanabilmişse, “çılgın yaramazlıklar” değil midir?
Norveçli yazar Maria Parr’ın Hamurdan Kalp kitabının kahramanları -Lena ve Trieste- çocukluklarını yetişkinlerin betini benzini attıran, yürekler hoplatan, sınırları zorlayan bir haşarılık cesareti sergileyerek yaşıyorlar. Özellikle, dünya çocuk edebiyatının en önemli adlarından İsveçli Astrid Lingren’in kült kitabı Pippi Uzunçorap’ın dünyasından fırlayıp gelmiş duygusu yaratan Lena’nın başı çekmesiyle, kitabın başat yetişkin kahramanlarından şahane bir dedenin onlarla işbirliğiyle, baş döndürücü bir hızla çok şenlikli serüvenler yaşıyoruz kitapta. Köyün kilisesinde dinledikleri Nuh’un Gemisi mitinden esinlenerek, Trieste’nin amcası Tor’un gırgır teknesine bulabildikleri hayvanları -iki tavşan, tavuk ve horoz, keçi, kedi Festus, kavonozlara doldurdukları böcekler, bir inek- yükledikleri bir bölüm var ki evlere şenlik… bu hayvanlarla bu teknede neler yaşanacağını tahmin edebiliyor musunuz? Maria Parr’ın çocuk dünyasından bakışla ördüğü çok güçlü bir mizah anlayışı var. Örnek mi? “Gır gır tekneleri o kadar büyük değil, dedim. Lena başını salladı. ‘İşte o yüzden dinozorlar yok olup gittiler Trille. Boğuldular. Nuh’un onlara yetecek yeri yoktu.’”
Lena ve Trieste, Norveç’te fiyortlarla, denizle, ormanla, dağla çevrili bir balıkçı köyünde komşu evlerde yaşıyorlar. Lena, annesiyle, Trieste annesi, babası, üç kardeşi ve dedesiyle. Trieste’nin, onlara yakın bir evde yalnız yaşayan bir de “hala-babaanniş”i var ki onla olan yaşantılar -ve dedeyle de- kitabın temel izleklerinden biri olan “sevgi”nin yaşanma biçimine büyük bir derinlik katıyor.
Kitapta, bir kuzey ülkesinin -Norveç’in-, yaşama kültürüne ilişkin de yaşantılarla iç içe geçmiş, çok canlı izlenimler ediniyoruz. Kitabın en dikkat çekici yanlarından biri, yazarın çocukluk yaşantılarını, “çılgın yaramazlıkları” doğal çevreyle birlikte örmesi; doğanın ve kültürel yaşamın, yaşamı deneyimlemedeki, içselleştirmedeki rolünü yansıtması. Köydeki yaz dönümü ritüelleri, (ki burada dedenin ve “hala-babaanniş”in ters yüz edilmiş cinsel rolleri anlamlı bir hoşluk: “Hala-babaanniş babamın damatlığını ödünç almıştı. Şişko bir penguene benziyordu. Dedem de uzun, beyaz bir elbise giymiş, duvak takmıştı ve ayağında yüksek topuklu ayakkabılar vardı. Kaktüsü de gelin buketi olmuştu.”), yaşadıkları “Paramparça Mathilde” adındaki koya ilişkin efsaneler (ki bu efsanelerden biri de bir haşarılığın fitilini ateşleyecek), koyunların yaz boyunca dağda dolanması ve kışın çoluk çocuk herkesin dağdan koyunları toplaması, (“… çam ormanına girdiğimizde hava serinlemiş ve kafamın üzerindeki ağaçlar çiyden ağırlaşmıştı. (…) fiyordun ilerisindeki yüksek dağların tepelerine sanki pudra şekeri serpilmişti.”) … kültürel ve doğal özelliklerin işlendiği birçok ayrıntıdan birkaçı.
Hamurdan Kalp, tüm çılgın ve eğlenceli serüvenlerin yanı sıra, dokunaklı, yer yer hüzünlü hayat hâllerinin, çocukluğun içinden geçirilerek yaşantılandığı bir kitap. Trieste, Lena’ya olan sevgisinden emin, bu arkadaşlık için içi titriyor ama bunu ona söylemeye cesaret edemiyor: “… çünkü ben onun en iyi arkadaşı mıyım, bilmiyorum. Bazen öyle olduğumu sanıyorum ama bazen de sanmıyorum.” Lena, bunu şöyle bir “fısıltıyla söylese” yeter ama Lena sert, hırçın bir mizaca sahip. Bu hırçınlık, Lena’nın bir babaya olan özleminden de kaynaklanıyor: “Baba Aranıyor”, bölümü dokunaklılığın ve mizahın doruğunu yaşatıyor okura. “Bir baba ne işe yarar?” sorusunun çocuk gözünden yanıtları, gazeteye verilen “Baba Aranıyor” ilanı…
Maria Parr, Hamurdan Kalp’te, “ayrılık acısı”, “yakın kaybı” gibi zor konuları da tıpkı kahramanlarının cesaretiyle, dürüstlük ve içtenlikle ele alıyor. Sevme ve empati kurabilme yeteneği, gerçek dostluk, ailenin anlamı, yaratıcılık ve hayal gücü metnin hemen her daim merkezinde.
Belli bir kültürün içinden, dinsel motiflerin de metinde işlev kazandığı bir roman Hamurdan Kalp. -Örneğin, İsa motifli tablo çeşitli durumlarda “korkuyla, yalnızlıkla” baş etmede kullanılıyor.- Edebiyat metninin gücü, çocukluğun ruhundan üflenen sözcükler ve bu sözcüklerle kurulu yaşantı özgünlükleri bu motifleri de insani bir özün içinde eritiyor.
Yaramazlığı çoklukla bilgisayar ekranında yapan bir çocukluk çağında yaşarken, bu kitap sahici çocukluğun aynasından gözlerimize “mutluluğun kristali”ni yansıtıyor.
1 Walter Benjamin

Hamurdan Kalp
Maria Parr
Resimleyen: Bo Gaustad
Türkçeleştiren: Dilek Başak
Editör: Hazel Bilgen
Yapı Kredi Yayınları, 180 sayfa
Show More