İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Aynanın İçinden

Burcu Yılmaz

“Hayal gücünün
sakatlanmamış olması çok önemli”

Söyleşi: Elif Şahin Hamidi

Çizimle olan ilişkiniz çok küçük yaşlara dayanıyor. Zaten çizimle iç içe bir ailede dünyaya geldiniz. Boya kalemleri ve çizgilerle uğraşmaya başladığınız o ilk zamanlardan başlayarak, kendinizi gerçekleştirme ve geliştirme sürecinizden bahseder misiniz?

Küçükken ansiklopedilerdeki resimleri kopyalardım. Sonra dergilerdeki fotoğraflara dadandım. Ardından desenden ve gerçekten kopup tuhaf karakterler ve onların hikâyelerini yaratmaya başladım. Defterimi-boyamı yanımda taşıdım, malzemenin sınırlarını çözmeye çalıştım, başka çizerlere, ressamlara, kitaplara, böceklere, dünyaya (benim belirlediğim kadarına) çok çok baktım ve bakıyorum…

Size yol gösteren, ilham veren, etkileyen, örnek aldığınız, takip ettiğiniz çizerleriniz kimler?

Carson Ellis, Manon Gauthier, Chiara Carrer, Wolf Erlbruch, Senta Urgan ilk elde aklıma gelen ve bana ilham veren çizerlerden.

2016 yılında “Çocuk Dünyasının Ressamları” adlı bir bölüm Ege Üniversitesi Kâğıt ve Kitap Sanatları Müzesi kapsamına alındı. Sizinle birlikte yirmi yedi illüstratörün orijinal eserleri sergilendi burada. Bu ve bu gibi müzelerin illüstratörler ve çocuklar için önemi üzerine neler söylersiniz?

Eseri yakından görmenin, hele sanata karşı meraklıysanız, çocuk için de yetişkin için de etkileyici bir yanı var. Tanıklık etmenin çarpıcılığı bu sanırım. Sahnedeki bir oyuncuyu ön sıradan izlemek gibi. Neyin nasıl kullanıldığını görmek hem ilham hem fikir veriyor. Öte yandan daha erişilebilir kılıyor yapıtı ve o kapının dileyen herkese açılabileceğini gösteriyor.

Resimli çocuk kitapları, çocukları edebiyatın ve görsel sanatların estetiğiyle tanıştıran, buluşturan, edebiyata ve resme yaklaştıran bir işleve sahip. Çocuk kitapları resimlerken en önemli şey ne sizce?

Hayal gücünün çok da sakatlanmamış olması en önemlisi. Balina olmayan bir balina çizebilmek yani.

Tasarım eğitiminin yanı sıra edebiyat eğitimi de aldınız. Edebiyat eğitimi almış olmak ile çizerliğiniz arasında nasıl bir etkileşim var? Hem yazarı hem çizeri olacağınız bir kitap hayaliniz var mı?

Güzel sanatların (ben bunun kapsamını biraz geniş tutuyorum) birbiriyle zaten etkileşim içinde olduğunu düşünüyorum. Hayatımdan biri eksilse ötekiler (veya ben) sakat kalırmış gibime geliyor. Edebiyat zaten kalbim gibi bir şey. Onun hayatımda etkileşim içinde olmadığı hiçbir şey veya alan yok. Özellikle kendi kitabımı yazıp resimleme hayalim yok. Yazdığımda veya çizdiğimde daha ötesine yer kalmamış gibi hissediyorum çoğunlukla. Belki bu nedenle sessiz kitaplara yakınlık duyuyorum. Başka bir illüstratörle çalışmayı, benim yazdığım bir metni onun resimlemesini isterdim ama.

Evden Çıktığımda isimli sessiz kitabınız, 17. Tudem Edebiyat Ödülleri Resimli Kitap Yarışması’nda ikinciliğe değer görüldü. Yarışmalar ve ödüller çizerler için ne ifade ediyor?

Motive edici olabiliyor, hele evinizin dışına çok da çıkmayan biriyseniz. Ve ekonomik destek sağlayabiliyor. Ödüllere çok da önem atfetmediğimi ve sanatçının hayatına sağladığı ekonomik desteği öncelediğimi söyleyebilirim ama.

Dijital boyama, linolyum baskı, kolaj gibi pek çok farklı teknik kullanıyorsunuz. Çocuk kitaplarını resimlerken kullanacağınız tekniği, malzemeyi, renkleri esas olarak belirleyen ne oluyor? Örneğin hikâyedeki karakterlerin zihninizde canlanan görüntüsü size bir yol gösterir mi?

Dijital boyamayı pek kullandığımı söyleyemem aslında. Dijitalle geleneksel yöntemi kullandığım ilk kitap da Eğer oldu. Ve itiraf etmekte ne kadar zorlansam da dijitalin kolaylaştırıcı gücünden bunca yıl inatla uzak durduğum için kendime az da olsa kızdım. Ama azıcık. Yukarıda saydığınız her şeyi belirleyen şey, esas itibarıyla hikâye oluyor. Hikâyenin ruhu, malzemeye karar vermemi sağlıyor, zira tıpkı metinler gibi malzemenin de ruhu var ve sınırlılıkları. Karakterlerin zihnimde canlanmasını sağlayan şey de kullanmaya karar verdiğim malzeme ve teknik olabiliyor. Ama zaman zaman bir görüntü beliriyor ve onu en iyi şekilde resmetmeme izin verecek tekniği/malzemeyi bildiğimi/bulduğumu sanıyorum hemencecik. Fakat bu nadiren oluyor, çünkü denemeler yapmaya başladığımda yaratıcılığın, hikâyenin ve malzemenin sınırlarının hep aynı noktada kesişmediğini görüyorum.

Faruk Duman’ın Sus Barbatus! romanının kitap kapağını da siz resimlediniz. Çocuk kitapları ve yetişkin kitapları için çizmenin benzer ve farklı yanları nelerdir? Bir de sadece kapak resimlemekle içerik resimlemek arasında nasıl bir fark var?

Yetişkinler için çizmekle çocuklar için çizmek arasında, kendi yaratıcılığım açısından baktığımda, ben çok ayrım yapamıyorum. Sadece çiziyorum işte. Ama Faruk Duman’ın kitap kapaklarını resimlemek benim için başta ürkütücü olmuştu, zira kendimi sadece “tuhaf şeyler” çizen biri gibi görmüştüm. Bir yetişkinin benden “yetişkin işi” istemesi “tuhafıma” gitmişti. Ama linolyum baskı öyle bir şey ki pek çok olanak sağlayabiliyormuş. Bunu ilk Refik Durbaş’ın Efsaneler Kenti İstanbul kitabını resimlerken fark etmiştim. Sanırım onu resimlemek baskının sınırlarını biraz daha öğretti bana ve bu da yetişkinlerin kapısını açtı. Kapakla içerik resimlemek arasındaysa benim için çok da fark yok.

Çizerlik de tıpkı yazarlık, çevirmenlik gibi yoğun emek sömürüsünün hüküm sürdüğü bir alan. Âdeta “hobi olarak yaz, hobi olarak çiz” diyor sistem. Bu sömürünün önüne geçmek için çizerler cephesinde neler yapılıyor ya da yapılması gerekiyor?

Uzun uzun anlatmaya başlamadan önce şunu demek isterim: Yayıncıların maruz kaldığı ekonomik şartlara, çizerler de yazarlar da çevirmenler de maruz kalıyor. “Piyasanın durumu zaten ortada” deyip çizerin, yazarın, çevirmenin telifini düşüren bir yayınevine saygı duyamam. Önce yayıncılar bu sektörün emekçilerine saygı duymalı ki öteki insanlar da yaptığımız işi biraz daha ciddiye alsın.
Çizerler cephesine gelince, 2019’da “Ben Bir İllüstratörüm” isimli bir e-posta grubu kurduk. Birbirimizden, haklarımızdan haberdar olalım, emeğimiz sömürülmesin diye, omuz omuza verelim diye. Bu hareket zamanla büyüdü, haklarımızı resimledik ve bunları “benbirillustratorum” isimli Instagram hesabımızda paylaştık, toplantılar yaptık, avukatlarla bir araya geldik. O dönemde Cumhuriyet Kitap Eki’nde yazdığım “Okumuş Bir Çizer Soruyor” başlıklı yazılar da bizi birleştirmede etkili oldu sanıyorum, zira yalnız olmadığımızı, hepimizin aynı şeylere maruz kaldığını gördük. Hâlâ aktif olarak kullandığımız bir e-posta ağı varlığını sürdürüyor. Tüm bunların sonunda bazı yayıncılar daha hakkaniyetli sözleşmeler yapmaya başladı neyse ki. Oysa en büyük yayıncılar hâlâ tek tarafın lehine sözleşmeler yapmaya devam ediyor. Yayınevi çalışanlarının da ne kadar zor olsa da bu sözleşmelerin değişmesi için patronlarla savaş vermesi gerekiyor. Öte yandan bazı çizerlerin “ben yapmazsam başkası yapacak zaten” düşüncesiyle olmayacak işleri, sözleşmeleri kabul etmeye ve piyasayı düşürmeye son vermesi gerek. Bu, uzun vadede işleri onlar açısından da kötüleştirecek bir şey. Durmadan, ısrarla yayıncılarla didişmekten yanayım, adaletli sözleşmeler için. Ve yan yana durmaktan, örgütlü olmaktan. Belki bunu daha çok becerebilirsek ileride bir meslek birliği kurabiliriz.

Çalışma ortamınız ve disiplininiz hakkında konuşabilir miyiz? Nasıl bir düzene ihtiyaç duyuyorsunuz çizmek için?

Bir iş üzerinde çalışıyorsam sessiz, derli toplu, sıcak ve kendimi güvende hissettiğim bir alana ihtiyaç duyarım. Bildiğim, bellediğim bir yere yani. Ama tuhaf yerlerde, ortamlarda hızlı kolajlar, karalamalar yapmaktan ayrıca zevk alıyorum.

Şimdilerde neler yapıyorsunuz? Üzerinde çalıştığınız yeni kitaplar, projeler var mı?

Daha çok çeviriye ve şiirlerime odaklandığım bir dönem geçiriyorum. Giorgio Manganelli’nin bir kitabının çevirisini tamamlamaya çalışıyorum. 35’e geldiğimde herhâlde yayımlarım dediğim şiir kitabımı toparlıyorum. Yaşar Miraç’ın bir kitabını resimliyorum bir yandan. Bir de yabancı bir yayıneviyle üzerinde çalıştığımız ve beni çok heyecanlandıran bir kitap projesi var.

 

Show More