İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Gerçek kahraman kim?

Yazarın metne yedirdiği küçük ayrıntılar iki sosyal sınıf arasındaki çelişkinin, salt ekonomik olanaklar ya da fiziki koşullarla sınırlı kalmadığını da hatırlatıyor okura.

Yazan: Safter Korkmaz

Çocukların, sosyal sınıf çelişkilerinden kaynaklı sorunlarını işleyen çocuk kitaplarına sıklıkla rastlamıyoruz. Karşımıza çıkan örnekler genellikle gerçeklikten uzak, didaktik anlatılar olmanın ötesine geçemiyor. Bunların kimisi sorunun gelir adaletsizliğinden ya da sosyal sınıf farklılıklarından değil, insana has “iyi” ya da “kötü” özelliklerden kaynaklandığı sanrısına sarılıyor. Kimisi ise bu sorunların birkaç iyi niyetli adımla çözülebileceğini, empati-sempati ile her şeyin güllük gülistanlık olabileceğini iddia etmekten geri durmuyor. Sanırım bu duruma -politik tercihler değilse eğer- çocuk edebiyatına görev biçilen, o kutsal öğreticilik safsatası neden oluyor. Bu safsatanın müritlerine göre, her çocuk kitabı iyilik öğütlemeli ve uzlaşmayla sona ermeli. Oysa yaşamın bize ve çocuklara dayattığı hakikat çok farklı…

Uyurgezer Kitap etiketiyle raflarda yer bulan, Jo Witek imzalı Ailemde Kahraman Yok!, sonu itibariyle yine iyiliğin ve uzlaşmanın kazandığı bir metin gibi görünse de farklı yerde duran bir eser. Öncelikle yazar, örneğine az rastlanan bir gerçeklik duygusunu yakalamayı başarıyor anlatısında. Kitabın kahramanı, beşinci sınıf öğrencisi Maurice Dambek (Mo) ile yakın arkadaşı Hippolyte Castant’ın ayrı dünyalarını, abartıya/ajitasyona kaçmadan, basitçe -tam da bir çocuğun gözünden- iki ayrı ev yaşantısını betimleyerek okura aktarmayı başarıyor. Şehrin gürültülü kenar mahallelerinden birinde (Mo’nun deyimiyle “Çingene-Roman” mahallesinde) yaşayan, geçim sıkıntısı çeken kalabalık bir aile Dambekler. Castantların evi ise sakin, büyük, düzgün ve sessiz. Evin parfüm ve şık şişelerle dolu lavabosuyla, büyük, yeni ve beyaz banyosu bile Mo’yu şaşırtmaya yetiyor. Ama en önemlisi salonun duvarlarını kaplayan, ailenin ünlü insanlarının fotoğrafları! Nobel ödülü sahipleri, sinema oyuncuları, şeref madalyası sahipleri ve daha kimler kimler… Hippolyte için hepsi birer kahraman; oysa Mo’nun ailesinde kahraman yok!

Aslında Jo Witek, henüz Castantlar devreye girmeden, kitabın başında Mo’nun duygularını okura başarıyla aktarmaya başlıyor. Okul ve ev hayatını iki ayrı ülkeye benzeten Mo için başlangıçta her şey normal. Çünkü herkesin böyle yaşadığını düşünüyor. Bir bakıma iki ayrı kişiliği var onun: Okulda sessiz, kibar, argo kullanmayan Maurice Dambek; bağırış çağrışın eksik olmadığı, sokak ağzıyla konuşulan evde ise Mo (ya da ona takılan diğer lakaplarla Başparmak, Soytarı, Dörtgöz…). Hippolyte’in evinde yaşadığı şoka kadar, Maurice ve Mo iyi anlaşmaktadır. Sonrasında ise Maurice, Mo’dan ve ailesinden utanmaya başlar. Aslında tam bir utanç değildir onunki; iki yaşam arasındaki uçurumu anlamlandıramadığı ölçüde, kızgınlıkla karışık çaresizlik belki… Hippolyte’in duvarındaki kahraman resimleri, bu çaresizliğin ve ailesine yönelen kızgınlığın sembolüdür artık. En azından bir kahraman olsa ailesinde, tutunacak bir dal…

Yazarın metne yedirdiği küçük ayrıntılar (örneğin Hippolyte’in annesinin Mo’nun evinden kaçarcasına ayrılması ya da Bayan Dambek’in yaptığı krepleri çocuğuna yedirmemesi gibi) iki sosyal sınıf arasındaki çelişkinin, salt ekonomik olanaklar ya da fiziki koşullarla sınırlı kalmadığını da hatırlatıyor okura. Daha iyi yaşam koşullarına sahip olanın (farkında olmadan geliştirdiği) o üstenci bakış, Mo’yu rahatsız ettiği kadar okuru da ediyor. Witek, bu üstenci bakışa karşı (yine pek çok çocuk kitabında görmediğimiz bir biçimde); okulda başarısız olmanın, işçi ya da hurdacı olmanın; yahut daha genel bir ifade ile çağımızın kriterleriyle “başarısız” olmanın dertlenecek bir şey olmadığını hatırlatıyor okuruna. Okulda ya da işte başarılı olmanız önemli değil mesajını, Dambek ailesinin her bir bireyi üzerinden ustalıkla aktarıyor bize. Paylaşma, dayanışma, fedakârlık, sevgi gibi insani değerlere yaslanarak, başarının para ve güç ilişkilerinde yatmadığını gösteriyor.

Kitabın sonunda, anlatı boyunca aykırı/asi tiplemesiyle dikkati çeken büyük ağabey Titi’nin sağladığı uzlaşıyı, yaşamın bize sunduğu olasılıklardan biri kabul edip geçmek mümkün. Ama böyle gerçekçi bir anlatı belki bu noktada daha farklı bitebilirdi diye düşünmeden edemiyorum.

Eseri Türkçeye kazandıran Deniz Erkaradağ’ın ismini anmadan yazımı bitirmek istemem. Witek’in mizah dozu yerinde, akıcı metnini dilimize başarıyla uyarlamış Erkaradağ.

Ailemde Kahraman Yok!
Jo Witek
Türkçeleştiren: Deniz Erkaradağ
Editör: Ömer Açık
Uyurgezer Kitap, 124 sayfa
Show More

1 Comment

Comments are closed