İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Dostluk savaşla sınandığında

Morpurgo hayata hep yakın duran, onun yeri geldiğinde edebiyatı da şaşkına çevirecek özgün kurgusuna saygı duyan bir yazar. Dolayısıyla bu romanı da sadece iyiler ve kötülerden ibaret değil. Genellenebilecek kutuplar yok; sadece kendi bireysel iradesini iyiden ya da kötüden yana kullanmaya karar veren tekil insanlar var.

Yazan: Karin Karakaşlı

Bundan üç yıl önce Michael Morpurgo’nun Anya’yı Beklerken romanını tanıtırken, “Kimi yazarların sadece kitapları değil, hayat içerisinde bir dertleri, anlatacak bir meramları olur. Çocuk ve gençlik edebiyatının usta kalemi Michael Morpurgo için bu meramın adı savaş,” diyerek başlamışım söze. Tudem Yayınlarının bastığı külliyatıyla hayatı kökünden sarsan bu acı deneyime ve ona karşı ortaya çıkan dayanışmaya odaklanan yazar, Flamingo Çocuk başlıklı onuncu romanıyla da yıkım ortasındaki umudu göstermeye devam ediyor.

Morpurgo, yazdığı bütün gençlik romanlarında savaşı sadece cephede yaşanan bir çatışma olarak değil, toplumsal hayatta her türlü farklılığa karşı geliştirilen önyargılara karşı bir ömür verilmesi gereken mücadele olarak da göstermeye özen gösterdi. Bunu yaparken empati sözcüğüne hak ettiği derinliği kazandıran yazarın Flamingo Çocuk romanı, bu açıdan kuşkusuz en incelikli eserlerinden biri. Zira bu kez başkahraman Lorenzo, günlük hayatının pek çok alanında kendine has alışkanlıkları olan, istikrarlı bir rutine ihtiyaç duyan özel bir çocuk. Savaş gibi her şeyi tepetaklak eden olağanüstü bir olayın böylesi hassas bir dengede ilerleyen bir çocuğun gözünden ne anlama geldiğini görmek, okurlar için unutulmaz bir ders.

FLAMİNGO VE ATLIKARINCA DİYARINDA

İpek Güneş Çıgay’ın çevirisiyle okurla buluşan roman, çerçeveler kurarak anlatıcı ses açısından ilginç bir rota çiziyor. Lorenzo’dan önce bu hikâyenin yazarı olacak İngiliz Vincent Montague ile tanıştırıyor bizi. Bir yandan üniversiteye hazırlanan diğer yandan hayatı keşfetmeye can atan genç, büyükanne ve büyükbabasının çocukken kendisine hediye ettiği ve baş ucunda asılı adaşı Vincent Van Gogh’un tablosundaki balıkçı teknelerinin diyarına gitmeye karar veriyor. Böylece Güney Fransa’nın sıra dışı doğası ve özellikle de flamingolarıyla ünlü Camargue bölgesine ışınlanıyoruz. Kamp yaparken rahatsızlanan ve flamingolar eşliğinde yürüdüğü uzun yolda bayılan genç, gözünü bir çiftlikte açıyor ve burada asıl hikâyenin anlatıcısı olacak Kezia Charbonneau ile tanışıyor. Vincent’ı yarı baygın hâlde çiftliğe taşıyan çocukluk arkadaşı Lorenzo ile birlikte, oğlana ailesinden miras kalmış bu çiftlikte yaşayan Kezia Charbonneau, gerek Vincent’ın gerekse okurun bu sıra dışı kahramanın hikâyesini anlamasında çok önemli bir rol oynuyor.

Kezia bizleri Lorenzo ile birlikte İkinci Dünya Savaşı’na denk gelen çocukluklarına götürüyor. Annesi ve babasıyla birlikte çevresi flamingolarla çevrili bu çiftlikte sakin bir hayat sürdüren Lorenzo, otistik yapısı sebebiyle insanlarla iletişim açısından bazı zorluklar yaşayan; öte yandan hayvanları iyileştirmeyi, onlarla bağ kurmayı başaran özel bir çocuk. En sevdiği şeyse müzik ve kent meydanında biricik arkadaşı Kezia’nın Roman ailesi tarafından yapılıp işletilen atlıkarınca.

Mutlak denge ve istikrara ihtiyaç duyan Lorenzo’nun hayatı Alman işgaliyle birlikte kökünden sarsılıyor. Burası artık flamingoların vurulduğu, Kezia’nın ailesinin toplama kampına götürüldüğü ve atlıkarıncanın durduğu bir dünya. Ve en büyük savaş cephede değil, günlük hayatın tam ortasında.

UMUTLA DİRENMEK

Morpurgo hayata hep yakın duran, onun yeri geldiğinde edebiyatı da şaşkına çevirecek özgün kurgusuna saygı duyan bir yazar. Dolayısıyla bu romanı da sadece iyiler ve kötülerden ibaret değil. Genellenebilecek kutuplar yok; sadece kendi bireysel iradesini iyiden ya da kötüden yana kullanmaya karar veren tekil insanlar var. Bu açıdan roman, yazarın yine İkinci Dünya Savaşı’nda Alman askerleri tarafından işgal edilen Fransa’nın küçük bir sınır kasabasında geçen Anya’yı Beklerken eseriyle koşutluklar içeriyor. Cephede esir düşmüş babasının yokluğunda, büyükbabası, annesi ve küçük kız kardeşiyle yaşayan ve çobanlık yapan küçük Jo bir yandan zaman içinde arkadaş olduğu Yahudi çocukları sınırın öte tarafına geçirmek için mücadele ederken diğer yandan bir bombardıman sırasında kızını kaybetmiş Wilhelm isimli Alman onbaşı ile de dost oluyordu. Flamingo Çocuk’ta da Almanların içerisinde iyi niyetli bir astsubay var, on bir yaşındaki oğlu Hans’ı bombalı bir saldırıda kaybetmiş, eskiden öğretmen olan Willi Brenner. Kötülüğün orta yerinde atlıkarıncaya ve çocuklara sahip çıkan tek bir insanın yaratabileceği fark yürek ısıtıyor. Kezia ve Lorenzo sözcüklere ihtiyaç duymayan dostlukları içerisinde birbirilerine alınlarını dayayarak güç bulurken Lorenzo’nun bombalar arasında “Uç Flamingo Uç” diye yükselen duası, Kezia’nın yanından ayırmadığı Azize Sarah ikonasını astsubaya verirkenki duyguları unutulur gibi değil: “Bir an ikonayı ona verdiğime pişman oldum. Ama sonra pişman olduğuma hayıflandım. Bir şekilde, ona benden daha çok ihtiyaç duyacağını biliyordum. İnancımın umudumdan daha güçlü hâle geldiği an, o andı sanırım…”

Morpugo kişisel anılarını toplumsal meseleleri anlatmak için ustalıkla harmanlayan bir yazar. İkinci Dünya Savaşı’na giden biyolojik babası aktör Tony Van Bridge’i ancak on dokuz yaşında tanıyan 1943 doğumlu Morpugo, ölümün kıyısında dahi umudu ve dayanışmayı, dostluğun mucizesini ve hayvanlarla kurulan özel bağı anlatmaktan asla geri durmadı.  Bu güçlendirici hikâyelerden hepimize düşen bir pay var. Yeter ki almayı bilelim.

 

 

Flamingo Çocuk
Michael Morpurgo
Türkçeleştiren: İpek Güneş Çıgay
Editör: Yağmur Yavaş Aydın
Tudem Yayınları, 216 sayfa
Show More