İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Bir kadın bisiklet yarışçısı ve uçan bir balık

19. yüzyılın sonunda, İtalya’da yoksul bir köylü ailesinin on birinci ve tek kız çocuğu olarak doğan Alfonsina Strada, romanda anlatıldığı üzere, köyde ihtiyaç sahiplerinin söküklerini dikerek bir tür takas yoluyla ihtiyaçlarını karşılayan bir kız çocuğu.

Yazan: Sema Aslan

Dünyadaki en önemli bisiklet yarışlarından birine, İtalya Bisiklet Turu Giro d’Italia’ya katılan, 1900’lü yılların başında kadın bisiklet yarışçısı olarak büyük ün kazanan Alfonsina Strada’nın yaşam öyküsünden esinle yazılmış bu romanın iki kahramanı var: Kısa adıyla Alfo ile uğurlu balığı Şilo. Kitaba adını veren Şilo’nun birkaç hayali var: Kendi hikâyesini yazmak, bir insanla konuşmak, başka bir cins hayvanla konuşabilmek, bir Güneyli olarak Kuzey Denizi’nde yıkanmak, bir ödül kazanmak, Alfo’nun bisiklet yarışını ön sıradan ve insanlarla birlikte izlemek ve uçmak. Bu son hayal, aslında uzak bir hayal değil -diğer hayallere kıyasla, hiç uzak bir hayal değil çünkü tam adı Akdenizli Uçan Balık Cheilopogon heterurus olan Şilo, zaten uçabilen bir aileden geliyormuş. Özellikle tehlikeden kaçmak için uçan bu tür, kitapta da yaz aylarında İtalyan sularında ortaya çıkan, yüzgeçleri kanat gibi gösterişli ve büyük olan bir tür diye tarif ediliyor.

Şilo, başından sonuna, Alfo’nun bisiklet yarışçısı olarak kariyerinin adım adım nasıl şekillendiğini, bu esnada hangi zorluklarla mücadele ettiğini ve dünyanın bir kadın bisiklet yarışçısıyla tanışmasını anlatıyor. Alfo’nun ilerleyişi sırasında Şilo da bazı keskin dönemeçler alıyor ve hayallerine bir bir kavuşuyor.

19. yüzyılın sonunda, İtalya’da yoksul bir köylü ailesinin on birinci ve tek kız çocuğu olarak doğan Alfonsina Strada, romanda anlatıldığı üzere, köyde ihtiyaç sahiplerinin söküklerini dikerek bir tür takas yoluyla ihtiyaçlarını karşılayan bir kız çocuğu. Şilo’yu da parası olmadığı için balıkçının balık ağını onararak alabiliyor zaten. Ödünç bisikletle her gün birkaç saat antrenman yapıyor ve bu arada annesine terzi değil, bisiklet yarışçısı olmak istediğini söyleyip duruyor. Bir kadının terzilik, aşçılık, bakım hizmeti ve benzeri işleri yapmakla yükümlü olduğunu, bunları yap(a)mayan kadının evlenemeyeceğini söyleyen ve kadınların bu konsept dışındaki varlığını havsalası kabul etmeyen anneyle geçen tartışmalarda ilk eşik, babanın yardımıyla aşılıyor. Alfo’nun babası, on tavuk karşılığı bir bisiklet alıyor kızına. Alfo bu bisikletle köy, kasaba, kent çapında yarışlara katılıyor. Derken Rusya’dan gelen davetle uluslararası bir yarışta da boy gösteriyor ve Çariçenin özel isteğiyle, yarışı kazanamamış bile olsa cesareti nedeniyle altın madalyayla ödüllendiriliyor. Yarışları çoğunlukla zaferlerle ardında bırakırken, başka önemli bir şey daha oluyor. Ayağına takılıp duran eteğinden, rüzgârda kendisine zorluk çıkaran uzun saçlarından vazgeçiyor Alfo. Ağabeylerinin şortlarını giyiyor, saçlarını kulak hizasında kısaltıyor. Şeytan olduğu gerekçesiyle köylülerin hışmına da uğruyor, “kadın gibi yarışmadığı” ve çıplak bacaklarıyla zarafetten uzak göründüğü için elde ettiği rekor görmezden de geliniyor. Gerçekle kurgunun bir arada bulunduğu roman, güzel bir an yakalıyor: Sadece kendi arzusu, kendi tutkusu için bisiklete bindiğini düşünen, bu nedenle de başkalarının tepkisini anlayamayan Alfo, Şilo’nun da yardımıyla bisiklete binme inadının başkalarını da doğrudan etkilediğini fark ediyor. Başka kadınları ve başka adamları farklı biçimlerde etkileyen ve dönüştüren bir inat, Alfo’nunki. Tek kişinin içinde kalamayacak kadar büyük bir tutku, “dünyadaki insanların neredeyse yarısının hayatını değiştirmek” bu.

Şilo, kitabın, hikâyenin anlatılışından çok sonra okunduğu bilgisiyle konuşuyor; 1900’lerde oldukları hatırlatmasını sık sık yapıyor. Kadınların saçı, giyinişi, mesleği, hayalleri üzerine söz sahibi olmanın zorluklarını okurken hangi yüzyılda olduğumuzu bilelim istiyor. Bir efsaneye dönüşen Alfonsina Strada’nın kadın sporcu olarak yaşadıklarını anlatırken, bu zaman çizelgesi anlamlı olabilir. Hemen peşinden, günümüzde de kadın sporcuların nelerle muhatap olduklarını hatırlamak, bu ikisini birlikte düşünmekse, ayrıca anlamlı.

Özlem Dilber, hikâyesi boyunca sık sık (balık Şilo aracılığıyla) hayvanın doğasına değiniyor. Bu, bir hayvanla bir insanın dostluğunu da hikâye etmenin taşıdığı bir ses, muhtemelen. Ancak burası bir yana; yazar hiç vazgeçmeden dirayetli olmanın, hayallerine inanmanın önemine vurgu yapıyor; hikâyenin olumlu duygusal tonunu hep koruyor ve kaybetmenin de yarışa dâhil olduğunu söylüyor. Romanın sonunda da adı geçen gerçek karakterlerin kısa yaşam öykülerine yer veriyor.

Hayalperest Şilo, bir sporcunun zorlu hikâyesini, 1900’lü yılların toplumsal kodları, sosyo-ekonomik şartları ve politik ortamı eşliğinde anlatan, merak duygusunu ayakta tutan ve okurunu, kitabı okuduktan sonra küçük bir araştırma yapmaya da teşvik eden bir roman.

Hayalperest Şilo
Özlem Dilber
Resimleyen: Merve Dilek Efe
Editör: Hasret Parlak Torun
Redhouse Kidz Yayınları, 148 sayfa
Show More