İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Bir ömür dediğin nedir?

Wyndham içinde yaşadığı toplumdaki cinsiyet rollerini baştan aşağı tartışmaya açıyor ve bunu yaparken de hakiki bir yazar olarak kendi cinsiyetinin perspektifinden sıyrılıyor.

Yazan: Gökhan Yavuz Demir

Sokaktan gelip ailemizin bir üyesi olan Kocabaş’ın bizden evvelki hikâyesini bilemiyoruz. Neler yaşadığı, yolumuzun nasıl kesiştiği ve kaç yaşında olduğu bizim için hep meçhul. Biz sadece onun hikâyesinin bizden sonraki kısmını, beraber yaşadığımız sekiz senesini biliyoruz. Bundan ötürü biri merak edip Kocabaş’ın yaşını sorduğunda, “bize geldiğinde dört yaşında olsa veya beş yaşında olsa,” diye başlayan tahminler yürütüyoruz. En iyimser akıl yürütmeyle bile bizim koca kız on yaşının üzerinde; belki on iki, belki de on üç yaşında… Koca kızın iyice kocadığını gördükçe, insan bir kangalın ortalama ömrü keşke daha uzun olsa diye düşünmeden edemiyor. Acaba koca kıza bir ömür yetti mi? Bir ömür nedir ki? Bir ömre ne kadar şey sığdırılabilir? Ben yetmiş değil de iki yüz yıl yaşasam ve Kocabaş da on beş sene değil de yüz elli sene yaşasa, ömrümüzün veya hikâyemizin niteliği ve kalitesi de değişir miydi? Bilemiyorum.

Kargodan, bu ve benzeri soruları tartışan 1960’ta yazılmış bir bilimkurgu romanı çıkıyor: Likenlerin Sırrı. Biraz araştırıp, 1903-1969 tarihleri arasında yaşayan John Wyndham’ın, kitapları uzun bir süredir Türkçede de bulunan meşhur bir bilimkurgu yazarı olduğunu öğrenince, doğrusu insan cehaletinin kesâfetinden utanıyor. Bir ömür içinde insan kaç yazar okuyabilir ki! Bütün okuduğumuz yazarları aslında o kısacık ömrümüzde okumadığımız yazarlar pahasına okumuyor muyuz?

Şikâyet etmek yerine yeni bir yazarlar tanışmanın keyfini çıkarmak için Likenlerin Sırrı’nı okumaya başlıyorum. Cinsel devrimin ve 68 öğrenci olaylarının arefesinde yazılmış bu kitabın ortalarına geldiğimde, Johnn Wyndham kesinlikle bir yazar olarak ilgimi çekiyor, fakat kendisiyle tanışmak için Likenlerin Sırrı doğru kitap mı, bundan şüphe etmeye başlıyorum.

Kitabın tematik yoğunluğu tartışılmaz. Wyndham içinde yaşadığı toplumdaki cinsiyet rollerini baştan aşağı tartışmaya açıyor ve bunu yaparken de hakiki bir yazar olarak kendi cinsiyetinin perspektifinden sıyrılıyor. Fakat bununla da yetinmeyip çıtayı daha da yükseltiyor. Kitabın toplumsal cinsiyet meseleleri üzerinden tartıştığı ve sorduğu soru hayat sürelerimizin uzamasınının toplumda neleri etkileyeceği ve değiştireceği oluyor. Hakikaten iki yahut üç katına çıkan bir hayat süresi, kulağa ilk geldiği kadar iyi bir şey midir? Ortalama yetmiş-seksen yıllık ömürlerimiz bu dünyayı daha yaşanılası bir yer yapmaya yetmiyorsa, hayat sürelerimizin iki yüzyıla çıkması daha güzel bir dünya ve daha anlamlı bir hayat inşa etmemizi sağlayabilir mi? Devrim bir ömre sığamadığı için gerçekleşmiyorsa, bir ömrü uzatmak bizatihi devrim olabilir mi?

Roman idealist bir bilim kadını olan Diana Brackley’in görkemli cenaze töreniyle başlıyor. Sonra seneler evveline gidip Diana’nın liseden mezuniyetine şahitlik ediyoruz. Daha romanın ilk satırlarında Diana’nın hiç de toplum tarafından kendisine sunulurmuşcasına dayatılan kadın rolünü oynamaya niyetinin olmadığını anlıyoruz. Diana hemen evlenmek, çocuk yapmak, kocasını ve çocuklarını hayatının yegâne gayesi hâline getiren bir ev kadını olmak istemiyor. Aksine gidip biyokimya okuyor. Üniversitenin ardından hayatını değiştirecek bir karar alıp, en az kendisi kadar idealist bir bilim adamı olan Francis Saxover’ın yanında işe başlıyor. Wyndham, Francis’in daha Diana ile ilk kez tanıştığı o iş görüşmesindeki çekici ve bakımlı kadının, iyi bir bilim insanı olup olamayacağına dair gayet eril kaygısının ne kadar boş olduğunu okurlarına hemen gösteriyor.

Darr Malikânesi Geliştirme’de günler bütün bilim insanları gibi Diana ve Francis için de yoğun çalışarak geçiyor. Tâ ki ikisi de birbirlerinden habersiz dünyayı değiştirecek büyük bir buluş yapana dek. Bir bilimkurgu yazarı olarak çok iyi bilim tarihi bilen Wyndham, bu tür buluşların aslında bir tür “serendipity” (beklenmedik, umulmadık keşif) olduğunu gayet iyi biliyor. Diana’nın Darr’daki kedi Felicia için bıraktığı bir tas sütün, ortasındaki bir santimlik siyah benekli kısım hariç neredeyse kesildiğini fark eden iki bilim insanı bunun Diana’nın üzerinde çalıştığı liken örnekleriyle bir ilgisi olduğunu düşünüyorlar.

Sonrasında anlıyoruz ki bu likenin içinde insanın yaşlanmasını geciktiren ve ömrünü uzatan bir madde var. İşte buradan sonra roman biraz roman olmaktan çıkıyor. Diana’nın evvelinde de dikkati çeken kadın hakları ve kadının toplumdaki rolüyle ilgili tiradlarına bir de insan ömrünün uzamasının toplumsal hayatta nasıl bir devrim yaratacağına dair yeni tiradları ekleniyor. O kadar ki nihayet Wyndham bir yerde Diana’nın ağzından bunu kendisi de kabul etmek zorunda kalıyor: “Vaaz için özür dilerim tatlım ama bunları birine söyleyebilmek çok rahatlatıcıydı.” (s. 97)

Diana’nın savunduğu gibi, bu buluş toplumun bütün varoluşunu temelden dinamitleyecek imalar barındırıyor. İnsanlar önce bu buluşa ulaşmak için, fakat çok geçmeden bu buluşu durdurmak için mücadele etmeye başlıyor.

Bu sorgulama, bu derinlik hiç kuşkusuz romanın artısı. Fakat tezler karakterlerin o kadar önüne geçiyor ki Diana ile Francis arasındaki aşk bile uzun süre karanlıkta kalıyor. Fikirlerin insanların önüne geçtiği bir roman yazmış Wyndham. Yine de insan okuduğuna pişman olmuyor.

Kalan ömrümüzün tadını çıkarmaya karar vererek Kocabaş’la yürüyüşe çıkarken, Wyndham’ın diğer romanlarını da okuyacağımı biliyorum.

 

 

Likenlerin Sırrı
John Wyndham
Türkçeleştiren: Niran Elçi
Editör: Ümit Mutlu
Delidolu Yayınları, 224 sayfa
Show More