İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Dehanın gölgedeki yüzü: Nannerl Mozart

Bu kez Mozart ailesindeki kız kardeşin, Nannerl Mozart’ın hikâyesini dinliyoruz. Dönemin diğer dâhi çocuğunun müzikal yolculuğuna ve karşılaştığı engellere kurmaca üzerinden bakmak, ilgi çekici olduğu kadar yüreklendirici ve dönüştürücü bir etkiye sahip.

Yazan: Itır Yıldız

“Salzburglu dâhi çocuklar” diye anılan kardeşlerden biri 7, diğeri 12 yaşında. Anne ve babalarıyla Avrupa’nın çeşitli şehirlerini hiç de konforlu sayılmayacak bir yolculuk yaparak dolaşıyorlar. Prensler, krallar, kraliçeler, dönemin ünlü bestecileri ve saygın gazete yazarlarının dinleyiciler arasında olduğu konserlerle geçen upuzun bir turne; gencecik yaşamlarını tamamen müziğe vakfetmiş iki çocuk: Wolfi ve Nannerl. Yani Wolfgang Amadeus Mozart ve Anna Maria Walburga Ignatia Mozart. İlkini hepimiz biliyoruz, peki ya onun kadar yetenekli olan kız kardeş Mozart’ı, nam-ı diğer yakın çevresinde hitap edildiği ismiyle Nannerl’i?

Kanadalı yazar ve şair Barbara Nickel’in gerçek belgelerden yola çıkarak kaleme aldığı Mozart Kızı (The Mozart Girl), müzikteki yeteneği ve başarısına rağmen, kendi kariyer yolunu çizmesi engellenen Nannerl Mozart’ın yaşamından esinlenen bir kurmaca. Kitabın sonunda yer alan “Yazarın Notu” bölümünde belirtildiğine göre Nannerl’in tuttuğu günlükler ve baba Leopold Mozart’ın yolculuk sırasında ev sahibine yazdığı mektuplar, romana büyük bir kaynak oluşturmuş. Ayrıntı Yayınlarının ilk gençlik kitaplığı Dinozor Genç etiketiyle yayımlanan ve Edip Sönmez tarafından dilimize kazandırılan kitap, Mozart ailesinin 1763’ün Haziran ayında başlayıp üç yıl süren turne yolculuklarının ilk altı aylık dönemine odaklanıyor.

Küçük yaşlarından itibaren babalarından müzik eğitimi alan kardeşler, davet edildikleri her konserde övgü ve saygıyla karşılanıyor. Ne var ki babalarının ilgisi, rehberliği ve cesaretlendirmesi iki kardeş üzerinde eşit değil. Wolfi klavyenin yanı sıra babasından keman çalma ve beste yapma konusunda da eğitim alırken, Nannerl’in eğitimi klavyeyle ve babasının gösterdiği birkaç “basit” pratikle sınırlı. Wolfi gibi konserlerde doğaçlama yapmaya teşvik edilmiyor. Wolfi müziği üzerine çalışmaya devam ederken, o, sayısız konaklamaları arasında kardeşinin bavulunu da topluyor, annesine ev işlerinde yardım ediyor. Yine de on ikinci yaş gününde pastasının mumunu üflerken büyük bir dileği var, 18. yüzyıl şartlarında kadınlar için hiç de mümkün görünmeyen bir hayal: Dünyanın en ünlü bestecisi olmak!

“ONLARIN NE DÜŞÜNDÜĞÜ KİMİN UMRUNDA? SEN SADECE İÇİNDE NELER OLDUĞUNU GÖSTERMELİSİN.”

Nannerl’in on ikinci yaş günü hediyesi olan günlüğü, turne yolculuğu boyunca gizli saklı bestelemek durumunda kaldığı, seslerini kafasının içinde duyarak oluşturduğu senfonisinin en büyük sırdaşı. Çocukluk arkadaşı da var tabii, Katherl. Senfonisini yayımlatmak ve dinletmekle ilgili endişeleri olan Nannerl’e, “Onların ne düşündüğü kimin umrunda? Sen sadece içinde neler olduğunu göstermelisin,” diye yanıt yazıp yüreklendiren. Sonra bir de Sopherl: Bir zamanlar Nannerl kadar yetenekli bir müzisyenken, müzikten uzaklaştırılmış, müziğe küstürülünce kendisi de suskunlaşmış bir kadın. Bu karşılaşma her ikisinin de yaşamını değiştiriyor.

Kitap, müziğe tutkun bir genç kızın hayalleri için sarfettiği çabayı anlatırken, kardeşlerin birbirleriyle tatlı atışmalarını, rekabetle birlikte aralarındaki sevgi ve dayanışmayı göstermeyi de es geçmiyor. Bünyelerinin kaldırmakta zorlandığı uzun yolculukların; çok çalışarak hazırlandıkları ve bir yetişkin gibi ağırlanıp para kazandıkları konserlerin arasına ”sıradan çocuk” ihtiyaçlarını ve davranışlarını ya da yalnızca iki kardeşin anlayabileceği şifreli iletişimleri de serpiştiriyor. “(…) Oturma yerine eliyle dört çeyrek ve iki yarım notalık vuruş yaparak, kendi aralarında ‘özür dilerim, tekrar arkadaş olalım,’ anlamına gelen gizli şifreyi Wolfi’ye yolladı.”

Yazar Barbara Nickel’in, Nannerl’in müziğe olan sevgisini ve adanmışlığını tasvir edişinde sahici ve içten bir anlatım var. Müzikle ilgili her şeyin -heyecan, sevinç, tutku, korku- Nannerl’in bedenindeki ve ruhundaki etkilerine yakından tanık oluyoruz. Bu zengin duygu aktarımında yazarın geçmişinde edindiği keman eğitiminin ve müzik bilgisinin rolü üzerine düşünmeden edemiyor insan. Nannerl’in, babası onaylamadığı hâlde doğaçlama yaptığı bir sahneyi bize şu cümlelerle yaşatıyor Nickel: “Planladığı gibi sonata başladı: Yavaşça, sanki kocaman ve yaşlı ağaçlarla dolu, karanlık bir ormanda yürüyormuş gibi. (…) Sonra açıklığa, bir çayıra çıktı ve kelebeklerle birlikte sekerek dans edişiyle müzik hızlandı. (…) Çayırdaki kuşları duydu. Tril* ötüşünün bütün gün sürmesini istiyorlar, onları dinleyen seyircileri umursamıyorlardı. Sol eli, tril ile öten kuşlara uyum sağlayan kendi melodisini çalmaya başladı ve çok geçmeden ormandaki herkes Nannerl’in çayırlardan getirdiği sol el melodisini takip ediyor, yüksek otların arasındaki kıvrımlı patikaya götürüyordu. Bir göle ulaştığında Nannerl artık sıcaklamıştı ve üstündeki tüm kıyafetlerle suyun içine atladı. Şlaps!”

Erkek olarak dünyaya gelseydi, belki bugün kendisini Wolfgang Amadeus Mozart kadar tanıyacağımız bu tarihi figürün, dönemin dâhi çocuğunun, müzikal yolculuğuna ve karşılaştığı muameleye kurmaca üzerinden bakmak, insanın, belki çok da değişmeyen bir anlayışın içinde her şeye rağmen özünde var olan ve nesilden nesile yaygınlaşan “kendilik yolunu” arayışını kuvvetlendiriyor. Bu yönüyle Mozart Kızı, çocuk ve genç okurlar için sürükleyici olmasının yanında yüreklendirici bir hikâye de anlatıyor.

*Tril: Birbirine çok yakın iki notanın seri şekilde peş peşe çalınması.

 

 

Mozart Kızı
Barbara Nickel
Türkçeleştiren: Edip Sönmez
Editör: Nihal Ünver
Dinozor Genç Yayınları, 190 sayfa
Show More