İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Beklenmedik bir macera ve küçük, tatlı bilgelikler

Aksi bir büyükanne, İnternet bağlantısından uzak günler ve kırsalda üstlenilen sorumluluklar ne ara yaza dair özlenecek anılara dönüştü? Kuzeyde Bir Yaz, üç kardeş ve anneannelerinin değişim hikâyesi; tabii art arda gelişen gizemli olaylar da işin tuzu biberi.

Yazan: Itır Yıldız

Anneanne yanında geçirilecek bir yaz tatili, başta kulağa hoş gelebilir. Ancak ya bu anneanne, üst jenerasyonlara cömertçe atfedilen, alışıldık “tonton”, “pamuk gibi” sıfatlara yahut torunlarını şımartmayı seven, “şefkatli mi şefkatli” imaja hiç uymuyorsa? Üstelik, şehirde doğmuş üç kardeşin -Martha, Mikkel ve Mats’ın- o güne dek hiç de aşina olmadıkları bir yerde, kırsalda, İnternetin ve hatta telefonun bile olmadığı bir evde yaşıyorsa? Anlayacağınız üzere kardeşlerin uyum sağlaması gereken pek çok şey var; ah bir de “kendi işini kendin gör” yaşam biçimi içinde üstlenmeleri gereken sorumluluklar. Kabul etmek gerekir ki, o güne dek yaşadıklarından farklı bir yaz tatili bu.

Çocuk ve gençlik edebiyatı alanındaki eserleriyle Almanya’da pek çok prestijli ödülün sahibi olan Kirsten Boie, dilimize çevrilen son kitabı Kuzeyde Bir Yaz ile de 2018 Zürih Çocuk Kitabı Ödülü’nü kazanmış. Şanslı Aile, Arkana Bakma, Karaca Olmak İsteyen Tilki yazarın Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan diğer kitapları. 

Kitapta, üç kardeşin şehirli yaşamlarının ve aile içindeki alışkanlıklarının, anneannelerinin kasabadaki evinde geçirmek zorunda kaldıkları birkaç hafta içinde nasıl değişime uğradığını okuyoruz. Kardeşlerin en büyüğü olan Martha’nın gözünden aktarılan hikâye, eğlenceli diyaloglar ve yeni karşılaşmalardan doğan farklı bakış açıları sunarken; sıradan, basit bir yaşamın içinde yerine getirilmesi gereken sorumlulukların yanında rutinden alınabilecek doyuma da işaret ediyor. İçinde yüzmeye alıştıkları bu sakin günler, yeni arkadaşlar ve arka planda ilerleyen gizemli olaylar dizisiyle hız kazanıyor.

Bazen kötü haberler, güzel bir şeyin başlangıcı olur. Sadece o zaman bunu bilemezsiniz.

Büyükanne Inge, yazın turist kaynayan, kışınsa ıssızlığa bürünen bir kasabanın karşı kıyısında konumlanan eski bir evde yaşıyor. Kitabın sonunda öğrendiğimiz bir sebepten ötürü, kendi kasabasıyla muhabbetini kesmiş; kıyının ucunda, bahçesinde kazları, tavukları ve çiçekleriyle bir başına yaşayan bir kadın. Alışverişini “Denizlerin Korkusu” isimli teknesine atlayıp karşı kıyıdaki kasabadan yapıyor. Bahçesindeki meyvelerden reçeller kaynatıp, yine bu kasabadaki dükkanlara satarak geçimini sağlıyor. 

Şehirden gelen turistlerin “otantikliğine” kapıldıkları, kasaba havasını koruyan, tamamen yerel işletmelerin sıralandığı nostaljik bir yerleşim yeri burası. Kasabayla arasında bir tekne mesafesi bulunan Inge’nin evinde ise misafir, istese de istemese de “umduğunu değil, bulduğunu yemek” zorunda. Yeni nesil annelerin -Martha, Mikkel ve Mats’ınki dâhil- pek tasvip etmeyecekleri, birkaç gün üst üste karbonhidrat beslenmesi, Inge’nin düzeninin normali. Sabah ekmek dilimlerinin üstüne reçel sürülerek başlayan gün, akşam ve ertesi akşam haşlanmış patates, yumurtalı patates ve sonraki akşam yine sade haşlanmış patatesle devam edebilir. Canı sıkılan, kırmızı ya da mavi tükenmez kalemle beyaz kâğıda resim çizebilir (kâğıtları idareli kullanmak kaydıyla ve neyse ki tek seçenek bu değil), kitaplıktan kendine bir kitap seçebilir, kazları besleyebilir, yalın ayak iskeleye gidip dönebilir (tuhaftır ki anneanne “oraya gitme!”, “aman düşersin!” gibi ünlemlere pek başvurmuyor) veya inekleri izleyebilir.

Inge, biraz da içinde bulunduğu şartların sertleştirdiği aksi bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Torunlarını şımartmayan, mesafesini koruyan ve onları kendi rutinine dâhil eden bir anneanne figürü. Mats’ın, henüz yeterince iyi tanımadığı için ona bir süre “Bayan Anneanne” diye hitap etmesine şaşmamalı. Öte yandan, Inge’nin çocukların gelişiminde önemli bir rolü var. Onları “çocuk yerine koymadan” ve fazla korumacı davranmadan iletişim kuruyor. Serüvenler, heyecanlar, terslikler ya da sıradan bir günün uğraşları, çocukların yeni beceriler geliştirmelerini sağlamakla kalmıyor; onları işleri bölüşmeye, kimi zaman aza kanaat getirmeye, bazen risk almaya ve yanındakileri kollamaya, bazense çözüm yolları aramaya itiyor. Ya anneanne? Onun da ufaklıklardan öğreneceği pek çok şey var. 

Kirsten Boie, doğal kalmış yerlerin her an ve hızla “bozulma” tehlikesiyle karşı karşıya olduğu meselesini arka planda işlerken, şehirli insanın mahrum kaldığı, belki gittikçe unuttuğu telaşsızlık hâline, kitabın farklı bölümlerinde yinelediği çayırda otlayan inekler tasviriyle vurgu yapıyor. Ergenlik döneminin başındaki Martha’nın, günün her saati doğanın kendi hâlindeki güzelliğini keşfettiği satırlarda, her okuru faklı bir çağrışımla ziyaret edebilecek imajlar gizli. Gece, herkes uyuduktan sonra kapının önüne çıktığında, “Neden bunu daha önce yapmadım ki?” diye düşünüyor ve bilmediği bir şeye karşı özlem duyuyor. Gerisini kitap anlatsın: “Bu özlemin daima, güzelliğin verdiği dayanılmaz mutluluk sırasında ortaya çıktığını artık biliyordu. Geceleri dışarıda hiçbir şey yapmadan öylece oturmak ve izleyip dinlemek… ‘Dünya o kadar güzel ki,’ diye düşündü, ‘bunu daha önce hiç fark etmemişim’.”

Kitabı, yalnız çocuklar için değil her yaştan okur için okumalık kılan biraz da bu, anneanne Inge’den tutun küçük Mats’a kadar herkesin büyüme hikâyesi satır aralarında karşımıza çıkıyor. Küçük, tatlı bilgelikler, hem aksiyonun göbeğinde hem yalın ayak çimenlerde yürüyen bir çocuğun sevincinde ruhumuza işliyor. 

Kuzeyde Bir Yaz
Kirsten Boie
Türkçeleştiren: Aylin Gergin
Editör: Müren Beykan
Günışığı Kitaplığı, 284 sayfa
Show More