İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Hikâye çalan hayat çalar

Edebiyat içerisinde edebiyatı konu edinmek son derece riskli bir tercih. Ama John Boyne’un sanat ve yayıncılık alanlarına dair biriktirdiği çok şey olmuş besbelli. Yazarlar ve editörler arasındaki kaypak ilişkiler yumağı, güç dinamikleri; yarışmaların, ödüllerin ikiyüzlülük ve çıkar kokan kulisleri olanca sahtekârlığı içerisinde karşımızda.

Yazan: Karin Karakaşlı

Yazmanın özü hikâye anlatmaktır benim için. Sesleri işitilir kılmak; canlıları, nesneleri, dünyayı ve olmayan âlemleri görünür kılmak. Hayata yaklaşmak. Hayatı çoğaltmak. Peki hikâyesi ve hayal gücü olmayan bir insan yazar olmaya karar vermişse ne yapar? Anlatacak hikâyesi olmadan niye yazar olmak ister ki zaten, diye sorabilirsiniz. Ama o hem ödüller alan hem çok okunan bir yazar olmayı çocuk yaştan kafasına koymuş bir kere. Dolayısıyla soru sorabilecek bir alan yok. Onun bu uğurda yapacaklarını izlemek var sadece. John Boyne’un Gökyüzüne Uzanan Merdiven’i (A Ladder to the Sky) eşliğinde.  

1971’de Dublin’de dünyaya gelen John Boyne, sinemaya da uyarlanan ve Auschwitz Toplama Kampı komutanının oğlu Bruno ile kamptaki esir çocuklardan biri olan Schmuel’in gözünden Nazi dönemini anlatan Çizgili Pijamalı Çocuk romanıyla büyük yankı uyandırdı. Boyne’un özellikle savaş dönemleri ve bu zor zamanların insan hakikatine dair ortaya koyduklarıyla büyük derdi var. Çocuk ve gençlik alanındaki kitapları Tudem Yayınlarından çıkan, yetişkinler için külliyatı da DeliDolu’nun etiketiyle basılan John Boyne; Emili İlemre’nin akıcı çevirisiyle bu kez de yazar olarak tanınıp başarılı olma hırsı uğruna dünyaları yakabilecek Maurice Swift’i getiriyor karşımıza.  

İngiltere’nin Yorkshire’ında tesisatçı bir babanın oğlu olarak doğmuş Maurice Swift, yakışıklılığı ve cazibesiyle kadınları ve erkekleri kolaylıkla etkisi altına alabilen bir karakter. Babasının IRA bağlantısı dolayısıyla yeni geldiği sınıfında dışlanan küçük Henry ile insanların hayat hikâyelerini, anılarını birer malzeme olarak toplayıp kendine mal etme alışkanlığına girişen Maurice, sonrasında hırsızlığı kelimenin tam anlamıyla kötücül bir sanat hâline getiriyor.

John Boyne, “Duvar Yıkılmadan Önce”, “Kabile İnsanları” ve “Başkalarının Hikâyeleri” başlıklı üç ana bölümde kurduğu romanında, her seferinde anlatıcı sesi değiştirerek bir prizma etkisi yaratmış. Zaten kitabın olağanüstü hikâyesi bir yana, baştan sona bir romancılık dersi olduğunu da söyleyebiliriz. Vurucu, çoğu kez yıkıcı diyaloglar, son sayfanın son satırına kadar süregiden gerilim ve merak unsuru, âdeta desen gibi dokunmuş olay örgüsü, hikâye içinde hikâye tekniği, derinlikli karakterler, özenle çizilmiş atmosfer, zamanda ileri geri sıçramalar ve sorgulatan bir kara mizah okurun nefesini kesiyor.

Sırları konuşturan adam

1988’de genç Maurice’in garson olarak çalıştığı Batı Berlin’deki Savoy Otel’de başlıyor hikâyemiz. Anlatıcı, başına geleceklerden habersiz, ödüllü kitabının ve ileri yaşta gelmiş şöhretin tadını çıkaran yazar Erich Ackermann kısa sürede bu çekici ve edebiyat âşığı genç erkeğin etki alanına giriyor. Onu kendisiyle birlikte okuma turnelerine götürüyor ve kanatları altına alıyor. İşin ironik yanı Maurice’e verdiği tavsiyenin kendi sonunu hazırlayacak olması: “Herkesin bir sırrı vardır. Hepimizin geçmişinde anlatmak istemediğimiz şeyler vardır. Berlin’e döndüğünde lobide bir etrafına bak ve kendine sor: Bu insanlar, onlara dair neyi bilmememi isterdi? Hikâyeni bulacağın yer orası işte.” Zira Maurice Swift, Ackermann’ın II. Dünya Savaşı dönemine denk gelen ilk aşkı Oskar’ı ve karanlık sırrını romana çevirmekten, bunun da Ackermann’ın hikâyesi olduğunu dünyaya ilan etmekten çekinmeyecek biri. İlk başarısına koşarken, ardında da ilk kurbanının enkaza dönmüş hayatını bırakıyor. Ardına bile bakmadan hem de.

Derken hemen kendisine ABD bağlantısı sağlayacak olan bir başka deneyimli yazar, kurbanı Dash Hardy’yi buluyor. İkili Amalfi’de, edebiyat yayıncılık alanının efsanesi Gore Vidal’i ziyarete gittiğinde, Vidal’in bakış açısından anlatılan bir ara bölümle ilk kez Maurice’in hırsını ve oyunlarını çözen biriyle tanışmanın kısacık hazzını yaşıyoruz. Kısacık diyorum, zira sırada, zamanda bir sıçramayla beşinci evlilik yıl dönümlerinde, bize kendi Maurice’ini anlatan gencecik yazar Edith var. Kendisinin aksine ilham ve hayal gücüyle dolu bu yazar eşe, Maurice’in ne gibi manipülasyonlarda bulunacağını ve bir roman uğruna kötülüğü nerelere vardıracağını varın siz düşünün. 

Kefaret mi demiştiniz?

Son bölümdeyse iyice günümüze yaklaşarak Maurice Swift’i kendi sesinden dinleme imkânımız oluyor. Vicdan kavramından yoksun, suçluluk kelimesine yabancı, narsist ve psikopat mı sosyopat mı olduğuna karar vermeye çalıştığımız Maurice’i, ölen oğluna benzeyen biyografi yazarı genç Theo Field’in karşısında, ilk kez anlattıran değil anlatan olarak izlerken ilahi adalet gelir mi diye bekliyoruz.

Edebiyat içerisinde edebiyatı konu edinmek son derece riskli bir tercih. Ama John Boyne’un sanat ve yayıncılık alanlarına dair biriktirdiği çok şey olmuş besbelli. Yazarlar ve editörler arasındaki kaypak ilişkiler yumağı, güç dinamikleri, yarışmaların, ödüllerin ikiyüzlülük ve çıkar kokan kulisleri olanca sahtekârlığı içerisinde karşımızda. Boyne, kara mizahını da en çok bu alanda konuşturuyor. 

Dikkatli okurlar son bölümde bazı ipuçları yakalasa da Gökyüzüne Uzanan Merdiven’de Maurice Swift’in kefaretiyle huzur bulmayı ümit eden vicdanlar için acı bir sürpriz daha var. Yazarın tabiri caizse son ters köşesi. Çünkü tanıklık ve sessiz suç ortaklığı da bedelini ister. Ve emin olun John Boyne hepimize o bedeli incelikle ödetecek.  

Gökyüzüne Uzanan Merdiven
John Boyne
Türkçeleştiren: Emili İlemre
Editör: Ayşegül Utku Günaydın
Delidolu Yayınları, 376 sayfa
Show More