İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Çizgi Roman Sanatı Etrafında Dönen Derin Tartışmalar – 3

“Manga Çizgi Roman Diiiiildir!”

-Bölüm 1-

Eminim herkes, ülkemizi saran Japon çizgi roman ekolü “manga” çılgınlığının farkındadır. Cep kitabı boyutunda, eciş bücüş, koca gözlü tiplerin çizildiği siyah-beyaz sayfalar… Renkli teknoloji çağında, diğer ekoller sayı başına 2-3 bin ancak satarken manga nasıl olur da 50-100 bin okur bulur? Buyurun bunu konuşalım bu bölümde.

Yazan: Ümit Kireççi

Manga Tarihi

18. yüzyılda kullanılmaya başlanan “manga” kavramı “man” (istemsiz, doğaçlama) ve “ga” (resim) sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. 19. yüzyılda ressam Hokusai, eskiz defterine bu ismi vermiş, Rakuten Kitazawa, bugünkü popüler modern bağlamda yaygınlaştırmıştır. Manga kavramı, Kore’nin “manhwa”sı ile Çin’in çizgi romanı “manhua”sının isim babasıdır.

Birçok kaynakta, manganın kökeni daha eski gelenekleriyle ünlenen Japonya tarihine bağlanmaya çalışılsa da bana göre bu sadece romantik ve otantik bir tarih yaratma çabasıdır. Elbette geleneksel Japon resim sanatçılarının zaman zaman farklı denemeler yaptıklarını göz ardı etmek haksızlık olur. Ancak manganın bir yapı olarak ortaya çıkışı ve gelişiminin, içe kapanma politikasından çıkan Japonya’nın Batı ülkeleriyle tanışması sayesinde gerçekleştiğini vurgulamak gerekir. 19. yüzyıl ortalarında Japonya’yı Batı tarzındaki ilk karikatür ve çizgi romanlarla Charles Wirgman (İngiliz) ile George Bigot (Fransız) tanıştırır. Charles Wirgman 1857 yılında British
Punch
dergisinden ilhamla Japan Punch’ı yayımlar. 

1920 sonrasındaysa ABD çizgi romanlarının etkisi görülmeye başlar. İkinci Dünya Savaşı’nın ardındansa bu etki daha da artmıştır.

Birçok manga dergisinin yayımlanmaya başlandığı ülkede, geleneksel bir çizgi ve kültürel bir kimlik oluşumu onlarca denemenin arkasından gelir. Japon sanatçılar zaman içinde Batılı örneklerden özgün bir form yaratırlar. 

Osamu Tezuka (God of Manga), özellikle de Disney karakterleriyle Betty Boop tiplemesinden aldığı göz formuyla manganın görsel kalıbını belirleyen sanatçı olur ve animenin (Japon çizgi filmi) kolay üretim yolunu icat eder. 

Manga, Siyaset ve Yumuşak Güç 

Manga ve anime, Japonya’nın önemli ihraç ürünleridir. Verilere göre manga pazarı bugün dünya genelinde 600 milyar yenin üzerindeyken, anime pazarı yaklaşık 25 milyar dolara ulaşmaktadır. Önemli bir gelir kapısı olmalarının yanı sıra, bu iki ürün aynı zamanda Japonya’nın dünyaya tanıtılmasında ve bir güç olarak kabul görmesinde büyük rol oynamaktadır. Bu da sert askeri müdahaleler yerine, popüler kültürün yardımıyla “yumuşak güç” kullanımıyla gerçekleşir; üstelik ABD gibi “üstün ve muhteşem” kahramanlar üzerinden, propaganda niteliğindeki bir güç gösterisine dönüştürmeden… 

Mangada da tıpkı diğer çizgi roman ekollerinde olduğu üzere, iyilik kötülükle veya karşıtlarla veya bir ötekiyle çatışır. Ancak gördüğüm kadarıyla mangalarda “öteki” kavramının siyasi hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. Ana eksen insanlığın ve özellikle de çocukların, ergenlerin ve gençlerin ortak kaygılarıdır. İster gerçekçi bir düzlemde ister fantastik bir âlemde olsun ötekinin temsil ettiği şeyler her gün karşılaşabileceğimiz kişi ve bakış açılarıdır. Ayrımcılık, eğitimsizlik, yok sayılma, ırkçılık, sömürü düzeni, hor görme… 

Öte yandan mangaların en çok eleştirildiği yönlerden biri “dini motiflerin” çok kullanılmasıdır. Doğru gibi duran yanlış bir eleştiridir bu. Çünkü Japon toplumunun büyük bir kısmı ateist, deist veya dinsizdir. Çok azı da Hristiyan’dır. Japon kültüründe cihat veya haçlı seferi zihniyeti olmadığından, mangalarda karşımıza çıkan Shintoist ve Budist motiflerin tamamı, sadece geleneksel kültürün otantik kullanımı olarak sunulmaktadır. Yani ortada dini bir propaganda bulunmamaktadır. 

Günümüzde aynı yöntemi kullanan Güney Kore’nin “manhwa” eserleri de ülkemizde yayımlanmaktadır. Popüler kültürde ve sanatta aniden yükselişe geçen bir kültürün yolculuğunu bu kalıp üzerinden izleyebilirsiniz.  

Otaku Kültürü

İlk önce Japonya’nın, mangayı, özellikle Batı dünyasına kabul ettirmede izlediği yola bakmak gerekir. Sonuçta sanat eserleri belli bir kültürel birikime yaslar sırtını. Farklı kültürden toplumlar diğer toplumun kültürüne aşinaysa anlayabilir aktarılanları. Dil, din, gelenek, kılık kıyafet, tarih… 

Türkiye’den örnek verelim. Özünde Batı toplumuna özgü kral, şövalye, kilise, hamburger gibi sözcükler bizde herkesçe bilinir. Dil vasıtasıyla kültürel aktarım gerçekleşmiş, iki farklı toplum kaynaşmıştır. Buna karşın Japon kültürüne dair bilgimiz katana, şogun, samuray, geyşa, şeker kız Candy düzeyindedir.

Manga bunu dünya genelinde kırmak için büyük bir gayretle dünya klasiklerine sarılmış, evrensel konu ve kaygıları belirlemiş, Japon kültürünü üstün gösterme kolaycılığına sapmadan, hepimizin hikâyesini belli kültürel unsurlar üzerinden kaynaştırarak aktarmıştır. Bu da o kadar çekici gelmiş ki dünyanın her yanından okurlar Japonca öğrenmeye heveslenmiş, cosplay adı verilen kostüm giyme etkinliklerinde boy göstermelerine ve “Otaku kültürü” olarak adlandırılan anime-manga hayranlığının ortaya çıkmasını sağlamıştır.  

Ülkemizde manga yayınlarının artmasından önce bu kültür hayli yanlış anlaşılmıştı. Japon stereotipleri gibi badi badi yürüyen, sürekli göz kırpan, sesini incelterek konuşurken devamlı gülümseyen tiplere rastlıyorduk sıklıkla.  

Manga ve Okuru

ABD çıkışlı “Boy Band” müzik türü kalıbının birçok mangada örnek alındığını görüyorum. Beşli vokalden oluşan pop müzik gruplarında serseri, bebek yüzlü, sevimli, bilgiç, hüzünlü, öfkeli, zeki, saf görünümlü tasarlanmış çeşitli tipler bulunmaktadır. Bu şekilde hayranlar kendilerine yakın buldukları vokalisti izlerken bütün grubu da takip etme zorunluluğu doğar. Ayrıca bazı magazinel haberlerle de hayranların taraftar olma eğilimi takibi bağımlılık hâline getirir.

Grup hâlinde dolaşan karakterlerin olduğu birçok mangada bu kalıba rastladım. Saf ama başarılı başkişi, sürekli hırçınlık yapan biri, çapkın tipleme, sürekli ağlayan bir mızmız, biçimsiz ve sıradan, havalı, yakışıklı, cool kişi, bilgiç… Belli ki farklı arayışlar içinde olan okurlar bu yolla aynı yayında bir araya getiriliyor.

Dışlananlar… Ergenlerin ve gençlerin en çok sıkıntı yaşadıkları konunun bu olduğunu düşünüyorum. Yetişkinler dünyasında olduğu kadar “popüler” olan yaşıtları arasında görünmez, duyulmaz olmaları. Mangada bu konu “seçilmiş kişi” kalıbı kullanılarak ön plana çıkarılmaktadır. Dışlanan kişi mangada değeri anlaşılamamış özel biri olarak sunulur. Sadece doğru zamanda doğru yerde olma zemini hazırlanır. Böylece mecazlar dünyası harekete geçer ve sıradan sanılarak görmezden gelinen kişinin gerçek becerisi ortaya çıkarılır. Hayalet, gulyabani, sihirbaz, büyücü, kahraman özellikleriyle kişi hem onu görmezden gelenleri hem de dünyayı kurtarır.

Ayrıca mangalardaki kurgu, bir ergenle sohbet etmek gibidir. Konu başlar ancak klasik kurguya göre akmaz. Akamaz. Çünkü ergen nasıl ki her şeyi sıraya koyup anlatamaz, nasıl ki her unsuru yerinde aktaramaz ve kendisine yanıt verildiğinde devamlı “ama orada şu da var,” diyerek eksiklikleri aktarıp haklı çıkmaya çalışırsa, manga da öyle bir kurgu izler. Ne zaman, nereden, ne çıkacağını bilemezsiniz. Birden üstün güçler oluşur kişide, birden bir yardımcı ortaya çıkar, birden “zaten cebimde vardı,” denilerek asla cepten çıkmayacak bir nesne çıkarılır. Ve sakın karıştırmayın, bu durum Vladimir Propp’un veya Joseph Campbell’in işaret ettikleri büyülü yardımcının veya nesnenin ortaya çıkışı hadisesi değildir. Bu bildiğiniz ergen dilidir. 

Sen Japon musun? Manga Çizme, Okuma!

Son zamanlarda, özellikle karikatür ve çizgi roman çizerlerimizin dile getirdiğine şahit olduğum şaşırtıcı bir söz bu. Ülkemiz çizerleri de Japon sanatçılar gibi Avrupa ve ABD karikatür ve çizgi romanlarından etkilenerek başlamışlar bu işe. Ama üzülerek söylüyorum bizde özel bir gelenek oluşamamıştır. Sanatın evrenselliğine indirilen etkisiz ve üzücü bir darbe.

Peki, “Manga Çizgi Roman Diiildir!”
Demiştik, O Ne Oldu?

Çizgi roman okurlarımız arasında futbol taraftarlığı kıvamında bir tartışma yıllardır sürer gider. Her ekolün takipçisi kendini ve beğenisini, diğerinden üstün görür. Diğerleri çizgi romanın kalitesiz ürünüyken, gerçeği kendi okuduğudur. 

Manganın çizgi roman olmadığı iddiası biraz bu geleneğin devamıdır. Manga okuru kendini diğerlerinden ayrıştırmak ister. Üstüne üstlük de ABD-Japonya tartışmasını da arkasına almaya çalışır. “Manga vs Comics” diğer bir deyişle “manga comics değildir” tartışması bizde bu şekilde vuku bulur. Ancak bu yanlış bir tartışmadır.

Ülkemizde “çizgi roman”, bir sanat dalını tanımlamak üzere kullanılan bir kavramdır. Comics ve manga bizde “ekol” olarak görülür. Bu nedenden ötürü “manga comics değildir” önermesi doğrudur. Çünkü ikisi de farklı markalardır. 

Yani başka bir örnekle bizde “peçete” kavramı varken halk arasında “selpak” denir ya, o hesap. Ancak takdir edersiniz ki “selpak” peçetedir.

Sonuç itibariyle bir sanat eserinde eğer resim ve yazının ortak kullanımıyla birbirini takip eden ve birbirini tamamlayan görseller tutarlı bir hikâye anlatıyorsa bu çizgi romandır. Gerisi de dünya pazarından pay kapmak için yarışan güçlerin markalaşma itiş kakışıdır o kadar. 

Manga bal gibi çizgi romandır! 

Show More