İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Düşleri elinden alınırsa bir çocuktan ne kalır geriye?

Sadece gözleriyle bile anlaşan, oğullarını kaybetmelerine rağmen hayata tutunmaya çalışan ve torunlarının mutluluğu için her şeyi yapan “huysuz ve tatlı çift” Sacide Hanım ve Ayhan Bey hikâyeye büyük renk katıyor.

Yazan: Yağmur Yavaş Aydın

Bizi üzen, hayallerimizi yıkan, bir türlü kabul etmek istemediğimiz, edemediğimiz gerçeklerle -ayrılık, ölüm, hastalık, köklü bir değişim gibi- karşılaştığımızda, bununla başa çıkmak için kendimizce yöntemler geliştiririz. Düşlere ve kitaplara sığınmak, hem kaçış hem bir kabullenme süreci olabilir. Ama yetişkinler için mi daha zordur bu, yoksa çocuklar için mi bilemiyorum. On bir yaşımdayken babaannemi kaybedip ölümle ilk kez karşılaştığım zaman, bana o dönem çıkan Harry Potter kitapları hediye edilmişti. Şimdi bakınca o fantastik dünyaya kendimi kaptırmamın, süreci daha rahat atlatmamı sağladığını düşünüyorum. İyi ki o düşler dünyasından uzaklaşmamı istememişler; Düş Berberi’nde Erol’a yaptıkları ve onu fark etmeden yetişkin birine dönüştürdükleri gibi…

Aşkın Güngör, Düş Berberi’nde okuru mutlu bir atmosferle karşılıyor: Kıpır kıpır bir çocuk, birbiriyle tatlı tatlı didişen kırk beş yıllık bir çift, evi saran kızarmış yumurtalı ekmek kokusu, esprilerin havada uçuştuğu şen şakrak kahvaltı sofrası. Ha, bir de yatağın altına ve dolabın içine saklanan vampirlerle zombiler var ama ev halkı onlara alışmış, o yüzden sorun değil. 

Erol, babaannesi ve dedesiyle yaşıyor, ayrıca süper güçlere sahip. Evi saran canavarların hakkından gelmeyi başarıyor; tabii ara sıra dedesinden de yardım alıyor. O sabah kahvaltıda da dedesiyle bunun üzerine sohbet ediyorlar. Kahvaltıdan sonra üçü birlikte dışarı çıkıyor, Erol’un annesinin yanına, hastaneye gidecekler. Geç kalıyorlar çünkü İstanbul’da taksi bulmak, zombilerle başa çıkmaktan daha zor olabilir. Üstelik gökyüzünü ufolar sarmış. Neyse ki Erol ışın kılıcını çıkarıyor da uzaylıları savuşturuveriyor. Hastaneye vardıklarında, annesinin odasındaki canavarlarla savaşıp onları da kovuyor; böylece annesi çabucak iyileşecek. 

Ertesi sabah uyandığında evde kimseyi bulamıyor. Salona girdiğindeyse tam ortada, iki yanında tavana dek uzanan kırmızı-beyaz şeritli şeker çubuklarına benzer iki direk bulunan kırmızı bir berber koltuğu görüyor. Derken camdan içeri dev gibi uzun, yaşlıca bir kadın giriyor ve Erol’un artık “normal bir çocuk” olması için düşlerini tıraş ediyor. İşte Erol, Düş Berberi’yle böyle tanışıyor ve o andan itibaren hayatı değişiyor. 

Gerçekle düşlerin iç içe geçtiği, hem eğlenceli hem de hüzünlü bir hikâye Düş Berberi. Babasını tren kazasında kaybettikten sonra, üstüne bir de annesi hastalanan Erol’un acıyla başa çıkmak için yarattığı fantastik dünyanın, duyduğu bir cümleyle nasıl yıkılıverdiğini ve düşlerinin kaybolup gitmesiyle çocukluktan çıkıp mutsuz bir yetişkine benzediğini anlatıyor. 

Aşkın Güngör’ün esprili üslubu, komik ve eğlenceli diyaloglarıyla hikâyeyi hüzne boğmaması, okuru rahatsız hissettirecek bir duygusallıktan uzak durması, kitabın başarısını artırıyor. İlk başta neşeli bir aile tablosu çizilirken, aslında bu aileyi saran bir hüznün olduğu adım adım hissettiriliyor ve bu açıklandığında okurda ufak bir şok etkisi yaratılıyor. Yazar, fantastik ve gerçeklik unsurlarını bir arada ustaca kullanmış. Öyle ki kitabı okurken ilk sayfalarda hikâyenin fantastik bir evrende geçtiğini düşündüm. Babaanne ve dedenin, çocuğun anlattığı zombilere, vampirlere, uzaylılara verdiği tepkiler ve anlatım dili, hikâye sahiden de öyle bir dünyada geçiyormuş gibi hissettirdi. Örneğin Erol sabah uyandığından dedesinin nerede olduğunu sorduğunda, babaannesi gayet sıradan bir şeymişçesine vampir kazığı almaya gittiğini söylüyor. Tüm bu canavarların Erol’un hayal dünyasında yarattığı karakterler olduğu kurgu ilerledikçe anlaşılıyor. Kitabı okurken bana en büyük keyif veren şeylerden biri bu hissiyat oldu.

Kitapta bir diğer sevdiğim şey ise karakterlerin tatlılığı ve doğallığı. Özellikle, sadece gözleriyle bile anlaşan, oğullarını kaybetmelerine rağmen hayata tutunmaya çalışan ve torunlarının mutluluğu için her şeyi yapan -mesela süper kahraman kıyafeti giyip sokaklarda dolaşmak gibi- “huysuz ve tatlı çift” Sacide Hanım ve Ayhan Bey hikâyeye büyük renk katıyor.

Hikâyeyle karakterlere fırçasıyla can veren kişi ise Canan Barış. Kullandığı renk paletinden sahne kompozisyonlarına, kelimenin tam anlamıyla harika bir iş çıkarmış. Özellikle ufoların belirip Erol’un kılıcını çıkardığı, kasvetli gökyüzü altında karakterlerin taksi beklediği ve Erol’un annesiyle hastane odasında konuştuğu sahnelere bayıldım. 

Düş kurmanın çocukların hayatındaki paha biçilemez rolüne vurgu yapan Düş Berberi, her şey bir yana belki de şunu sorguluyordur: Düşleri elinden alınırsa bir çocuktan ne kalır geriye? 

Düş Berberi
Aşkın Güngör
Resimleyen: Canan Barış
Dark İstanbul Yayınları, 128 sayfa
Show More