İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

SUÇ VE CEZA

“Nasıl oluyor da insanlar, çocuklar yakılıyor ve tüm dünya susuyordu?” 

Yazan: Safter Korkmaz

Artık Hiçbir Yer Ev Değil, okurunu rahatsız eden türden bir roman. Hani o, oturduğunuz yumuşacık koltuk minderinin altından çıkıntılık yapıp da huzura ermenize bir türlü izin vermeyen, ne idiği belirsiz nesne var ya, işte onun gibi. Zekice kurgulanmış, ustaca kaleme alınmış bir roman okuyorsunuz; metin güzel güzel akıyor ama yazar rahat bırakmıyor sizi, dürtüklüyor. Konfor alanınızdan çıkmaya, kimi önemli kimi daha önemli konular hakkında düşünmeye zorluyor sizi. Sadece önyargılarınızla ve yaptıklarınızla değil, yapmadıklarınızla ve göz yumduklarınızla da hesaplaşın istiyor. Hatta en çok da onlarla…

Basit birkaç soru: Kaçımız, eşine şiddet uyguladığını bildiğimiz bir erkeği durdurmak için etkili ve sonuç alıcı girişimlerde bulunduk? Kaçımız, işyerinde ya da okulunda kendinden zayıflara terör estiren zorbalara karşı çıkabildi? Kaçımız, vatan-millet hamasetinin ardına gizlenen onca garabete itiraz edip ayağa kalkabildi? Uzağa gitmeye gerek yok, kaçımız vicdanı rahat bir şekilde, mültecilere yönelen ırkçı nefretin karşısında durduğunu söyleyebiliyor?

Ama sağlam bahanelerimiz var, değil mi? Hem de pek çok! Bir kere sayımız az; sonra, bizim üstümüze mi vazife bunlar canım? Dahası işimiz çok, takatimiz yok; derdimiz çok, naktimiz yok! Oysa biz bahaneler ürettikçe, birileri gözümüzün içine baka baka suç işlemeye devam ediyor. Peki, sessizliğimiz ve eylemsizliğimizle, işlenen bu suçlara ortak olmuş sayılmaz mıyız?

İşte romanımızın kahramanı Gretel böylesi bir soruyla yüz yüze bırakıyor bizi. Hem de daha ilk cümleden: “Voltaire’in dediği gibi her insan, yapmadığı tüm iyiliklerden suçluysa o hâlde ben koca bir ömrü, yaşanan tüm kötülükler karşısında masum olduğuma kendimi ikna etmeye çalışarak geçirmişim demektir.”

Gretel, 91 yaşında ve Bruno’nun ablası. Bruno kim derseniz, o da John Boyne’a dünyaca ün kazandıran Çizgili Pijamalı Çocuk romanının iki çocuk kahramanından biri. Evet, Artık Hiçbir Yer Ev Değil, bir devam romanı. 

Yeni komşular 

Artık Hiçbir Yer Ev Değil’in bir devam romanı olarak tanımlanması sizi yanıltmasın. Çizgili Pijamalı Çocuk’la onu ayıran temel farklar var. Hedeflenen okur kitlesinden edebi üsluba, anlatı dilinden kurgunun giriftliğine, iki farklı metin bunlar. Çizgili Pijamalı Çocuk’un, çocuk ve genç okuru da gözeten dil ve kurgusuna karşılık, Artık Hiçbir Yer Ev Değil bir yetişkin romanı; ve bence Boyne’un ustalık eserlerinden biri. İlk satırından son satırına incelikle örülmüş kurgusu, hikâyede her şeyi çözdüğünüzü düşündüğünüz anda sizi şaşkına çeviren sürprizleri, yer yer uzun ancak anlaşılır cümlelerle akan metniyle heyecan verici bir roman. 

Çizgili Pijamalı Çocuk’ta 12 yaşındaki Gretel, çok derinleşmeyen bir yan karakterken, bu romanın anlatıcısı ve başkahramanı. İlk kitapta Tanrı anlatıcının ağzından, iki çocuğun (Bruno ve Shmuel) arkadaşlığı ekseninde toplama kamplarını, soykırımı ve ırkçı vahşeti tanımışken; ikinci kitapta suç, suçluluk duygusu, kefaret, hatırlamak, yas, aile olmak gibi çeşitli izlekler etrafında Gretel’in sesine kulak veriyoruz.

Anlatıda, Gretel’in bugününe ve akronik zaman akışı içinde geçmişine tanıklık ediyoruz. Günümüz Londra’sında, şehrin “birinci sınıf gayrimenkullerinden” birinde yaşamakta olan 91 yaşındaki Gretel’le karşılaşıyoruz önce. Yaşlı kadın, bu eve ve kendisinden 23 yaş küçük, üst kat komşusu Heidi Hargrave’e sıkı sıkıya bağlı. Dahası, ölen alt kat komşusunun yerine, yeni birilerinin taşınacak olması fikri bile onu rahatsız ediyor. Okur, bu durumu kadının rahatına düşkünlüğü ve orta sınıf alışkanlıklarıyla açıklama eğilimine girebilir kolaylıkla. Ancak öyle olmadığını, Gretel için “ev” ve “aile” kavramlarının, somutta nasıl bu mekânda vücut bulduğunu romanın sonunda anlayabiliyoruz. Bu, John Boyne’un kurgudaki en büyük sürprizi belki de.

Öte yandan Gretel, yeni komşu fikrinin yarattığı rahatsızlığın boşuna olmadığını da kısa sürede anlıyor. Alt kata taşınan ailenin babası, Bay Darcy-Witt, eşine ve çocuğuna şiddet uygulayan, güç ve iktidar delisi, psikopat bir tiptir. Ona kardeşi Bruno’yu hatırlatan, ailenin küçük oğlu Henry ile tanışan Gretel, tanık olduğu bu kötülük karşısında bu kez bir şeyler yapmak zorunda olduğunun farkındadır. 

Auschwitz Şeytanı

Günümüz Londra’sında cereyan eden ana olay örgüsü, yukarıda özetlediğim çerçeveye sahip olsa da roman, aslında Çizgili Pijamalı Çocuk gibi bir holokost romanı. Gerek günümüz olay örgüsünde gerek geçmişe geri dönüşlerde, tüm her şey dönüp yine Yahudi soykırımına, Auschwitz Toplama Kampı’na, kampın komutanı olan Gretel’in babasına ve elbette Bruno ile Schmuel’e bağlanıyor.

Gretel ve annesinin, 1946’da Paris’e kaçışlarıyla başlayan geriye dönüşler, aslında Gretel’in bugününü ve hissettiği derin suçluluk duygusunu anlamamızı sağlayan yol haritası niteliğinde. İsimlerini ve dillerini değiştirerek geçmişlerinden kaçabileceklerini düşünen anne kız; Paris’te, suç ve ceza kavramları üzerine derin tartışmalara kapı aralayacak türden bir kolektif şiddete maruz kaldıklarında ne kadar yanıldıklarını anlarlar.

Gretel’in, Paris’te başlayan geçmişinden uzaklaşma çabası, dünyanın farklı köşelerinde farklı isimler altında devam eder. Ancak nereye giderse gitsin suçluluk duygusu peşini bırakmaz. Dahası, gittiği her yerde, onu geçmişiyle yüzleşmeye zorlayan bir sürpriz beklemektedir. Auschwitz’den tanıdığı bir SS subayı, ailesini toplama kampında yitirmiş Yahudi bir sevgili, kendi çocukluk görüntüsüyle yüzleştiği bir belgesel film ya da oğlu Caden’ın küçük bir çocukken, izinsizce aşıp geçtiği bir tel örgü, travmasını derinleştiren olaylardan birkaçıdır.

Ancak başına ne gelirse gelsin, 80 yıl boyunca kardeşi Bruno’nun adını yüksek sesle söyleyecek -ya da kendi çocukluk fotoğrafına bakabilecek- cesareti bile bulamaması, daha kişisel bir nedene dayanır. Nazi iktidarının Alman toplumunun sırtına yüklediği kolektif suç ortaklığının ya da  “Auschwitz Şeytanı” olarak anılan babasının işlediği insanlık suçlarının yükü bir yana, suçun ve suçluluk duygusunun şahsileştiği bir kırılma ânıdır bu. 

Kefaret

Çizgili Pijamalı Çocuk ve Artık Hiçbir Yer Ev Değil arasında farklar olduğu gibi, iki metin arasında bağ kuran detaylardan da bahsetmek mümkün. Örneğin Bruno ve Schmuel gibi, Henry’nin de 9 yaşında olması ya da Henry’nin ve Bruno’nun aynı kitabı (Define Adası) okuyor olmaları gibi. Yahut Caden’ın (tam da 9 yaşında) bir inşaatı çevreleyen tel örgüyü gizlice geçip kaybolmasıyla Bruno’nun tel örgüyü geçişi arasında kurulan paralellik gibi. Yahut romanda, erkek çocukların temel özelliğinin, macera ve keşif arayışı olması gibi. Bir okur olarak, çocuk karakterleri aynılaştıran bu tür sembol tekrarlara gerçekten ihtiyaç var mıydı metinde, çok emin değilim.

Gretel -özellikle de yaşlı Gretel-, belli ki Boyne’un üzerine çok çalıştığı bir karakter. Daha ilk satırlardan itibaren kendine güvenen, ne yaptığını bilen biriyle karşı karşıya olduğumuzu fark ediyoruz. Yer yer sivri dili, az ama yerinde kullandığı iğneleyici mizahı ile orta sınıfa mensup, yaşlı bir kadın o. Taşıdığı sırlar, hissettiği suçluluk duygusu ve uzun yaşamında karşılaştığı zorluklar, bir insanı ne derece katılaştırıp, hassas bir denge hâlinde tutarsa, işte Gretel de öyle aslında. Onun bu denge hâlini bozan gelişme de açık ki alt katına taşınan aile. Gretel, romanın kötü adamı Bay Darcy-Witt’le yüzleşip, onun kötülüklerine son verecek eylemine girişirken, bir anlamda günahlarından arınmanın da yolunu bulmuş gibidir. Kötülüğe seyirci kalmak yerine eyleme geçmiş, üstelik ölen kardeşi Bruno’ya karşılık Henry’nin hayatını kurtarmıştır. Her ne kadar eylemi, onu “ev” saydığı nezih mekândan ayırıp bir cezaevi hücresine taşısa da içi rahattır. Ailesinin (birbirinden habersiz parçalarının bile) düzene giren yaşamı da onu rahatlatan başka bir gelişme olarak sayılabilir.

John Boyne’un bir yapbozun parçaları gibi işlediği kurguyla bizi taşıdığı son, aslında yeni sorgulamalara da kapı aralıyor. Örneğin, Gretel son eylemi ile gerçekte neyin kefaretini ödemiştir? Aslında geçmişi konusunda yine sorumluluk almaktan kaçınmış; babası, kardeşi Bruno ya da Auschwitz’de yaşananlar konusunda kimseye bir şey anlatmamış, gerçekle yüzleşmemiştir. O hâlde sonuç gerçek bir “arınma” sayılabilir mi? Farklı bir yol izleyip, ifşa olmayı göze alarak, şiddetten uzak bir çözümle (kanun marifetiyle) Bay Darcy-Witt’i etkisiz hâle getirmeyi seçemez miydi? Sorular çoğaltılabilir ama sonuçta elimizdeki bir kurgu; John Boyne’un kurgusu.

Bir de romanın sonunda Bay Darcy-Witt’in, Gretel’in geçmişini bu kadar hızlı ve kolay ortaya çıkarabilmesi ya da oldukça yaşlı bir kadının, yapılı bir erkeği tek başına bir odadan diğerine taşıyabilmiş olması gibi kimi detayların üzerinde biraz daha çalışılsa daha iyi olurmuş diye düşünmeden edemediğimi söylemeliyim.  

Artık Hiçbir Yer Ev Değil
John Boyne
Türkçeleştiren: Olcay Mağden
Editör: Ayşegül Utku Günaydın
Delidolu Yayınları, 392 sayfa
Show More