İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Ventasyumun peşinde

Bir tür kader birliğine giriştiği korsanların güvenini kazanmak için Leo’nun da onlara güvenmesi gerekiyor. Karşılıksız ve hesapsız bir dostluğun ilk şartının güven olduğunu bütün kuşkularına ve korkularına rağmen öğrenmek zorunda.

Yazan: Gökhan Yavuz Demir

Çocukluğumda izlediğim “Uzay Yolu” yahut “Yıldız Savaşları” gibi dizi ve filmlerden mi yoksa okuduğum Jules Verne romanlarından veya “Baytekin” namlı Flash Gordon çizgi romanlarından mı bilmiyorum ama uzay temalı hikâyelere veya uzay maceralarına bu yaşta bile bir zaafım olduğu aşikâr. Bu nedenle çocuk kitapları yazan John David Anderson’ın rotasını bilimkurguya kırdığı Kaçak Yolcu’nun kargodan çıkmasına biraz heyecanlandım. O heyecanla da kitabı hemen okudum. Hakikaten de bildiğimiz meşhur uzay dizi ve filmlerine göndermelerle dolu bu roman, vasat bir kurguya sahip olmasına ve hikâyesini derinleştirememesine rağmen bir solukta okunuyor.

Kaçak Yolcu aslında bize çok da uzak olmayan bir gelecekte, 2050’lerde geçiyor. Dünyalılar uzaydaki başka uygarlıklarla iletişim kurmuş ve bu iletişimin akabinde de kendilerini ışıktan hızlı yolculuğu mümkün kılan evrendeki en değerli kaynak olan ventasyum üzerinde kopan bir yıldız savaşlarının ortasında bulmuşlar. Kahramanımız Leo da ağabeyi Gareth ve babası Dr. Fender ile ventasyumun peşinde bilimsel araştırmalar yürütmek için “Tazı” adlı bir uzay gemisinde üç yıldır güneş sistemimizin çok uzaklarında uzayın derinliklerinde yolculuk ediyor. Fakat Dünya ve Aykar gezegenlerinin oluşturduğu Koalisyon’un başdüşmanı Djar İmparatorluğu’nun gemilerine ani saldırıları, “İkarus Günlükleri” serisinin ilk macerasını başlatacak olaylar dizisini de tetiklemiş oluyor.

Leo, bu saldırı sonrası önce babasından, ardından da ağabeyinden ayrı düşüyor ve uzayın bilinmez derinliklerine savruluyor. Üstelik kaçak girdiği İkarus adlı bir korsan gemisinin içinde ve onun renkli mürettebatının insafına kalmış biçimde. Bir taraftan hayatta kalmak ama diğer taraftansa kaybettiklerine yeniden kavuşabilmek için birer korsan olan bu yeni dostlarını ikna etmeye de mecbur. Çünkü bütün evreni kaplamış bu savaşın içinde onlardan yardım almaksızın yapabileceği hiçbir şey yok.

Bir tür kader birliğine giriştiği korsanların güvenini kazanmak için Leo’nun da onlara güvenmesi gerekiyor. Karşılıksız ve hesapsız bir dostluğun ilk şartının güven olduğunu bütün kuşkularına ve korkularına rağmen öğrenmek zorunda. Birbirinden çok farklı bu karakterler, “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz” düsturuyla hareket edebilmek için evvela birbirlerine güvenmek zorundalar. Birbiri peşi sıra girdikleri ölümcül çatışmalarda kahramanlarımız bunu öğreniyor ve yavaş yavaş birer dosta dönüşüyorlar.

Leo’nun ve İkarus mürettebatının, onları birbirine yakın kılan müşterek karakteristikleri asla pes etmemeleri ve içine düştükleri sorunlar yumağının en karmaşık anında bile bir çözüm bulabilmeleri.

Aile bağları, dostluk, aidiyet, yurt, savaş ve insanın evrendeki konumu gibi çok derin meseleleri kendine dert edinen Kaçak Yolcu, bu tematik zenginliğiyle eşdeğer bir derinliğe maalesef sahip değil. Romanın her bölümünde Leo’nun şimdiki andan geriye dönerek dünyadaki hayatını ve bir Djar füze saldırısında kaybettiği annesinin gülümsemesini hatırlamasıyla Anderson romanına sağlam bir bütünlük kazandırmayı başarıyor. Fakat olayların birbirine bağlanması veya kurgunun çetrefil problemlerinin çözülmesi gibi romanın en hayati anlarında, maalesef Anderson ya uzay filmlerinin vazgeçilmez klişelerine teslim oluyor yahut da okura çok inandırıcı gelmeyecek kadar zayıf çözümler sunuyor.

Asıl düşmanın ve asıl müttefikin kim olduğu sorusu, hem Aykarlılar ve Djarlılar hem de Leo ile İkarus mürettabatı üzerinden ele alınıyor ve bazen olayların ve kişilerin hiç de göründüğü gibi olmayabileceği gayet güzel işleniyor. Kim kötü, kim iyi gibi sorulara hayatta doğru cevabı vermenin çok da kolay olmadığını Leo da babası Dr. Fender da tecrübe ederek öğreniyorlar.

Fakat yine de karakterlerin bir derinliği yok. Hatta Anderson’ın karakterlerden çok tipler yarattığını en iyi İkarus’un korsanları Bastian Black, Kat, Boo ve robot Skits’de görüyoruz. Yazarımız Anderson, kötü şöhretli kanun tanımaz korsanların aslında ne kadar iyi yürekli ve çocuksu olduklarına dair pek çok film ve romandan bildiğimiz klişeleri bir kez daha kullanmakta hiçbir beis görmüyor.

Romanın artısı ise daha fazla güç ve daha fazla kâr için dünyayı çöle döndüren açgözlülüğümüzü bize daha büyük bir ölçekte, daha fazla ventasyum çıkarmak için pek çok gezegenin kurutulup, kirletilip öldürüldüğü evrenin tümü üzerinden anlatması. Dünyayı tükettiğinizde yaşayacak bir dünyanız da kalmaz ve evrenden yaşanabilecek başka bir dünya aramak zorunda kalırsınız. Peki ama evrenin tümünde yaşanacak dünyaları tükettiğinizde yaşayacak yeni bir dünyayı nereden bulacaksınız? Leo da Bastian Black de Kat de Boo da yurtsuz kaldıkları için bu ventasyum savaşının getireceği belalardan korkuyorlar. Taraf olmakla tarafsız kalmanın böyle büyük bir savaşta hiçbir farkının olmadığını görüyorlar. Çünkü bütün bir evrenin yaşanılmaz olacağı bir savaşın neticesinde kazananın Aykarlar veya Djarlar olması arasında hiçbir anlamlı fark yoktur.

İyi ama bu savaşı durdurabilecekler mi? Bu sorunun cevabını öğrenebilmek için, orta sınıf bir roman olmasına rağmen keyifle ve heyecanla okunan “İkarus Günlükleri” serisinin bu ilk kitabının devam ciltlerini bekleyeceğiz. 

Kaçak Yolcu 
John David Anderson 
Türkçeleştiren: İpek Güneş Çıgay
Editör: Ümit Mutlu 
Tudem Yayınları, 368 sayfa
Show More