İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Bir yolculukta büyümek

Büyümenin de yaşlanmanın da sancılarını olanca gerçekliği içinde ama hep şefkatli, sevgi dolu bir anlatımla gösteren roman; kaçınılmaz olan gerçeği kabulleniş vakti gelip çattığında, insanın en korktuğu ânın aslında onu özgürleştiren bir deneyim olduğunu da anımsatıyor.

Hakkı verilerek yazılmış dede/büyükanne-torun ilişkilerinin tadı bir başka olur. Kuşaklar arası ilişkinin o muzip dili ve özel derinliği, okura hiç fark ettirmeden yepyeni bir bakış açısı kazandırır.

Jessica Scott Kerrin’in Bu Defteri Kimse Okumasın (The Things Owen Wrote) romanı da bunu başaran eserlerden biri. Mert Doğruer’in çevirisiyle Tudem Yayınlarından çıkan kitap, Kanada’nın kırsal bölgesinde yaşayan dede Neville ile on bir yaşındaki torunu Owen’ın, büyükanne kaybı sonrası maceralarını, kolay kolay akıldan ve kalpten çıkmayacak bir üslupla anlatıyor.

Hikâye içinde hikâye

Jessica Scott Kerrin, derslerinden davranışlarına hep mükemmel olmaya çalışan küçük Owen ile (anne ve babası evlilik yıl dönümlerini kutlamak için Los Angeles’a gidince, torununa bakmak için gelen) dedesi Neville’in hikâyesine odaklanırken, daha ilk sayfalarda bir çerçeve anlatı da örmüş. İzlandaca şiir ve öyküleri İngilizceye çeviren ve birkaç yıl önce ölen Neville’in arkadaşı Gunnar ve onun çevirdiği şair Stephan G. Stephannson, doğrudan dâhil olmadıkları bu hikâyede belirleyici bir rol oynuyorlar. Gunnar’a verilen ve vefatı sonrası İzlanda devletine iade edilmesi gereken bir madalyanın teslimi için, ikilinin İzlanda’ya doğru yola çıkması ile birlikte asıl macera başlıyor.

Fotoğrafçılığa, edebiyata, tarihe ve arşive merakı olan Owen karakteri eşliğinde yazar, kırsal hayattaki yaşamdan, İzlanda’nın volkanlarına, açık hava kaplıcalarından Stephannson’un Kanada’da içerisinde yarasaların uçuştuğu evine kadar pek çok ayrıntıyı ustalıkla anlatıya yerleştirmiş. Atmosferin bu özenli kurulumu okura Owen’la birlikte yolculuk etme hissi verirken, hiç fark ettirmeden pek çok yeni bilgiyi keyifle öğretiyor.

Romanda da mekân olarak seçtiği Kanada’nın Alberta eyaletinde doğup büyüyen Jessica Scott Kerrin, Calgary Üniversitesi’nde çift anadal yaparak Siyaset Bilimi ve Psikoloji bölümlerinde lisans eğitimini tamamlamış. Kendi deyimiyle “etrafı tersaneyle, tarihî bir mezarlıkla ve sisle çevrili evinde kitap yazmadığı zamanlarda örgü örmeyi, köpeğiyle oynamayı ve denize açılmayı seviyor.” Bu tanım dahi elimizdeki romanın büyüleyici atmosferinin arka planındaki gözlemci ruhu ele veriyor.

Şüphe ve sır

Bu Defteri Kimse Okumasın’ın asıl başarısı hiç şüphesiz hastalık, ölüm ve yas gibi hayli ağır konuları büyük bir şefkatle ve sahicilikle anlatması. Bir yıl kadar önce ölen büyükanne Aileen’e duyulan özlem anlatının geneline hâkim. Neville’in, kitap kulübündeki komşu kadın dostlarının ve torunu Owen’ın aklından bir an bile çıkmayan Aileen; ölmüş varlığı her an hissedilen, nüktedan, inatçı, çok güçlü bir karakter. Anlatıda bana göre tek eksikse anne ve babanın neredeyse hiç yer almıyor oluşu. Ağırlıkla dede ve torun ilişkisine yönelmiş olmasına ve ebeveynlerin yolculukta olduğu bilgisine karşın, bu eksiklik hissediliyor.

Yas süreci kitabın önemli bir parçası. Neville’in giderek artan unutkanlığında, besbelli bu büyük kaybın da payı var. Owen, bu noktada dedesi için giderek daha çok endişelense de sık sık kafası karışan bu yaşlı adamın onurunu gözetmeyi asla ihmal etmiyor. Giderek adı konmaya doğru ilerleyen bir hastalığın gölgesinde Owen hep şüpheyle mücadelede. Aynı zamanda kitaba gizem unsuru da katan bir sırrın ağırlığı altında eziliyor küçük çocuk. Defterine not aldığı ve dedesinin asla görmesini istemediği bir şey var ama şimdi o defter, dedesi yanlışlıkla postaladığı için İzlanda’daki edebiyat arşivinde! Anlayacağınız Owen’ın küçük kalbinde baş edemediği çok fazla yük var ve okur zaman içinde hepsine el verecek.

Sevdiklerinin kaybı, onların sağlığı için duyulan endişe, acıyla baş etme yollarının yanı sıra çocukların kimi zaman aile ve yetişkin dünyadan hissettikleri mükemmeliyetçilik baskısı da yazarın hiç didaktizme düşmeden ustaca ele aldığı önemli konu başlıklarından biri.

Büyümenin de yaşlanmanın da sancılarını olanca gerçekliği içinde ama hep şefkatli, sevgi dolu bir anlatımla gösteren roman; kaçınılmaz olan gerçeği kabulleniş vakti gelip çattığında, insanın en korktuğu ânın aslında onu özgürleştiren bir deneyim olduğunu da anımsatıyor.

Romanın ek gibi duran ve kısmen yazarın teşekkürlerini de içeren son iki bölümündeyse Jessica Scott Kerrin’in hikâyeye olan bağlılığı iyice belirginlik kazanıyor. Scott Kerrin, romanın hazırlık sürecini de anlatının bir parçası kılıyor ve hayal gücüyle artık bu dünyada olmayan kişilerin sesini bir veda olarak kitaba dâhil ediyor.

Bu Defteri Kimse Okumasın, insana faniliğini ve hayatın biricikliğini anımsatan bir roman. Tıpkı şu sözlerde olduğu üzere: “Ara sıra, boş bir çayırda yalnız başlarına duran, yoğun ağaç kümeleri görüyor Owen. Büyükbabasının ona bir zamanlar söylediği şeyi hatırlıyor: Nerede böyle bir ağaç kümesi varsa orada muhtemelen eski bir çiftliğin kalıntıları vardır ama evler de, ağaçları evlerin etrafına diken insanlar da gideli çok olmuştur.” Hatalarını, eksikliklerini, zaaflarını, pişmanlıklarını kabul etmenin insanı olgunlaştıran ve karakterine şekil veren en zorlu yolculuk olduğunu vurgulayan Bu Defteri Kimse Okumasın; sevginin şifa gücüne, hafızamızın kıymetine selam ediyor. Gülümseyerek hatırlayacağımız anıları çoğaltmak üzere hep birlikte bu kitabı kendimize kılavuz edinebiliriz.

Bu Defteri Kimse Okumasın
Jessica Scott Kerrin
Türkçeleştiren : Mert Doğruer
Editör: Yağmur Yavaş Aydın
Tudem Yayınları, 144 sayfa

Show More