İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Eller ile kafalar bir arada işlediğinde

Hayatını teori ile pratik arasındaki denge üzerine inşa eden Weil’i, yazarımız Waeles “el” ve “kafa” metaforlarının başrolde olduğu bir hikâyenin içinde anlatmayı tercih etmiş.

Çetin Altan’ın 28 Nisan 1960’ta yazdığı tek cümlelik müthiş bir köşe yazısı vardır: “Bugün canım yazı yazmak istemiyor.” Hayatını yazmak üzerine inşa etmiş yazı insanlarının bile bazen canı yazmak istemeyebilir. Ne yalan söyleyeyim, memleketin acıyla kavrulduğu, felaketlerle sınandığı bugünlerde benim de canım yazı yazmak istemiyor. Fakat bir taraftan işlerin devam etmesi gerekiyor, diğer taraf-tansa elimde çok sevdiğim bir serinin yeni kitabı var. Belki de insan yazı yazmak istemediğinde de yazabiliyorsa yazar oluyordur, kim bilir…

Metis Yayınlarının “Küçük Filozoflar” diye enfes bir serisi var. Bu serinin altı kitabını daha evvel edinip okumuştum. Sokrates, Diyojen, Erasmus, Leibniz, Marx, Ricoeur gibi büyük filozofların felsefi görüşlerinin merkezi temalarının, küçük bir hikâye içine yedirildiği ve bu hikâyenin de harikulade re-simlendiği, daha genç okurlara felsefeyi sevdirmek için yazılmış enfes kitaplar bunlar. İşte bu serinin yirmi dokuzuncu kitabı da Anna Waeles’in yazdığı ve Magali Dulain’in resimlediği Simone Weil Unutkanlar Krallığı’nda oldu. Elbette bu yeni kitabı da büyük bir keyifle okudum.

Simone Weil, 1909-1943 yılları arasında kısacık sürmüş ömründe felsefece yaşamış bir filozof. Felsefe, klasik filoloji ve bilim eğitimi alan Weil, daha çocukken klasik Fransız şairlerini okumuştu. Gençliğinde işçi hareketine ve grevlere katıldı. Hatta ağır sanayide çalışmanın etkilerini birinci elden tecrübe etmek için bir otomobil fabrikasında işe bile girdi. Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle bu işten ayrıldıktan sonra, 1936 yılında İspanya İç Savaşı’na katıldı. Fakat savaş karşıtı görüşleri nedeniyle eline silah almadan cephe gerisinde aşçı olarak görev yaptı. İkinci Dünya Savaşı’nda Paris’in Almanlar tarafından işgal edilmesi üzerine Direniş Hareketi’ni destekledi. Önce Amerika Birleşik Devletleri’ne, ardındansa İngiltere’ye geçti. Weil’e 1943’te tüberküloz teşhisi kondu. Doktorları kendisine dinlenmesini ve iyi beslenmesini söyledi ama o yemek yemeyi reddedip, 34 yaşındayken kalp yetmezliğinden ölmeyi tercih etti.

Hayatını teori ile pratik arasındaki denge üzerine inşa eden Weil’i, yazarımız Waeles “el” ve “kafa” metaforlarının başrolde olduğu bir hikâyenin içinde anlatmayı tercih etmiş. Bir zamanlar Unutkanlar Krallığı’nda yaşayan Unutkanlar diye bir halk varmış. Bu ülkenin tepesinde Kafalar, ovasında Eller yaşarmış. Kafalar Eller’i yönetirmiş, Eller de Kafalar için çalışırmış. Ama masal bu ya, bir gün Eller artık çalışmamaya karar vermiş. İşte tam bu esnada Prenses Emel saraydan kaçmış ve neler olup bittiğini anlamak için hiç kimsenin içinden geçmeye kalkışmadığı Eller-Ovası ile Kafalar-Tepesi arasındaki Kara Orman’a girivermiş. Bilin bakalım o ormandaki tek kulübede kiminle karşılaşmış? Prenses Emel, Unutkanlar Krallığı’nda olan bitenin hiç de Kafa-Şehir’de anlatıldığı gibi olmadığını kendi gözleriyle görmek için yeni tanıştığı kahraman filozofumuz Simone Weil ile birlikte El-Şehir’deki fabrikalara ve ardından da Eller-Ovası’ndaki tarlalara Eller ile birlikte çalışmaya gitmiş. Görmüş ki Kafalar düşünmüyor ve Eller’i bedenlerine indirgeyip sadece iş gücü ve Savaşperverler’le savaşacak askerler olarak kullanıyormuş. Prenses Emel, Eller’in isyanını çok haklı bulmuş. Fakat yeni yoldaşı Simone daha sağduyulu ve bilge olduğu için ona asıl sorunun, Eller ile Kafalar arasındaki ayrımdan kaynaklandığını göstermiş. Sorun Kafalar’ın Eller’i yönetmesi yerine Eller’in Kafalar’ı yönetmesiyle çözülemeyecek kadar karmaşıkmış. Bu nedenle Simone gerçek devrimin her Unutkan’ın kafasını ve iki elini bir arada kullanabilmesi olacağına inanıyormuş: “İki el, bir kafa, bir yürek!” Bunu unutmayan Prenses Emel, yarın bir gün tahta çıkıp kraliçe olduğunda uygulamak üzere hemen Unutkanlar Krallığı’nı Dikkatliler Krallığı yapacak yeni bir anayasanın taslağını hazırlamış.

Masalımız böyle mutlu bir sonla bitse bile, elbette başka masallardaki gibi güçlüklerden, tehlikelerden, kovalamacalardan da hiç azade değil. Bilhassa kahramanlarımızın, yazarımız Waeles’in büyük buluşu olan Silgi Tugayı’nın baskınlarından hep son anda kurtulmaları mutlaka zikredilmeli. Silgi Tugayı aslında krallığın gizli polis teşkilatı. Silgiciler krallıkta yasak olan her sözü, eylemi ve o sözü eden veya eyleme karışan Unutkan’ı yakalayıp derhâl silmekle mükellefler.

Kısacası Simone Weil Unutkanlar Krallığı’nda keyifle okunan ve okurunun dünya görüşünü zengin-leştiren bir kitap. Kafamızı ve ellerimizi yüreğimizle bir arada, aynı anda kullanmamızın ne kadar hayati olduğunu bir kez daha derinden tecrübe ettiğimiz bu felaket günlerinde belki de “Küçük Filozoflar” serisini başta sona hepimiz okumalıyız. En iyisi mi gideyim de serinin eksik ciltlerini edineyim.

Simone Weil Unutkanlar Krallığı’nda
Anne Waeles 
Resimleyen: Magali Dulain
Türkçeleştiren: Siren İdemen
Metis Yayınları, 64 sayfa

Show More