İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Kötü yazılmış iyi hikâye yoktur

Peki ama bir yazar neden sayfalar boyunca devrik cümleler kurar? Bunun şiirsel bir üslup olduğunu mu sanır? “Seni seviyorum”un sıradanlığı karşısında “seviyorum seni”nin, bizim bilmediğimiz böyle bir poetik üstünlüğü mü var?

Hiçbir büyük yazar, meselâ Hemingway, Gabo, Maupassant veya Borges kötü anlatarak, okunamaz bir üslupla yazarak iyi bir hikâye ortaya koymayı başaramamıştır. Belki aksi mümkündür. Bazı büyük yazarlar, çok da bir numarası olmayan hikâyeleri müthiş anlatarak veya şiir gibi yazarak unutulmaz kılmış olabilirler. Ama hayır, bu büyük bir yanılgıdır. İyi hikâye diye bir şey yoktur. Sadece iyi yazılmış, yani iyi anlatılmış hikâye vardır. Zaten o iyi yazılmış hikâyelere de kanonik veya ölümsüz diyoruz.

Maalesef Göknur Birincioğlu’nun Kaleydoskobumdaki Öyküler kitabındaki hikâyeleri için “iyi” demek mümkün değil. Çünkü her şeyden evvel iyi anlatılamamışlar. İyi anlatılamadıkları için de zaten hiç hikâye mertebesine yükselememişler. Bazıları hâlâ form ile içerik arasındaki ayırıma inanabilirler. Fakat form ile içerik birdir; içerik kendini forma, form da kendini içeriğe dayatır. Bu sebeple Birincioğlu’nun öykülerinin sadece form analizi bile bize aslında içeriğe dair mühim tespitler yapma imkânı sağlar.

Son yıllarda Türk edebiyatının başına bela olan bir devrik cümle salgını var. Fakat ne yalan söyleyeyim, devrik cümle işini Birincioğlu kadar abartanına ben de hiç tesadüf etmemiştim. İyi, yani okunabilir bir yazıda elbette devrik cümle olur, fakat belki bir sayfada bir adet, bilemedin en fazla iki tane. Fakat kurulan her dokuz cümleden onu devrikse, okuduğumuz metne artık Türkçe diyemeyiz. En iyimser ifadeyle böyle bir metin için “Tarzanca” yazılmış diyebiliriz. Çünkü birbiri ardına cümleleri, paragrafları, hatta sayfaları böyle bir Türkçe ile okumak giderek zorlaşır ve sıkıcı bir hâl alır. Kurduğu cümlelerin aldatıcı parıltısına kapılıp cümlelerinin ardından devrilip giden yazar, aslında kendi ayağına kurşun sıkar. Okunmak isteyen, okuruna saygı duyan her yazar ana dilini açık ve berrak kullanmakla mükelleftir. Aksi durumda yazar böyle bir hassasiyetin bilincinde olamayacak denli dile ve edebiyata karşı sorumluluklarını unutmuş demektir. İçinde bulunduğumuz devrik cümle işgalinin en büyük işbirlikçisi de bu devrik cümlelerin peşi sıra devrilip giden yazarlardır.

Peki ama bir yazar neden sayfalar boyunca devrik cümleler kurar? Bunun şiirsel bir üslup olduğunu mu sanır? “Seni seviyorum”un sıradanlığı karşısında “seviyorum seni”nin, bizim bilmediğimiz böyle bir poetik üstünlüğü mü var? Yok, vurgunun gücünü arttırmaksa amaç, yazar hiç mi o vurgunun onlarca devrik cümle arasında kaybolup gideceğini düşünmez?

Dil, bize bir şeyi pek çok şekilde ifade etme imkânı verdiği için mucizevidir. O vakit yazarın bir şeyi neden öyle söyleyip de böyle söylemediğinin hesabını evvela kendine vermesi gerekmez mi? Böyle bir dil hassasiyeti geliştirmeden, ısrarla bir şeyi hep aynı şekilde söyleyen bir yazar, dilin imkânları üzerine hiç düşünmeden yazmaya nasıl cüret eder!

Aslında bütün bu sorulara, yazar kadar kitabı yayıma hazırlayan editör de cevap vermelidir. Komik ama bu cümleyi yazdıktan sonra açıp baktığım kitabın künyesinde zaten böyle bir isim de yokmuş. Anlaşılan kitap kendi kendini yayıma hazırlamış. Aslında sadece bu durum bile bir yazarın, kendi ufkunu kuşatacak bir editöre ne kadar ihtiyaç duyduğunun göstergesi.

En başta söylediğim gibi kötü yazılmış iyi bir hikâye olamaz. Bu sebeple içlerinde zaten bir ışıltı göremediğim öykülerin içerik analizini pas geçiyorum. Fakat yine de yazarın çocukluğa dair kendi yetişkin fantezilerinden iyi bir çocuk edebiyatı örneği çıkmayacağını da ekleyeyim. İçinde sadece yıldız tozu, kuş kanadı, zarafet, sevgi, kucaklamak için kollar, gelincik, altın çileklerin dantel kesecikleri, güçlü kalpler geçiyor diye hiçbir cümle anlamlı olamaz, hatta çoğu kez Birincioğlu’nun öykülerinde olduğu gibi kuru bir laf salatası olduğuyla kalır.

Söyleyeceklerimin hepsi bu kadar. Yoksa, “hepsi bu kadar söyleyeceklerimin” mi demeliydim (!)

Kaleydoskobumdaki Öyküler

Göknur Birincioğlu

Resimleyen: Mete Kaplan Eker

Final Kültür Sanat Yayınları, 80 sayfa

Show More